HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


Faiz Batağı
Allah Teâlâ Kitab'ında, "ribâ" diye bilinen faizi yasaklamış; faizin, mal-para, hizmet- para, mal-değerinde başka mal arasında yapılan ticaretten farklı olduğunu bildirmiş, ticareti helâl kılmış, faizin servet ve refahı arttırmayacağını, helâl kazancın hayırda kullanılmasının fertlere ve ülkeye zenginlik getireceğini, faiz yiyenlerin "cin çarpmış" denilen kimseler gibi olacaklarını, dengelerini kaybedeceklerini, kendilerine de zarar verecek davranışlarda bulunacaklarını... bildirmiştir. Asırlar boyu yapılan tecrübeler ilâhî kitabın tesbitlerini doğruladığı hâlde kapitalist dünya bundan vazgeçmediği gibi zamanla faiz belâsı İslâm ülkelerine de musallat olmuştur. Özellikle son iki asırda giderek sayıları artan yenilikçi müslüman ilim adamlarının bir kısmı, meşrû ictihad kurallarını zorlayarak -başka inanç ve kültürlerin etkisinde kaldıkları için bir kere faydasına inandıkları- faizin İslâm ülkelerine girmesinde önemli rol oynamışlardır. Bunlara göre Kur'an'ın yasakladığı faiz, Cahiliye döneminde yaygın olan, tüketim ihtiyacına yönelik, durmadan katlanan, zenginin yoksulu sömürmesine araç olan faizdir. Bugün bankaların uyguladığı faizcilikte bu olumsuz nitelikler yoktur, bu sebeple de yasak kapsamına girmez. Yenilikçilerin birçok konuda olduğu gibi faiz konusunda da yaptıkları, işin aslını faslını bilmeden, "Batı'da varsa iyidir" peşin hükmüne dayalı ve kendilerine göre "fayda" (maslâha) ilkesine bağlı bir yorumdur, ictihaddır (!) Bizim gibi düşünenler "faizin, azının ve çoğunun haram olduğunu, ondan müslümanlara hayır gelmeyeceğini, Batı'da sermaye toplamak için zorunlu bir teşvik aracı olarak görülen ve makûl ölçülerde tutulan faizin de bizde alternatiflerinin bulunduğunu, ortaklık ve buna dayalı olan hisse senedi alım satımı, risk sermayesi uygulaması, İslâmî usûle göre kurulup işletilecek sigorta sistemi gibi yollarla da sermaye toplanabileceğini..." söyledikçe, yenilikçiler tepeden bakarak bize, eskimiş kafalarımızı değiştirmemiz gerektiğini söylemişlerdir.
Şimdi eskimemiş kafaların, İslâm'dan da neredeyse cevazın ötesinde teşvikler bulan yorumlarıyla Türkiye'yi nasıl bir belânın ve zararın içine soktuklarına bakalım: Batı'daki benzerleri gibi faizcilik esasına göre çalışan bizdeki bankalar, amaçlarının aksine üretime katkıda bulunmamışlar, yatırımların yönünü saptırmışlar, ülke için yararlı yatırım ve üretimler yerine kısa zamanda dönen ve çok kazanç sağlayan alanlara kredi vermişler, bu krediler de çoğu kez dönmemiş; yani batmıştır. Bankalar faizci mûdilerini (müşterilerini) ürkütmemek için yine de faiz ödemeye devam etmişler, batmamak için de devletten "mevdûâtın sigortalanması" avantajını koparmışlardır. Sanki ülkeye hizmet etmişler de halk da bu hizmete karşılık onların uğradıkları zararı karşılıyormuş gibi bir meşrûiyet anlayışı içinde, batırdıkları parayı da bunların faizlerini de devlete/halka ödetmişlerdir. Bugün toplanan ek vergi dört milyar dolar civarındadır, bu vergiyi doğrudan veya dolaylı ödeyenler büyük çoğunluğu itibarıyla dar gelirli kesimdir, son günlerde kurtarılan; yani kötü yönetim ve sui istimal sebebiyle parasını batıran beş bankanın halka maliyeti de dört milyar dolar civarındadır. Tehlikeyi hisettikleri gün bankaların önünde toplanan ensesi kalınlar mutlu; çünkü paralarını halk ödeyecek ve onlar refahlı hayatlarına devam edecekler, banka yöneticileri mutlu; çünkü kimsenin kimseye hesap sorduğu yok, sorsa bile işin ucu yukarılara dayandığı için bir yerde hasır altı edilecektir, parayı götürenler (devleti hortumlayanlar) mutlu; çünkü minareyi çalarken kılıfını hazırlamışlar, vicdan ve imanları da yoksa hiçbir cezâları yok demektir.
Gelelim devletin hazine bonosu satarak; yani faiz karşılığında zenginlerden (elinde fazlası olan İslâm'a göre zengindir) ödünç para alarak sebep olduğu zulme. Devlet, önünde birçok başka imkânlar bulunduğu hâlde, ya hükumetlerin siyasî çıkarlarına veya bazı rant çevrelerinin menfaatine uygun düşmediği için bu makûl imkân ve yolları kullanmamış; köklü, yapıcı ve ülke menfaatine uygun çözüm getirici tedbirleri devamlı ertelemiş, giderek arttırdığı faiz ile borç almaya devam etmiştir. Sonunda bu borçlar, daha önce alınan borçların faizleri ile memur maaşlarına yetmez hâle gelmiş, yatırımlar ve hizmetler büyük ölçüde aksamıştır. Akıl başa geldiği için değil, Kur'an'a kulak verildiği için de değil, Avrupa bastırdığı için nihayet bazı tedbirler gündeme gelmiş, faiz batağından ve bunun de sebepleri arasında bulunduğu enflasyon canavarından kurtulabilmek için başka çâreler aranmaya başlamıştır.
Bizim vicdanımız rahat, kafamızdan da memnunuz, ama başkalarını bilemiyorum.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: