HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


Amerika izlenimleri6

27 Mayıs- 8 Haziran arasında, birkaç programa katılmak ve konuşmalar yapmak üzere ABD'de bulundum; başkent Washington, Atlanta, Tallahasse, Baton Rouge ve New Orleans şehirlerinde, Türkiye'den buralara gelmiş, lisans üstü tahsil gören veya master ve doktorasını aldıktan sonra üniversitelerde, şirketlerde iş bulup çalışan güzel insanlarımızla görüştüm, sohbetler yaptık, hasbihallerde bulunduk. Adı geçen şehirlerdeki İslam Merkezleri'ne uğradım, mescitlerinde namaz kıldık, imamları ve yetkilileri ile kısa sohbetler yaptık. Batı Virjinya'da güzel bir dinleme yerinde aileleri ile birlikte birkaç güzel gün geçirmek üzere biraraya gelen Müslüman entelektüeller ile 3 gün süren seminerler yaptık, Cuma günü otelin konferans salonu namaz için düzenlendi, beyler ve hanımlar cemaat oldular, ezanlar okundu, Asr Sûresi'nin tefsirini konu edinerek bir hutbe irad ettim ve Cuma namazını kıldırdım. Kusurları olsa da demokrasinin işlediği bir "Batı" ülkesinde, lüks bir otelde ezan okuyarak kadınlı erkekli, hepsi okumuş yazmış güzel insanlarla Cuma namazı kılmak insana heyecan vermekle kalmıyor, derin derin düşünmeye de sebep oluyor. Burada olup bitenler İslam ülkesi olan Türkiye'de, kendileri olmasa bile ana babaları ve dedeleri Müslüman olan bir kesim insanın ülkemizi ne hale getirdiklerini, insan hak ve hürriyetlerini bir- takım vehimler uğruna nasıl gasp ettiklerini, çarpık bir laiklik anlayışı yüzünden masum dini hayatı nasıl kuşa çevirdiklerini, örtünmeyi, kılık kıyafeti, sakalı, namazı nasıl irtica sembolü haline getirdiklerini ve neredeyse ayıp sayılacak davranışlar arasına soktuklarını.... bu yüzden ülkenin sıkıntılar içine düştüğünü, insanlarının neşesiz ve verimsiz hale geldiklerini... düşündürüyor.
Bizdeki rejim bekçilerinin bir marifeti de, 28 Şubat'tan sonra, devlet bursu ile lisans üstü öğrenim görmek üzere yurt dışına gönderilen 1000 kadar gencin bir kısmını, siyasî ve dinî sebeplerle geri çağırmak, tahsillerini yarıda bıraktırmak olmuştu. Bu gençlerin damgalanması ve geri çağrılmalarında önemli bir rol üstlenen "falancı, filancı düşünce ve çağdaş bilmem ne dernekleri" bu üstün hizmetleri(!) sebebiyle madalyaları hak ediyorlar! Bu mağdur ve mağdûrelerden bazıları, önceleri büyük sıkıntılar çekerek, mahrumiyetlere katlanarak ABD'de kalmışlar, kimileri alelade işlerde çalışarak, kimileri de asistanlık yaparak kıt kanaat bir geçim yolu bulmuşlar ve tahsillerini tamamlamışlar. Dünyanın en işe yarar beyinlerini kullanan, bu beyinlerin sahiplerinin örtüsüne, namazına, niyazına, sakalına, saçına... karışmayan ABD, bizim mağdurları da istihdam ediyor, üniversitelerinde ders verdiriyor, şirketlerinde iş veriyor, çoğuna vatandaşlık da veriyor. "Senin örtün, senin sakalın var, sen namaz kılıyorsun..." diye insanları damgalamıyor, sınıflara ayırmıyor, kanunlarda suç sayılan fiillere bakıyor, suçu sabit olmayanları masum, dokunulmaz, saygıya layık görüyor ve istifade etmeye bakıyor. Ucu bucağı ulaşılmaz olan koca ülkede, halkının yarısı aşırı yiyip içerek yağdan çatlayacak hale gelmiş refah ülkesinde, bilimi ve teknolojiyi kullanarak daha zengin, daha müreffeh olmanın yollarını arıyor.
"Ucu bucağı ulaşılmaz" dedim de aklıma geldi, gezdiğim gördüğüm yerlerde, uçakla 4 saatte geri geldiğim yerlere karadan binlerce kilometre katederek gittim ama bir karış işe yaramaz yer görmedim. Ya ekilip dikilen topraklar veya hüdayi nabit ağaçlar, her taraf yemyeşil, canlı, temiz ve yıpranmamış "yepyeni bir dünya". İnsanlar taş yığınları içinde oturmuyorlar, mesafe ve mekan kavramı ülkenin büyüklüğü ölçüsünde değişik olduğu için yerim küçük diyenler bir dönüm civarında bahçeli, geniş diyenler ise dönümlerce büyük arazi üzerinde yapılmış ahşap, tek veya iki katlı evlerde oturuyorlar. Dışı tuğla ile örülmüş evlerin de içleri ahşap. Bir şehire tepeden baktığınız zaman merkezdeki yüksek binalar, bankalar, şirket merkezleri ve resmi binalar dışında ev göremiyorsunuz. Çünkü evler bahçeler, sık ve büyük ağaçlar içinde kaybolmuşlar.
Kara yolundan Washington-Atlanta arasını katederken benzin almak ve biraz dinlenmek üzere bir istasyonda durduk. Yol arkadaşlarım Kosovalı "bizim" Yusuf Salih, eşi Hatice hanım ve küçük Süheyl. Hatice hanım, Boğaziçi Üniversitesi Edebiyet mezunu, saliha bir hanımefendi, Türkiye'de başörtüsü yüzünden okuması yasak olduğu için ABD'de yüksek lisans yapacak. Biz arabadan indik, Hatice Hanım inmedi, niçin inmediğini sorunca, benzinciyi ve marketçiyi kastederek "Bunlar ırkçı olabilirler" dedi, "Irkçı olurlarsa ne olur?" dedim, "Belli olmaz, en azından sözle taciz ederler" cevabını verdi. Marketin kapısında resimler vardı, bir resim de Üsâme b. Ladin'e aitti, tam alnının ortasından kurşunlanmış bir Üsame resmi. Örtülü hanımlarda bu tedirginliği başka yerlerde de gördüm. Korku başörtüsünden değil, Müslüman olmaktan ve "radikal, Üsame yanlısı..." sanılmaktan kaynaklanıyordu. 11 Eylül'den sonra Amerikalılar'da vatandaşlık ruhu canlanmış, pekçok kapıda ve bahçede bayrak asılı, Müslümanlara karşı da bir soğukluk oluşmuş.
A. İzzet Begoviç'in sınıf, dâva ve zindan arkadaşı, savaş sırasında da BM'de temsilcisi Dr. Necîb Sacirbey'in de aktif üyesi olduğu "American Muslim Council", ABD'de yaşayan Müslümanlar ile ABD'li halk ve yöneticiler arasında diyalog kurmak, ilişkileri iyileştirmek, şüpheleri ortadan kaldırmak gibi hayırlı bir işle meşgul oluyor.
Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ABD'de de birçok etnik ve dini gruptan Müslümanlar var. IKNA ve ISNA hem bu gruplar arasında işbirliğini sağlamak hem de ABD'de Müslümanlar'ı temsil etmek işlerini yüklenmiş durumdalar, problemleri yok değil, ama yüklendikleri vazife önemli ve gerekli.
Türkiye'den gidip devamlı veya geçici olarak ABD'de kalan Müslümanlar da, Türkiye'de olduğu gibi gruplara bölünmüş bulunuyorlar. Bazı yerlerde bu gruplar arasında diyalog var, biraraya geliyor, okuyor, sohbet ediyor, dertleşiyor, problemleri birlikte çözmenin yollarını arıyorlar. Bazı yerlerde bu diyalog zayıf, buralarda grupçuluk hakim görülüyor. Sayılarını vermeyi gerekli bulmadığım bir "grup" da bağımsız; belli bir İslamî gruba bağlı değil, aralarında internet aracılığı ile haberleşme, birbirine yakın oturanlarda ise bir araya gelip okuma, sohbet vb. devam ediyor. Bu son grubun büyük çoğunluğu lisans üstü öğrenim görmüş veya görmekte olanlardan oluşuyor, birlikteliklerini bir think-tank grubuna dönüştürmeleri ihtimali güçlü görülüyor, biz de bunu teşvik ettik, inşaallah gerçekleşir. Türkiye birçok konuda bunlardan yararlanabilir; diğer Türkiyeliler'in bir kısmı ideolojik ayrımcılık ve jurnal işleri ile meşgul olurken bunlar memleket meseleleri ile meşgul oluyor, vatan, millet sevgisi ve Allah rızası saikleri ile gece gündüz gayret sarfediyorlar. ABD'nin sağladığı hürriyet Türkiye'de de sağlandığı takdirde bu güzel beyinleri kazanmak her zaman mümkün görünüyor.
Uğradığım bütün şehirlerde (herhalde başka yerlerde de vardır) İslam merkezleri var bu merkezlerde mescid, okul, kütüphane, gençler için spor ve meşguliyet araçları... var. Bazı İslam merkezlerinde ise Müslümanlar'ın dini meselelerine cevap ve çözüm bulmaya çalışan ilim adamları bulunuyor. İslam merkezleri uçsuz bucaksız bir denizde yemyeşil adacıklara çöllerde can kurtaran vahalara benziyor. Özellikle kandil geceleri, Bayram ve Cuma namazlarında buralarda Müslümanlar biraraya geliyor, görüşüp konuşuyorlar.



6 Yeni Şafak, 13-15.06.2003



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: