HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


VI. Abant toplantısı'nın genel bir değerlendirmesi

Gittikçe gelenekleşen, oturan ve kurumsallaşmaya doğru gelişen Abant Platformu'nun 4.cüsü de bu Temmuz ayında yapıldı. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın, başka birkaç sivil toplum kuruluşunun da desteği ile tertiplediği toplantının bu seneki konusu "Çoğulculuk ve Toplumsal Uzlaşma" idi.

Vakıf yalnızca organizasyon ve finansman işini üsleniyor, danışma kurulunun tavsiyeleri istikametinde katılacaklar listesi hazırlanıyor, katılacaklar seçilirken konu ile ilişki, tartışma kültürü, kişinin toplumdaki yeri ve konumu göz önüne alınıyor. Mümkün olduğu kadar farklı görüşleri savunanların bir araya getirilmesine çalışılıyor. Toplantının amacı farklı kimlik ve kişiliklerin yaşadığı, bu farklılık içinde bir birlik ve berberliğin vâkıa olarak gerçekleştiği ülkemizde "birlik ve beraberliği sağlam bir teorik zemine oturtmak"tır. Bu zeminin "Hukukun üstünlüğüne, insan hak ve özgürlüklerine dayalı demokratik, laik bir sistem" olduğu öngörülmektedir. Bundan önceki toplantılarda "din-devlet, akıl-vahiy ilişkileri, hukukun üstünlüğü ve demokrasi konuları görüşüldü. Görüşler ve tartışmalar kitaplaştırıldı, ya ittifakla veya çoğunluğun reyi ile ortaya çıkan sonuçlar da bildiriler halinde kamunun bilgisine sunuldu.

Biz daha önceki yıllarda tartışılan konularda görüş ve düşüncelerimizi yazmıştık. Bu yıl tartışılan konunun ana hatları ile bunlara ilişkin görüşlerimiz şöyledir:

1. Toplumsal uzlaşma: Sağlanan mutabakata göre bundan maksat, farklı toplum kesimlerini birleştirmek, farkları ortadan kaldırmak ve tektip bir toplum yapısı oluşturmak değildir. Uzlaşma, diğer kesimi tanıma, ona hakkını verme, karşılıklı anlayış ve güven içinde bir arada yaşamaya karar vermedir.

2. Çoğulculuk: Devletin belli bir dini veya ideolojisi bulunması halinde "farklı kimliklerin, kültür guruplarının eşit hak verme ve değerlendirmeye tabi tutulmayacakları, devletin dini veya ideolojisi yönünde bir tektipleştirme karar ve faaliyetinin kaçınılmaz olacağı tabîîdir. Modernitenin getirdiği ulus devlet modelinde de kimlik ve nitelikleri ile ulus esas alınmış, ulusal ideoloji yönünde bir tektipleştirme söz ve fiil konusu olmuştur. Buna karşı posmodernite çoğulculuk düşüncesini savunmuştur. Çoğulculuğun felsefi temelinde "bütün din ve düşüncelerin eşitliği" vardır; hiçbir din, düşünce, ahlak diğerinden üstün veya aşağı değildir; hepsi eşit değerdedir ve eşit derecede gerçektir; çünkü mutlak bir gerçeklik ve değer yoktur.

Platformda bu maddenin mıuhtevası çeşitli başlıklar altında ve farklı yönlerden tartışılmıştır. Bizim inanç, görüş ve değerlendirmemiz şudur:

Dinlerde ve ideolojilerde ötekine bakışın, öteki ile ilgili değerlendirme ve hak tanımanın olumsuz olduğu, ötekine ya tahammül edilmediği veya geçici olarak tahammül edilse bile tektipleştirme ve değiştirme amacı güdüldüğü bir gerçektir. Ancak din olarak İslam'a geldiğimizde ötekinin varlığının tanındığı, din ve ahlakına göre ona bir değer verildiği, temel insan haklarından onun da eşit olarak yararlanmasının sağlandığı görülmektedir. Bu iddiamızın delili hem teorik bilgiler hem de uzun İslam tarihi boyunca görülen uygulamadır. Bir müslümana göre onun inancı mutlak hakikati yansıtır, ahlakı ve hayat tarzı da buna zıt olanlardan güzeldir, değerlidir. Tevhid ile şirk, evlilik ile zina, helal kazanç ile haram eşit değildir. Ancak yine bir müslümana göre kendisi gibi inanmayan ve yaşamayanların da topluluk içinde, temel insan haklarından yararlanarak yaşama hakları vardır. İslam'daki çoğulculuğu ve toplumsal uzlaşmayı bu çerçeve içinde anlamak gerekir.

3. Farklılıklar ve kamusal alan: Platformda çok tartışılan ve mutabakat sağlanamayan bir konu da farklılılların kamusal alana yansıması, burada temsil edilmesidir. Az sayıda katılımcıya göre kamusal alanda "yurttaşık" dışında bir kimlik yoktur ve olamaz; kamusal alan "dilsiz, dinsiz, ahlaksız, etnik aidiyetsiz...dir." Ben bu yaklaşıma karşı şunu söyledim: "Böyle bir kamusal alanda yalnızca İslam değil, insan da yoktur." Katılımcıların çoğuna göre kamusal alana farklı kimliklerin, kültürlerin, taleplerin yansıması mümkündür, çoğulculuk kamusal alanın kimliklerden arındırılması ve farklılıkların yalnızca özel alanda tanınması ile gerçekleşemez; çünkü mevcut şartlarda özel alan diye bir şey kalmamaktadır. Tartışılması gereken husus, farklılıkların kamusal alana nasıl taşınacağıdır. Hala birlik ve beraberliğimizi sağlayan ortak tarihi ve kültürel değerlerimiz bu konuda rehber olabilecek niteliktedir.

Bana göre demokrasiye ve çoğulculuğa aykırı olan şey, belli bir kuralı veya değeri ötekine dayatmak, onu uyum göstermeye ve değişmeye zorlamaktır. Dayatma ve zolama bulunmadığı takdirde devletin farklı kesimlere haklar tanıması, yalnızca onların yararlanabileceği, başkalarını mecbur etmeyen düzenlemeler yapması demokrasiye, insam haklarına ve çoğulculuğa aykırı olmak bir yana bunların gereğidir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: