HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


İmam-Hatip Kıyımı Devam Ediyor
Ağacın köklerini kesen, büyümesini sağlayan kılavuz dallarını da budayan birisi bahçe sahibinin itirazı üzerine "Ben ağıcını kesmiyorum, yalnızca altını üstünü düzeltiyorum" derse onun ya bilgisinden şüphe etmek yahut da sinsi bir tahripçi olduğuna hükmetmek gerekir. İmam Hatip okullarına da bu yapıldı. Hem havası hem suyu kesilen ağacın ve çiçeğin yaşamayacağı belli idi, onu öldürmeye karar verenler bir darbede öldürmeyi politikalarına/siyasî menfaatlerine uygun bulmadıkları için bunu, sahibine hissettirmeden, yavaş yavaş yapmayı tercih ettiler. Hiçbir engel bulunmadığı, ileri dünyadaki uygulamaya da uygun bulunduğu hâlde sekiz yıllık temel eğitimi beş yıldan sonra yönlendirmeli (kesintili) yapmadılar, İmam-Hatiplerin orta kısımları oluşmasın diye kesintisiz yaptılar. Böylece İmam-Hatiplerin liselerine talebe verecek olan en zengin kaynağı kuruttular. Arkasından lisesine el attılar, mezunlarının ilâhiyat fakültelerinden başka bir yüksek öğrenim kurumuna girmelerini engellemek için düzenlemeler yaptılar, mezunun, ağzı ile kuş tutsa kazanamayacağı bir değerlendirme sistemi getirdiler, fırsat eşitliğini bozdular, bir insan hakkı olan öğrenim hakkını kısıtladılar, İmam-Hatip lisesi mezunu bütün sorulara doğru cevap verse ve meselâ hukuk fakültesine girmek istese, düz lise mezunu ise yirmi puan kaybedecek kadar eksik cevap verse birincisinin kazanamayacağı, ikincisinin kazanacağı bir çarpık değerlendirme sistemi getirdiler (aynı mağduriyet meselâ mühendislik fakültelerinden birine girmek isteyen fakat lise alanı sayısala göre olmayan diğer lise mezunları için de sözkonusudur). İşin doğrusu ve hukuka uygun olanı, diğer alanlardan puan kesmeden kendi alanı doğrultusunda yüksek öğrenime başvuranlara makûl ölçüde birkaç artı puan vermek iken bu yola gitmediler.
İşte bu iki tedbir/tuzak sayesinde bu yıl İmam-Hatiplerde üç olumsuz durum yaşandı: 1. Liseden kaçış başladı, 2.Lise bire kayıt için başvuran sekizinci sınıf mezunlarının sayısı yüzde onlara düştü, 3. Mevcût öğrencilerin şevkleri kırıldı, hevesleri azaldı. Bu yıl İmam-Hatibe devam eden kız öğrencilerin okulda başlarını açmaları yönündeki emir ve talimât da dördüncü bir moral kırıcı unsur veya yaraya tuz-biber oldu. Bu olumsuz gelişmeler karşısında geminin batacağını hisseden fareler onu terletmeye başladılar. Veliler okulları korumak ve kurtarmak için elele verecek, işbirliği yapacak, hukuku ve demokratik baskı mekânizmasını sonuna kadar kullanacak yerde çocuklarını okuldan alıp uygun bir liseye yerleştirmenin çabasına düştüler. Bizler İmam-Hatip okullarında okur iken 1957-58 mezunları, ilâhiyat fakültesi dahil hiçbir yüksek okula ve fakülteye kabûl edilmediler, 1958-59 mezunlarını ise ilâhiyat fakültesi yine kabûl etmedi ve zorla bir Yüksek İslâm Enstitüsü açtırıldı, orada yüksek tahsil imkânı buldular. Bu arada birçok arkadaşımız, zor şartlar altında dışarıdan imtihan vererek bir de düz lise bitirdiler ve fakültelere girdiler. O günlerden bu günlere gelindi, İmam-Hatip mezunlarının hem mesleğe hem de -kayıtsız, sınırsız, kazanabildikleri her- fakülteye girebilmeleri imkânı kanunla tespit edildi, birileri hakkı, hukuku, kanunları hiçe sayarak kazanılmış haklarımızı elimizden almaya kalkıştılar, birkaç adım da atınca ehl-i imanda(!) panik başladı, inanılır gibi değil, insan bu kâbûsun kötü bir düş olmasını ve bir an önce uyanıp kurtulmayı diliyor.
İmam-Hatip okullarını belli bir partinin arka bahçesi, siyasal İslâm'ın kışlası olarak görenleri ve mezunlarının çoğalmasını, kamu alanında görev almalarını kendi hayatları için bir tehdit olarak algılayanları, bu görüş ve algılayışın gerçeği yansıtmadığına iknâ etmek mümkün olmuyor. Onlar böylesine büyük bir tehlikeyi (!) önlemek için demokrasiyi askıya almayı, laikliği en olumsuz bir şekilde yorumlayıp uygulamayı, âdeta hukuka karşı güce dayalı savaş vermeyi göze almış bulunuyorlar. Bu durum karşısında İmam-Hatip dostlarının elinde üç imkân kalıyor: Siyaset, sivil baskı ve hukuk. Türkiye'nin mevcût şartları içinde bu üç yolun ve imkânın en etkilisi sivil toplum örgütlenmeleri ve demokratik baskılardır. Hukuk ve siyaset alanları da ihmâl edilmemekle beraber bu üçüncü yol sonuna kadar kullanılmalıdır. Bu arada maksat bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek olduğu için, ülkede kavga, kargaşa, istikrarsızlık, ülkeyi zaafa düşürme gibi olumsuz durumları onu sevenler asla istemedikleri için aşırılıklardan, hukukun dışına çıkmaktan kesinlikle kaçınmak ve karşı tarafın vehmini (yanlış anlama, algılama, değerlendirmelerini) destekleyecek davranışlardan, beyanlardan uzak durmak vazgeçilmez şarttır.
Dünyada rüzgâr haktan ve hukuktan yana olanların lehine esiyor; bir şeye inananlar samîmî, gayretli ve fedakâr da olurlarsa başarı mutlaka onların olacaktır.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: