HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


V
Aile

Nikâh
Nikâh konusu tartışılıyor. Tartışanlar bir âlem; kendi dâvâsını veya ideolojisini ortaya sürmek, propagandasını yapmak için gelenler var, eğlenip hoşça vakit geçirmek için gelenler var, figüranlar, alkışçılar, dem tutanlar var, birkaç tane de işten anlayan ve iyi niyetli kimse var, ama şansları yok, bu kadar gürültü arasında kimseye lâf yetiştirmek, merâmını anlatmak mümkün değil.
Bizim Resul Tosun boşuna nefes tüketiyor; elbette doğru şeyler söylüyor, düzgün söylüyor, soğukkanlılığını koruyor ama beyhûde. Peşin hükümlü, şartlanmış, bağnaz ideoloji tutsakları anlamak için değil, reddetmek için, münasebet düşmüşken farklı inanan ve düşünenleri kinlerini kusmak için gelmişler, bunun için dinliyor veya dinler gibi görnüyorlar.
Kelimeler ve kavramlar havada uçuşuyor, önce bunların üzerinde bir anlaşalım diyen yok, tartışmayı yönetenin de böyle bir derdi yok. İmam nikâhı dînî nikâh nedir, var mıdır yok mudur? Kimi yok diyor kimi var. Önce kavram üzerinde anlaşma olmadığı için hüküm de "hem doğru, hem yanlış" oluyor.
Dînî nikâha, "İslâm'a göre geçerli evlenme akdi"mânâsı verdiğiniz zaman elbette böyle bir kavram vardır ve bu terkip anlamlıdır. İmam nikâhına da sosyal bir vakıa ve örf olarak baktığınızda bu da vardır; insanımız imamlara nikâh kıydırdıkları için buna "imam nikâhı" demişlerdir, genel olarak da resmî nikâh karşıtı olarak kullanılmaktadır.
Tartışmada da söylendiği gibi devlet, imama, müftüye, hâsılı din görevlisine nikâh kıyma, daha doğrusu tarafların yapacağı akdi yönetme ve özel deftere geçirme, imzalarını alma ve gerekli mercîlere bilgi verme görevini verse, isteyenlerin belediyede, dileyenlerin de meselâ müftülükte nikâh yapmalarını serbest bıraksa din özgürlüğü bakımından üzerine düşeni yapmış olur. Belediyede yapılan evlenme akitlerine güvenmeyen veya bunları mûteber saymayan dindarlar gider nikâhlarını müftülükte yaptırırlar, bunda sakınca görmeyenler de belediyelerde yaptırırlar. Laikliğin, din ve vicdan özgürlüğünün gereği budur. Gel gör ki, avukat bayan ve destekçileri bütün gayretlerini sarfederek "laiklik elden gidiyor" diye bağırıyor, karşı tarafa hakâret ediyor, hattâ onları "böyle yapmak istiyorsanız Türkiye'den çıkıp filân yere gidin" diyerek ülkeden kovuyorlar. Kendileri geri zekâlı mıdır nedir, "resmî nikâhtan önce dînî merasim yapmanın suç olduğunu" üç kere kanun maddesini okuyor, teklifin de laiklik ve Atatürkçülüğe aykırı olduğunu ileri sürüyorlar. Hâlbuki teklif, kanunda değişikşlik yapılması ile ilgili; yani karşı taraf "bu, mevcût kanunlara uygundur" demiyor, "kanun böyle yapılmalıdır" diyor. Laiklik de bunu gerektiriyor. Atatürkçülüğe gelince, herhalde bundan, onun zamanında yapılan devrimleri kastediyorlar. Bu devrimlerden biri olan laikliğin dünyada çeşitli uygulamaları var ve bunlardan bir kısmına göre, devletin, kanun yaparken hem inanmayanların hem de dindarların hak ve özgürlüklerini gözetmek, din özgürlüğünü kısıtlamış olmamak için gerekli tedbirleri alması, kanunu buna göre yapması laikliğe aykırı olmak şöyle dursun onun gereğidir. "Dînî kaynak alan kanunların kaldırılıp yerine Batı kaynaklı kanunların getirilmesi" devrimine gelince, teklif buna da aykırı değil; çünkü Batı'da bu uygulama vardır; dileyen evlenme akdini kilisede, papazın yönetiminde yapar, dileyen resmî makamlarda yapar ve devlet bunların ikisini de hukuk bakımından geçerli olarak değerlendirir.
Ben burada "belediyelerde kıyılan nikâhın dînî bakımdan geçerli olup olmadığını" tartışmıyorum; bu konuda gerekenleri başka zamanlarda söyledik ve yazdık. Burada altını çizmek istediğim husûs, laik hukuk devletinin din özgürlüğünü kısıtlama, belli bir dine inanan ve bu dinin gereklerini yerine getirmek isteyen kimselere engel olma hakkının bulunmadığıdır. Laik devleti, inancın mûteber veya alternatifli (farklı yorumlara tâbî) olup olmadığı da ilgilendirmez. Dindar kişi böyle inanıyorsa, belli bir yorumu tercih etmişse, inancını yaşamasının başkalarına zararı yoksa devlet ona bu imkânı vermekle yükümlüdür.
Milleti oluşturan fertler ve kesimler birbirine inanç veya inançsızlık dayatıyor, kendileri gibi inanmak ve yaşamak istemeyenleri ülkeden kovmaya kalkışıyorlarsa önce bu konunun tartışılması ve "o kafa"nın değiştirilmesi gerekir. O kafa değişmedikçe diğer ihtilâf konularını, o kafalarla tartışmanın yararı yoktur.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: