HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


Fıkıh ve Terör

Bir yandan hoşgörü, düşünce özgürlüğü, başkalarının düşünce ve hayat tarzlarına saygı gibi değerleri savunan bazı yazarlar öte yandan bizzat kendileri, farklı düşünen ve yaşayanlara tahammül edemiyor, saldırıyor, din alanı söz konusu olduğunda farklı inananları tekfir ediyor, dinsizlikle suçluyorlar, tek doğruyu bilenin kendileri olduğu izlenimini veriyor, bu bilgiye aykırı olan bilgilerin asılsız, sahiplerinin de cahil, aymaz vs. olduğunu söyleyip, yazıp duruyorlar. Bu çerçeveye giren yazarlardan birinin bir yazısından alacağım birkaç paragrafı, hem örnek olarak sunmak hem de biraz tartışmak istiyorum:
"Kur'an, monoton ve monoblok bir dünyayı, tanrısal iradeye ters buluyor. Hiç kimse bir dine girmeye zorlanamayacağı gibi, girdiği dinin içinde de baskı ve zorlamaya máruz bırakılamaz. Baskı ve zorlama, ister içte olsun, ister dışta, bizatihi dinsizliktir. Dinsizlik araç yapılarak dine hizmet edilebilir mi? Edilirse bunu dinin sahibi kabul eder mi?"
Kur'an ... tanrısal iradeye ters buluyor" cümlesi, Kur'an-Allah ilişkisi bakımından tam yerine oturmuyorsa da bunun üzerinde durmayalım. Birçok âyetin ortak ifadesinden anlaşıldığına göre Allah'ın, bütün insanların müslüman olmasından, tek hak din olan İslam'ı benimsemesinden hoşnut (razı) olacağında şüphe yok, ancak iman ve itaat gibi kulların iradelerine bırakılmış konularda Allah'ın rızası ile iradesi örtüşmeyebilir, kullar O'nun rızasına aykırı olan mesela küfrü ve itaatsizliği seçerlerse Allah bunu da irade buyurur, buna da imkan verir, ama razı olmaz.
Hiçbir kimsenin dine girmeye zorlanmayacağı İslam'ın temel kurallarından biridir. Ama kişi müslüman olduktan sonra toplumu içinde, açıkça (kamuya açık alanlarda) İslam'a aykırı bir hayat tarzını sürdüremez; sürdürürse bu davranış toplumdan tepki görür, kamu düzenini bozar, müslümanlarca kötülük ve ahlaksızlık sayılan "dine aykırı bazı davranışların" yayılmasına sebep olur... İşte bu gibi gerekçelerle müslümanların çoğunluğu teşkil ettiği bir toplulukta ayıplar gizli, erdemli davranışlar açık olur, olmuştur. Bir insana zorla namaz kıldırmak, oruç tutturmak, içki içmesini engellemek... o insan için ibadet olmaz, o insanı riyaya sevketmiş olur, bu da dince makbul değildir, ama bunu yapana dinsiz, bu davranışa dinsizlik denemez; "yanlış, dine aykırı bir davranış vb." denebilir.
"Geleneksel fıkıh, biraz da geçmiş zaman şartlarının zorlamasıyla, ikrahı, sonuç olarak da şiddeti öne çıkaran bir yapıda oluşmuştur. Geleneksel fıkıh, üzülerek söyleyelim ki şiddet üreten bir fıkıhtır. Ortadoğu despotizmleri, bu despotizmlere fatura edilen şiddet ve terör oluşumları bu fıkhın ikrahçı zemininde boy atmaktadır. Táliban ve benzeri dinci siyaset anlayışları ve genelde siyasal İslam denen ikrah-şiddet eksenli yapılanmaların tümü bu geleneksel şiddetçi fıkıh anlayışından beslenmektedir."
Ortadoğu despotizmi, başka bölgelerde de görülen bütün benzerleri gibi hukuka (fıkha) değil, güce dayanmaktadır. Askeri gücü ele geçiren despotlar yaptıklarını, fıkha dayandırarak, fetva alarak değil, fıkhı bastırarak, ulemayı öldürerek, hapsederek, işkenceye maruz kılarak yapmaktadırlar. Yeni fıkıkçılar (bu vasfı taşımaya ehil olanlar) içinde ben, herkesin terör olduğunda birleştiği bir eyleme fetva veren kişmseye raslamadım. Filistindeki intihar eylemlerine gelince, geçenki yazımda temas ettiğim gibi bu eylemlerin, bütün unsurlarıyla lanetli terör çerçevesine girip girmediği konusunda görüş farkları vardır; bunun da sebebi ABD'yi arkasına alan İsrail'in, hiçbir hukukun ve vicdanın kabul edemeyeceği zulümlerini pervasızca sürdürmesidir.
Klasik fıkıhta hakim görüş, "sabır ve temekkün", "fitneden kaçınmak için meşru olmayan gidişe eylemli müdahalenin men'i" dir. Bu hakim görüşten terör çıkmaz. Dini gayrete ve meşruiyete bağlı teröre kaynaklık edebilecek fıkıh, ortayol İslam'ının dışında kalan, bu bakımdan marjinal sayılan bir fıkıhtır.
"Batı, bu zalim ve şeytani stratejiyle Müslüman dünyanın canına okuyacağa benziyor... Ne yazık ki bu oyunun aşılmasında en büyük engel, 'cihat' naraları atarak İslam'ın geleceğini yiyen 'şiddetçi ekipler'dir. Batı'nın oyununa teslim olan şiddetçi ekipler, 'cihat'larının Allah için değil, sömürgeci Batılılar için olduğunun farkında bile değiller. Bağırıp duruyorlar..."
Bu tespitlere kısmen katılmamız mümkündür, ancak yazarın lütfedip bir başka yazısında, "bu oyunun aşılması" için cihad ve şiddet dışında nelerin, nasıl yapılması gerektiğini ve bunun, makul bir süre içinde mümkün olup olmadığını, İslam'ı durdurmak isteyenlerin buna imkan verip vermeyeceklerini, eğer doğru olanın yapılması mümkün gözükmüyorsa bunun da, çaresizlik, canı yanmışlık kaynaklı ve bu yüzden "meşru görünümlü" terör ve şiddete ayrı ve önemli bir sebep teşkil edip etmeyeceğini açması gerekiyor.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: