HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


Laikliğe aykırı mı?
TC. Anayasasında laikliğin tanımı bulunmamakla beraber 24. Maddeye bakarak bir tanım çıkarmak mümkündür. Buna göre laiklik "Devletin sosyal, ekonomik, siyasî ve hukûkî temel düzenini, kısmen de olsa din kurallarına dayandırmaktır." Bu maddenin devamında da dînin, siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla istismar edilmesi yasaklanmaktadır.
Bu maddeden hareket eden birçok hukukçu ve siyasetçi "halkın inancına göre yaşamasına imkân verecek hukûkî düzenlemeleri", "hukûku din kurallarına dayandırma" sayarak anayasaya aykırı bulmaktadırlar. Hâlbuki maddeyi dikkatli okuyan ve uygulamayı da göz önüne alan hiçbir hukukçunun -peşin hüküm ve kötüye kullanma kastı bulunmaksızın- böyle bir yoruma ve anlayışa gitmesi mümkün değildir. Çünkü madde, herhangi bir düzenin değil, "temel düzen"in din kuraallarına uydurulmasını laikliğe aykırı kılınmış ve menetmiştir. "Temel düzen" kaydına iki mânâ verilebilir: a) Rejimin temel ilkeleri ve nitelikleri ile ilgili; buna göre meselâ hukuk düzenininin din kurallarına dayandırılması, dînin genel hukuk için bir referans kabûl edilmesi laikliğe aykırı olur. b) Genel (bütün vatandaşları ilgilendiren) ve herkesi bağlayan düzenlemeler; buna göre de herkese Cuma namazı kılma mecbûriyeti getiren hukûkî bir düzenleme laikliğe aykırı düşer.
Doğru olduğuna inandığımız bu yoruma göre Cuma namazı kılmak isteyen müslümanların bu taleplerini, din ve vicdan özgürlüğü böyle gerektirdiği için mümkün kılacak bir hukûkî düzenleme yapılsa ve "Cuma günleri mesâi saatleri, isteyenlerin Cuma namazını kılmalarına imkân verecek şekilde düzenlenir" diye bir kanun çıkarılsa bu laikliğe aykırı olmaz; çünkü bu kanun herkesi namaz kılmaya mecbûr etmemektedir ve referansı evrensel insan haklarıdır. Hıristiyanların çoğunlukta olduğu Batı ülkelerinde Pazar günlerinin tatil edilmesi, isteyenlerin kiliseye giderek ibâdet etmelerini sağlamak üzere düşünülmüş ve düzenlenmiş bir kuraldır. Laik Türkiye Cumhuriyetinde dînî bayram günlerinin tatil günleri olmasını sağlayan hukûkî düzenleme bir başka örnektir; amaç müslümanların dînî bayramlarını ve ibâdetlerini yapmalarına imkân vermektir. Diyanet İşleri Başkanlığının temel iki vazifesi halkı din yönünden aydınlatmak ve ibâdet yerlerini yönetmektir. Bu iki vazife tamamen dînî olduğu hâlde devlet bir kanun çıkarmış ve bu kurumla ilgili hukûkî düzenleme yapmıştır. İlgili kanun yalnızca müslümanları muhatap aldığı ve hiçbir kimseyi belli bir inanca ve ibâdete mecbûr etmediği için laikliğe aykırı görülmemiş, mevzûât ve kurum bir kamu hizmeti aracı olarak değerlendirilmiştir.
Devlet çalışan ve okuyan kızlarımızın, kadınlarımızın isterlerse inançları gereği -uygun bir biçimde- örtünmelerine imkân veren bir hukûkî düzenleme yapsa bu, laikliğe aykırı olmaz; çünkü düzenleme (çıkarılacak olan kanun, yönetmelik vb.) kimseyi örtünmeye zorlamıyor ve devletin düzenini de dine dayandırmıyor; tam aksine demokratik bir devletin temel niteliklerinden biri olan insan haklarına (din ve vicdan hürriyetine) riâyet vazifesini yerine getirmiş oluyor. Yine devlet, resmî kurumlarda çalışanlardan isteyenlerin, uygun vakitlerde namazlarını kılabilmelerini ve oruçlarını tutabilmelerini mümkün kılacak, kolaylaştıracak düzenlemeler yapsa laikliğe aykırı hareket etmiş olmaz, aksine laikliğin gereğini yerine getirmiş olur. Devletin temel düzenini değiştirmeden isteyenin faizsiz finans imkânlarından yararlanmasını, dileyenin müftülüklerde evlenme akdi yapmasını... mümkün kılacak düzenlemeler de böyledir. Bunların hiçbiri laikliğe aykırı değildir; aykırıdır diyenlerin laiklik anlayışları evrensel insan haklarına ters düşer, böyle bir laiklik anlayış ve uygulaması çağdaş da değildir; çağdaşlığın ölçütü olarak alınan ve sayılan ülkeler de böyle bir laiklik anlayış ve uygulamasına raslanamaz.
Bizde bazı hukukçu geçinenlerin veya hukuk devletine bağlı olduklarını söyleyenlerin önce din ve vicdan ürriyetine aykırı bir kanun veya yönetmelik çıkarmaları, sonra da bunu değiştirilemez kılarak millete dayatmaları hukuk devleti, insan hakları, demokrasi, çağdaşlık gibi ilke ve değerler ile asla bağdaşmaz. Din, düşünce ve vicdan özgürlüğünün gerekli kıldığı bir hukûkî düzenlemeyi yüksek mahkemelerde iptal ettirip değişemez hâle getirmek de böyledir. Çağdaş demokrasilerde hiçbir irâde, insan haklarının ve millî irâdenin üstünde olamaz; olur diyenler ve olduranlar demokrasi düşmanlarıdır, dayatmacı despotlardır, çağdaş kavram ve kurumları kötü emellerine alet ve böylece istismar edenlerdir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: