HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


Kaç Çeşit İslâm Var?
İctihada açık ve bu sebeple farklı anlayışların, çözümlerin bulunduğu alanda "doğru, isabetli bilgi ve hüküm Allah nezdinde de tek midir, birden fazla mıdır" konusu usûl âlimleri arasında tartışılmış olmakla beraber "Onun nezdinde bilgi ve hüküm tektir, ancak bunu bulamayan iyi niyetli ve ehliyetli müctehid de üzerine düşen kulluk vazifesini yapmış, bu mânâda isabet etmiş sayılır" görüşü doğru olsa gerektir. Başlıktaki soruya bu bakımdan bir cevap vermek gerekirse şöyle demek doğru olur: Allah'ın ilminde, irâdesinde ve rızâsında tek bir İslâm vardır; Allah bunun kullarına din olmasını murat etmiş, buna râzı olmuştur. Ancak bu din (İslâm) sözlü bir açıklama ile kullara iletildiği ve sözün bir kısmının farklı şekillerde anlaşılması da mümkün bulunduğu için insanların biliş, inanış ve yaşayışlarında -genel hatlarıyla, özü ve temeli itibariyle tek olan- İslâm'ın (mezhepler, tarîkatlar, cemâatler, âlimler, avam...için) farklı renkleri vardır.
Modernizmin etkisiyle ortaya çıkan bir başka İslâm tartışmasında meseleye "İslâm'ın sınırı ve siyasî yönü" açısından bakılmış ve ortaya "üç İslâm çeşidi" çıkarılmıştır: Siyasî/radikal, ılıman/liberal ve laik.
Siyasî İslâm'dan maksat, hâkimiyetin müslümanlara ait ve ülke yönetiminde temel referansın İslâm olmasıdır. Bu çerçevede İslâm yalnızca inanç, ibâdet ve ahlâk alanlarını değil, hayatın bütün alanlarını düzenleyen bilgiler, hükümler, işaretler ve delâletler ihtivâ etmektedir; müslümanlar bunlardan yola çıkarak bir düzen oluştururlar ve bunun adına "İslâmî düzen/devlet" denir.
Ilıman veya liberal İslâm, vahyin yeniden yorumlanması yoluyla rasyonel bir uzlaşı ve hoşgörü peşinde olan İslâm anlayışıdır. Bu anlayış çok hukuklu ve çok kültürlü bir toplum yapısından laik-demokratik bir toplumda, mümkün olan genişlikte din hürriyetinden yararlanarak yaşayan müslümanlar düzenine kadar açılan bir yelpaze üzerinde seyretmektedir ve henüz yeterince netlik kazanmamıştır.
Laik İslâm ismi de tam yerleşmiş ve netlik kazanmış olmamakla beraber şöyle bir mâhiyete tekabül etmektedir: İslâm inançtır, ibâdetlerdir ve ahlâktır. Bunların dışında kalan alan dînin alanı değildir, Kutsal metinlerde yer alan ve dünya hayatını düzenleyen kurallar veya bunlara mesnet teşkil eden naslar dîne dahil değildir, tarihî zarûretler sebebiyle geçici olarak yapılmış, evrensel mânâda bağlayıcı olmayan düzenlemelerdir. Buna göre müslümanlar dîni, ferdî ve özel hayatlarında (iman, ibâdet ve ahlâk olarak) yaşamalı, İslâm'ı bunun ötesine taşırmamalıdırlar.
Bu üçlü tanımlama ve tartışmada aydınlanmaya muhtaç pek çok taraf, çözüm bekleyen birçok problem vardır; bunların bir özetini bile vermeye köşe yazısı müsat değildir. Bu yazıda amacı gözönüne alarak -kendi anlayış ve bakış açımızdan- şöyle bir toparlama yapılabilir:
İslâm, bütünü ile insan hayatına Allah Teâlâ'nın -din yoluyla yaptığı- son müdahaledir. İnsan hayatı kıyâmete kadar bu müdahleye muhtaçtır ve insan kendine yeterli değildir. Yeni bir din gelmeyeceğine göre bu müdahale ictihad yoluyla devam edecek; İslâm, insana mahsus akıl, heva ve kanâatlerle hele de son ikisiyle devamlı çatışacak, ictihad bu çatışmayı çözmeye çalışırken ibreyi Allah'ın irâde ve rızâsından saptırmayacaktır. İslâm'ın mesajı bütün insanlığa yöneliktir; dâvâsı insanların tevhid inancında birleşmeleridir, bu olmadığı takdirde -ki olmayacağını Kur'an bildirmiştir- insanların fikir ve din hürriyeti başta olmak üzere bir hak ve adâlet düzeni içinde dünya hayatlarını geçirmeleridir. İslâm'ın dâvâsı bakımından müslümanların tavrı ve vazifesine gelecek olursak: Müslümanlar dünyanın neresinde ve hangi düzen içinde yaşarlarsa yaşasınlar dinin -Kitapta ve Sünnet'e yer alan- bağlayıcı buyruklarına uymak zorundadırlar. Bu buyrukları kendileri sınırlarlar, başka bir sistemin, başka bir aklın dayatmasıyla sınırlama kabûl edilemez. Bu buyruklar, lâfızlar ve gelenek tamamen bir tarafa bırakılarak yorumlanamaz ve din, başına buyruk bir rasyonaliteye indirgenemez. "Dinde zorlama yoktur" ilkesine göre müslümanlar, inanmayan ve istemeyen insanları İslâm'a girmeye ve müslümanca yaşamaya zorlayamazlar. Bugün müslümanların nihaî hedefi, isteyenin müslüman, istemeyenin gayr-i müslim olarak hür yaşadığı, genel ahlâkın tabiî, fıtrî, evrensel (dolayısıyla İslâmî) değerlere göre oluşup hâkim olduğu bir düzen kurmak veya böyle bir düzen içinde yaşamaktır. Düzenin tanımı budur, bu tanıma uygun ismi koymak serbesttir, "isim koymada tartışma olmaz".


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: