HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


ONUNCU BÖLÜM

EĞİTİM ve OKUL

Bilgi Yolunda (Nereden Nereye)

Yazının icat edilmediği, matbaanın bulunmadığı çağları bir tarafa bırakalım da bizim neslin içinden gelip geçmekte olduğu zaman dilimine bakalım. 1949 yılında Çorum'da, medreseden yetişmiş ve aslen Ahıskalı olan bir Hoca'dan Kur'an dili Arapça'yı öğrenmeye karar veriyorum, merhum hocam Server Efendi "Bir Emsile kitabı bul de gel, okuyalım" diyor, okumayı bilmekle beraber henüz Arap harflerini yazamadığım için yeni harflerle "Emsile" ismini yazıyor ve kitabı, bulunması muhtemel evlerden aramaya başlıyorum. Niçin "evlerden" de kitapçıdan değil" diyeceksiniz; o zaman İstanbul gibi birkaç vilayet dışında Arapça, Türkçe dini kitaplar satan kitapçılar yok. Üç gün arıyorum, böyle bir kitabı bilene, bulana rastlamıyorum. Çorum eski bir vilayet, vaktiyle birden fazla da medresesi varmış, şüphesiz birçok molla bu medreselerde okumuş ve Arapça'nın başlangıç (Sarf, fiil çekim tabloları) kitabını okumuştur, ama Cumhuriyetten sonra yürütülen baskı ve "temizlik" hareketi, estirilen korku insanların dini kitapları yok etmelerine sebep olmuş, evimizde bu kitapları bulurlar da "siz şeriatçısınız, filan isyanı desteklemişsinizdir..." diye eziyet ederler korkusuyla ya gömerek, ya yakarak bu çeşit pek çok kitap ortadan kaldırılmıştır. Sonunda hocam, elinde bulunan tek kitabı ikimiz de kullanmak üzere okutmaya başladı, derken İstanbul'a gidip gelen bir tacire sipariş ederek aylarca sonra bir Sarf-Nahiv Cümlesine (Arapça Gramer kitabına) kavuştum. Aradan yıllar geçti, 1963'te İstanbul İmam Hatip Okulu'na meslek dersleri öğretmeni olarak tayin edildim. Öğrenciliğim boyunca çektiğim sıkıntı ilebu okula geldiğimde gördüğüm kitap yokluğu beni hemen bazı meslek derslerine ait kitaplar yazmaya sevk etti. Bir yıl sonra artık matbaada basılmış, kitapçılarda satılan meslek derslerine, İslam ilimlerine ait kitaplar vardı.
Meslektaşım Bekir Topaloğlu ile birlikte hazırladığımız Arapça gramer ve lügat kitaplarını nasıl bastırdığımızın hikayesi bile insanı yorar. YalnızcaArapça Okuma ve Eski Metinler kitabını örnek vereyim. İstanbul'un hiçbir matbaasında Arapça matbaa harfleri kalmamış, yalnızca Ahmet Sait matbaasında yarım forma (sekiz sayfa) dizecek kadar harfvar. Bu kadar olsun harfi bulduk, bunu dizecek usta (mürettip) yok. Ara tara bir emekli bulundu, hasta olmadığı günlerde gelip dizgi yapıyor, sekiz sayfa dizince harf bitiyor, biz dizileni tashih edip prova baskı yaptırıyoruz, busekiz sayfalık provayı alıp Süleymaniye İmamı Hattat halim Efendi'ye götürüyoruz, Halim Efendi bizim kurşun kalemle koyduğumuz harekeleri çini mürekkebi ile ve güzelce/hattatça yazıyor, her sekiz sayfa bittikçe bu ameliyeyi tekrar ediyoruz, boşalan harflerle ikinci sekiz sayfa diziliyor. Dizilen sayfaları fotoğrafçıya götürüp götürüp filmini çektiriyoruz, sonra bugün de bilinen ofset tekniği ile kitap basılıyor... Şimdi ister daktilo ile ister bilgisayar ile Türkçe yazar gibi Arapçayı da, harekeli veya harekesiz yazmak, çıktı alıp matbaaya götürmek en kolay işler arasına girmiştir.
İzmirli İsmail Hakkı Bey'in talebesi, değerli ilim ve fikir adamı Sadettin Ökten Bey'in babası Celal Hocamız Süleymaniye kütüphanesinde, çoktandır aradığı bir kitabı (Seyyid Bey'in Usul-i Fıkıh kitab'ını) buluyor, piyasada bulunmayan bu kitaba sahip olmak için iyi eski yazı yazan birine, sayfa başına ücret ödeyerek bu kitabı, belki aylarca süren bir emek sonunda yazdırıyor (istinsah ettiriyor); şimdi beş yüz sayfalık bir kitabın fotokopisi yarım saati geçmiyor.
Üretilmiş bilgiye ulaşmanın yolları böylesine kısa ve kolay hale geldi, ama dünyada bilgi üretmede ve üretilen bilgiyi elde etmede eksilen bir çaba, heyecan ve ilgi gözlemleniyor. Orijinal bilgiyi üreten merkezler oldukça sınırlı ve çoğu kalkınmış ülkelerde. Bu bilgiyi günü gününe takip etme ve hiç değilse üretilenden yararlanma konusunda da -geri kalan ülkelerde- önemli engeller ve gevşeklikler var.
İslam dünyasında matbaa, bilgisayar, internet yok iken üretilen bilgi, yazılan kitaplar, yetişen ilim adamlarına bakınca insan durup düşünmekten kendini alamıyor! Bir Gazzalî'yi düşünelim, 55 yıl yaşamış, yazdığı kitapları okumaya başlasanız yıllarınızı alır. İslam âleminde her biri yüzden fazla hacımlı kitap yazmış alim sayısı oldukça fazladır. Yazılan kitaplar (üretilen bilgi) yalnızca din ilimlerine ait de değildi; matematik, tabîî bilimler, tıp, felsefe, tarih, coğrafya gibi ilim dallarında da önemli bilgiler üretilmiş, eserler verilmişti. Avrupa için karanlık olan Ortaçağ, İslam âlemi için aydınlıktı, Avrupa'nın karanlık Ortaçağdan çıkışında, müslüman ilim adamlarının eserleri büyük bir role sahiptir. Batı önce bu ilimlerden uzak kaldı, sonra hazır bilgiyi aldı, sonra bunu geliştirerek kendisi üretti, bilgiyi hayata uyguladı, tekniği ve teknolojiyi oluşturdu, ilerledi, zenginleşti, güçlendi. İslam âlemi iseBatı'daki gelişme hızına ayak uyduramadı, bilgi üretimine devam ederek kendini yenileyemedi, geri, zayıf, yoksul düştü.
Türkiye seksen yıldır Batı kültür ve medeniyetini alıp benimsemeye yönelmiştir. Bugün Türkiye'de yaşayanların ve çağdaş dünya ile yarışta geri kalanların ne İslam'ı ne de ecdadı suçlamaya hakları vardır; çünkü seksen yıldır ülkeyi yönetenler, eğitim ve öğretime rehberlik edenler İslam âlimleri (ulemâ) değil, Batı kültürünü taklit ederek yetişmiş sözde aydınlardır. Bilgiye ulaşma yolları kısalmış ve kolaylaşmıştır. Ama daha zor şartlarda dünyanın en üstün medeniyetini temsil eden bu milletin çocuklarında o fetih ve hamle ruhu kalmamıştır. İnsanı yüce amaçlara ulaşmak için zahmet ve külfete katlanmaya iten imanzayıflamış, hedefler güdükleşmiş, kafalar karışmış, kimlik bunalımları baş göstermiştir.
Bilgide, teknolojide, ekonomide, siyasette güçlü ve çağdaş olmanın yolu taklidi bırakıp kendine dönmektir; hikmet nerede ise ona ulaşıp almak, onu kendi değerleri içinde değerlendirmek, süreklilik içinde değişimi/gelişimi gerçekleştirmek, dünyaya farklı bir medeniyetin güzelliklerini sunmayı hedef olarak seçmektir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: