HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


Kamusal alan

İktidarın başörtüsü meselesinin çözümünü zamana ve uzlaşmaya bırakmasını, mevcut şartlar içinde uygun buluyorum. Ama bu meselenin "çözüldüğünü", "bir daha açılmamak üzere kapandığını", "Türkiye'nin böyle bir meselesinin olmadığını" söyleyenleri izan ve insafa davet ediyorum. Milyonlarca insanın sıkıntı çektiği, çözüm beklediği, yüzbinlerce gencin o yüzden ıztırap içinde olduğu, eğitim öğrenim hakkından mahrum kaldığı bir meseleyi yüzüstü bırakıp sonra da bunun çözüm olduğunu söylemek duyarsız baskıcılığın tipik bir örneğidir.
Başörtüsü meselesinin çözümünü zorlaştıran bir yaklaşım da hukuk adına yapılmaktadır. Güya başörtüsü yasağının kaldırılması Anayasa'ya, laiklik ilkesine ve yüksek mahkeme kararlarına aykırı imiş. Bu konuda yeni bir hukuki düzenleme de yapılamazmış. Bu yaklaşım da bir baskıdır, işi oldu bittiye getirmektir, hatta biraz şantaj bile kokmaktadır. Halkın % 80'e yakın büyük çoğunluğu okullarda başörtüsü yasağının kaldırılmasından yana ise, son seçimlerde kullanılan oyları da bu yasağa karşı tavır yönlendirmiş ise demokrasilerde bu iradeye karşı ne mahkeme kararları, ne de mevcut düzenlemeler ileri sürülebilir. Yasamanın yapacağı şey, millet iradesi yönünde hukuki düzenlemeler yapmak, hak ve özgürlüklerin önündeki engelleri ortadan kaldırmaktır, yargının yapacağı şey de bu yönde kararlar almaktır. Aksi halde demokrasi ve halk egemenliğinden değil, yargıçlar devletinden/egemenliğinden söz etmek gerekir.
Son günlerde başörtüsünün nerelerde serbest olacağı konusu tartışılırken "kamusal alan" kavramı odak noktası haline geldi. Radikal'den sayın H. B. Kahraman'ın bu konuya tahsis ettiği iki yazısında da açıklandığı üzere bu kavram sanıldığı kadar açık bir tanıma kavuşmuş değil. Yine bu yazıya göre türban yasağına konu olan kamusal alanın, "devletin hükmî şahsiyetinin hakim olduğu mekan" yani "devlet dairesi"nden ibaret olması, böyle anlaşılması ve bu anlayışa göre okulların yasak kapsamımdan çıkması gerekiyor. Kamusal alana devlet dairesi mânası verir ve burada başörtüsü'nü yasaklarsak, vatandaşın hem din özgürlüğünden yararlanması, hem kamusal alanda istihdam hakkını kullanması, hem de dinî bir ödevi olan başörtüsünü kullanması mümkün olmayacak, insan iki ölümden/mahrumiyetten birini seçmekle başbaşa bırakılacaktır. Bu sebeple dinin müdahale edemediği, dine dayalı düzenleme ve uygulamanın yapılamayacağı alanı, devlet dairesi gibi mekan olarak değil, yargı, yasama gibi herkesi bağlayan devlet işleri olarak anlamak gerekiyor. Buna göre her kadının başını örtmesini mecburi hale getiren bir yasa(ma) laikliğe aykırı olur, fakat isteyenin inancına uygun olarak örtünmesine, isteyenin de örtünmemesine imkan veren bir yasa(ma) ve uygulama laikliğe aykırı olmaz; bunun insan haklarına dayalı demokrasilerde böyle olması kaçınılmazdır.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: