HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


CAMİDE SİYASET
Camiler irticâa alet edilmesin yani belli bir partinin daha fazla oy alabilmesi için propaganda merkezleri haline getirilmesin ve kontrol dışı dinî faaliyetler yapılmasın diye Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kontrolüne verildi; Başkanlığa bağlı bulunmayan camiler ve mescitlerin ya buraya bağlanması veya kapatılması öngörüldü. Bu kararın ve uygulamanın birçok problem çıkaracağı, daha şimdiden de çıkardığı bir yana amacına hizmet etmeyeceği, düşünenler ve görenler için aşikârdır; kanıtlarına gelince:
1. Camiler, mescitler Müslümanlar'ın ibadet, buluşma ve görüşme, önemli meselelerini müzakere etme, dinin emir veya tavsiye ettiği birtakım hizmetleri gerçekleştirmek üzere faaliyetlerde bulunma.. yerleridir. Bu kutsal mekanları laik devletin kontrol altına alması ve işlevlerini de yalnızca ibadetten ibaret kılması dine, sünnete ve geleneğe olduğu gibi bugün geçerli olan hukuk devleti ilkesine, demokrasiye ve laikliğe de aykırıdır.
2. Camilerde yapılan vaazların ve hitabelerin devlet tarafından kontrolü, yalnızca kamu yararı, düzeni ve başkalarının haklarına riayet bakımından yapılabilir. Bunun ötesinde selahiyetli imamlar, vâizler ve hatiplerin serbest bırakılmaları gerekir. Eğer camide konuşan selahiyetli ve sorumlu kişiler İslâm'a aykırı bir beyanda bulunurlarsa bunun da kontrolü cemaate ve cemaatin selahiyetli kıldığı sivil makamlara ait olur. Hatiplerin neyi söyleyip neyi söylemeyeceklerini devletin veya ona bağlı bir makamın belirlemesi laikliğe aykırıdır. Evrensel hukuk ilke ve kurallarına aykırı kararların, uygulamaların başarı şansı yoktur ve ömürleri kısadır.
3. Devletin çelişkiden kurtulması ve laikliğe aykırı müdahalelerden uzak kalabilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı'nın önce "kamu tüzel kişiliğini haiz özerk bir kurum" haline getirilmesi, bir müddet tecrübeden sonra da tamamen cemaatlere, sivil kurumlara bırakılması şarttır.
4. Camide yapılan konuşmalarda ana kaynaklar Kur'ân-ı Kerim ve Hz. Peygamber'in hadisleridir. Hatip hiçbir yorum yapmadan yalnızca âyetleri ve hadisleri okusa, Türkçe karşılıklarını söylese bile inançtan ibadete, hukuktan ekonomiye, toplumdan uluslararası meselelere kadar çoğu ferdin ve cemaatin dünya hayatı ile ilgili olup nereden baksanız "devlet ve siyaset işi" diyeceğiniz konulara temas etmiş olacaktır. Laikliği "dinin devlet ve siyaset işlerine karışmamasıdır" diye tanımlarsanız bunu, Kur'ân'ı ve hadisleri yok etmeden gerçekleştirmeniz mümkün olamaz; bu iki kaynağı yok etmeye ise dünya durdukça hiçbir kimsenin gücü yetmeyecektir. Camilerde ehliyet, selahiyet ve cemaatin rızasına dayanarak konuşanlar daima "dünya, devlet ve siyaset" konularına giren meseleleri de ele alacaklar ve İslâm'ın bu konulardaki hükmünü açıklayacaklardır.
5. Camilerde partilerin propagandasının yapılmaması farz derecesinde gereklidir; çünkü İslâm tefrikayı meneder, halihazırdaki durumları itibariyle partiler tefrika demektir, partiyi camiye sokmak, cemaat arasına tefrika sokma sonucunu doğurur. Bu madalyonun bir yüzüdür, öteki yüzüne bakıldığında ise bir başka gerçeği görmemek mümkün değildir: Cami cemaati Müslümanlar'dan oluşmaktadır, Müslümanlar'ın birinci emelleri, öncelikli talepleri dinlerinin korunması, din ve vicdan hürriyetlerine müdahale edilmemesi, İslâm'ı öğrenmeye, öğretmeye, söylemeye, yaşamaya, bunun için gerekli tedbirleri almaya kimsenin engel olmamasıdır. Camide her gün Kur'ân ile Hz. Peygamber'in (s.a) sünneti ile yüzyüze, gelen, dinin Müslümanlar'dan neleri istediğini ana kaynaklardan tekrar tekrar dinleyen ve öğrenen Müslümanlar, bunlara engel olmak için çırpınan partilere elbette oy vermeyeceklerdir; camiler kapatılmadıkça belli partilerin, bu manada, dolaylı propagandalarının yapılmasına da kimse mani olamaz. Camileri kapatan Sovyet sistemi çöktü, Çin sistemi de ergeç çökecektir, bu tecrübeler kapatmanın bir işe yaramayacağını göstermektedir. Camilerin belli partilerin işine yaramasını engellemek isteyenler her şeyden önce kendilerine bakmalı, çeki düzen vermeli, din ve vicdan hürriyetine saygıyı öğrenmeli, laikliği din düşmanlığı/karşıtlığı gibi anlamak ve uygulamaktan vazgeçmelidirler.
6. Müslümanlar'ın dini yaşarken ve yaşamak için ferdi ihtiyaç ve taleplerinin yanında topluma ait olan ihtiyaçları ve istekleri de vardır. Bu istek ve ihtiyaçlarını müzakere edecekleri, ortak olanlarını, üzerinde birleştiklerini karar haline getirip yöneticilere sunacakları, gerçekleşmesi için sivil/demokratik baskı yapacakları araçlara, örgütlere ve mekanlara ihtiyaçları vardır. Camiler bunun için en uygun mekanlardır. Buralarda oluşturulacak sivil örgütler, temsil ettikleri camianın ortak ihtiyaç ve taleplerini kamuoyuna ve yöneticilere sunacak, sonuç almak için de hukuk çerçevesinde çaba göstereceklerdir. Bu faaliyet bir parti siyaseti değildir, ancak bir kısım halkın genel olarak partilerden, yasama ve yürütmeden taleplerini içerdiği için dünyaya aittir, devletle ilgilidir ve bir manada siyasi faaliyettir. Bu manada siyaseti laikliğe aykırı olarak değerlendirmek yanlıştır. Laikliğe aykırı olan, belli bir inancın veya ideolojinin hüküm, istek ve ilkelerini -ona inansın, inanmasın- bütün topluma dayatmaktır. Böyle bir dayatma söz konusu olmadan dini cemaat ve gurupların, din ve vicdan hürriyeti çerçevesinde ileri sürdükleri taleplerini devletin karşılaması; daha doğrusu cemaatlerin ve grupların bu taleplerini gerçekleştirmelerine imkan tanıması doğru anlaşılan bir laikliğin veya evrensel bir ilke olan "din ve vicdan hürriyetinin" gereğidir.
Ülkemizde devletin -daha doğrusu bir kısım devlet görevlilerinin- engelleme çabalarına rağmen halkımız, asırlardır olduğu gibi bugün de farklılık içinde birlik, dirlik ve beraberliğin yolunu bulmuş, yöntemini keşfetmiştir. Devlete düşen vazife bu tabîi düzene uygun hukuk düzeni oluşturmaktır. Eylem haline dönüşen aşırılıkları ve hukuk ihlallerini engellemek devletin görevidir ve bu hiç de zor değildir. Ortada fol da yumurta da yok iken -deli veya hastalıklı tavuklar olabilir, tavukların var olması bu tehlikenin delilidir diyerek- tavuk neslinin kökünü kurutmak üzere kümesleri kapatmaya, yıkmaya kalkışmak ise aklın kârı ve akıllının işi değildir; çünkü tavuklar, kümesler olmadan da horozlarla buluşurlar, yumurta yaparlar ve ürerler. "Deli veya hastalıklı tavuklar olmasın diye bütün tavukları imha etmeye kalkışmak yerine onları serbest bırakmak, hastalık zuhur eder ve sabit olursa yalnızca onu ortadan kaldırmak için tedbire başvurmak gerekir" kabilinden bir cümleyi kurup ifade etmek başka yerlerde ayıp sayılabilir ama bizim ülkemizde hâlâ buna ihtiyaç vardır.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: