HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


Şekil, öz ve edep
Evin özü barınma aracı olması, şekli amaca uygun biçim ve kısımlardan oluşması, edebe tekabül eden kısmı ise tezyinâtı (süslemeleri) ve mimarî sanatın uygulanmış olmasıdır. İnsanın özü rûhudur, şekli bedenidir, edebe benzeyen tarafı ise şeklin güzelliği, tenasübü ve cazibesidir. Yemeğin özü gıdâ olmasıdır, şekli yemeye uygun bir biçime getirilmesidir, edebi ise tadı, tuzu, lezzeti ve süsüdür. Bu üç örnekte olduğu gibi öz, şekil ve edepten oluşan varlıklarda ve mâhiyetlerde bu üç unsurdan birisi eksik olursa kusur var demektir. Bu unsurlardan her birinin var olma bakımından diğerine olan ihtiyacı güçlendikçe, her birinin vazifesini yerine getirebilmesi için diğerine olan bağlılığı arttıkça -eksik olandan kaynaklanan- kusur da artar.
Dînin özü kulun Allah ile ilişki kurması, bu ilişkinin doğurduğu bilinci kesintisiz olarak yaşama hâl ve kemâlini kazanmasıdır; kulun Rabbini bilmesi, O'nunla ve O'nun için yaşamasıdır. Dînin şekli bu ilişkiyi sağlıklı bir şekilde kurmak ve sürdürmek için gerekli bulunan ibâdetler, formüller, kurallar ve pratiklerdir. Dînin edebi (çoğulu âdâbı) ise ibâdetlerin ve kuralların eksiksiz gerçekleşebilmesi için öngörülmüş, kemâle yönelik, tamamlayıcı kurallar ve inceliklerdir. Kim ne derse desin sabit ve gerçek olan şudur ki, din bu üç unsurdan yalnız birini alıp diğerlerini ihmâl ederek yaşanamaz ve onun amacı/özü gerçekleştirilemez. Allah'ın kendilerinden râzı olduğu, kulluk imtihanında başarı elde ettiği ya vahiy ile yahut da ümmetin hüsn-i zannı ile bilinen peygamberlerin, sâlihlerin ve evliyânın hayat hikâyelerinden öğrendiklerimiz, bu kâmil kişilerin dîni, özü, şekli ve âdâbı ile -hiçbirini ihmâl etmeksizin- yaşadıklarını açıkça ortaya koymaktadır.
Bu bilinen gerçekleri niçin yeniden yazmak ihtiyacını hissettim? Bunları kimlere hatırlatmak istiyorum? Bazılarını sıralayayayım:
1. Nefsini terbiye edeceğine iyice azdırmış olduğu hâlde kendini sûfî ve mürşid zanneden veya bilerek sahtekârlığa soyunmuş bulunan sahte şeyhlere.
2. Dîni özü, şekli ve âdâbıyla yaşayan, yaşamaya çalışan ve bunu tavsıye eden gerçek din âlimlerini ve kulluk yolunun yolcularını ham ve geri kalmış gören, kendilerini ise doğru din anlayışının temsilcisi olarak takdim eden ve "şekli bırak, öze bak" diyen sözde özcü reformculara ve âlim taslaklarına.
3. Dînin merasim ve şekil ile ilgili kurallarına uyan ve talimâtını yerine getiren ancak özü ihmâl eden, "sakallı fakat pis, kaba ve sahtekâr" erkeklere, "başörtülü fakat hafifmeşrep, edepsiz, yırtık (meselâ halkın katıldığı televizyon eğlence programlarında edepsizlikleri alkışlayan veya daha da ileri giderek kalkıp oynayan) bayanlara.
4. Dîni tebliğ ederken veya fırsat elverdiğinde insanlara din eğitimi verirken öncelikleri ve önem sırasını şaşıran, kaş yapayım derken göz çıkaran, önemi az olan üzerinde yoğunlaşırken önemli olanı zâyî eden, elden kaçıran eğitimcilere.
Bir de kendime.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: