HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


TEHDİT DEĞERLENDİRMESİ
Demokratik cumhuriyet rejimine karşı şeriatçılığın (siyasal İslâm'ın, köktendinciliğin, irticâ'ın...) en büyük tehlikeyi teşkil ettiğini ve bu tehlikenin terör tehlikesine eşit bulunduğunu iddia ederek tedbir alınmasını isteyenleri, yirmi sekiz Şubat'tan bu yana -İmam-Hatipler'in orta kısımlarını ve Refah Partisi'ni kapatmak gibi- alınan tedbirlere ek olarak Meclis'e sevkedilen irtica yasalarının da sür'atle kanunlaştırılmasını bekleyenleri ikiye ayırmak gerekir: 1. Aslında dine ve toplum içinde dinî hayatın her çeşit tezahürüne karşı olup bunları ortadan kaldırmak üzere 'irtica'ı bahane ederek ilgilileri harekete geçirmek ve Müslümanlar'ın dinî hayat alanlarını asgari boyutlarına indirmek için çaba gösterenler. 2. Bütünü ile dine ve dinî hayata değil, yalnızca siyasette dinin referans olmasına karşı olanlar, yalnızca bunu, demokrasiye karşı tehlike olan irtica olarak değerlendirenler, irticayı önleme tedbirlerini ve yasalarını "dinin siyasallaşmasını" engelleyecek çare olarak görenler.
Birinci grup dinin aslına karşı oldukları için bunlarla -belli sınırlar içinde de olsa- din ve vicdan hürriyetini konuşmanın bir anlamı ve faydası yoktur. Onlara karşı yapılacak şey, bütün insan hakkı savunucularının işbirliği yaparak düşündüklerini gerçekleştirmelerine fırsat vermemekten ibarettir.
İkinci grup mensupları demokrasiye inanmakta, özgürlükçü demokrasiyi bir ideoloji gibi benimsemekte ve ona yönelen her tehlikeyi -bazılarına göre bir süre demokrasiyi askıya alma pahasına da olsa- bertaraf etmeyi zorunlu görmektedirler. Bunlarla, gerçekten demokrasiyi ortadan kaldırmaya, insanları belli bir inanç ve hayat tarzı bütününe mecbur etmeye yönelik bir "irtica" tehlikesinin bulunup bulunmadığını konuşmakta, gerçekleri ortaya koyarak doğru tesbitler ve teşhisler üzerinde anlaşma sağlama çabası göstermekte fayda vardır/olabilir.
Böyle inananlara göre Türkiye'de bir irtica tehlikesinin bulunduğunun kanıtları "istihbarat, bir kısım aydınlar ve bürokratlar ile medyanın ve halk çoğunluğunun paylaştıkları kanaattir." Bu kanıtların (!) ve kanaatin hiçbir ilmi desteği ve dayanağının olmadığı malumdur. Bir kere halk çoğunluğunun bu konuda ne düşündükleri ile ilgili hiçbir ilmi araştırma mevcut değildir. Yapılan yanlı, eksik ve genellemeye dayalı araştırmaların ortaya koyduğu sonuç bile halk çoğunluğunun böyle düşünmediğidir. Bir kısım aydınlar, bürokratlar ve medyanın kanaatleri "olanı değil, onlara göre olması gerekeni" yansıtmaktadır. İstihbarat ve onun değerlendirilmesi konusu ise başlıbaşına bir problem teşkil etmekte, çoğu kez devleti ve yöneticileri yanlış yönlere sevketmektedir.
Bir yerde cephe açmış, savaşan, her gün can alıp can veren, ülkeyi ve halkı bölmeyi veya yeniden düzenlemeyi hedefleyen, bu niyetini hem söz hem de fiil halinde ortaya koyan terör var, bir yerde de rejimi değiştirmek amacıyla ortaya hiçbir eylem koymamış, -münferit bazı çıkışlar dışında- kitle beyanı ve hareketine girişmemiş, haklarında evhama, hayale ve tahmine dayalı hükümler verilen bir kısım Müslümanlar/irticacılar (!) var; bunları birbiri ile karşılaştırıp eşit derecede tehlikeli olduklarını söyleyebilmek için insanın bilgi ve insaf sınıflarının en gerisinde olması ve özel bir gayretle şartlandırılmış bulunması gerekir.
'İrticâ'ın oluştuğu ve odaklaştığı kurum ve kuruluşlar olarak RP, İmam-Hatip Okulları, bazı cemaatler, tarikatler, bir kısım medya ve İslâmî sermaye gösterilmiştir. "Demokratik cumhuriyet rejimini yıkıp yerine şeriat rejimi getirme karar ve eylemi" manasında 'irticâ'ın bu kurum ve kuruluşlarda oluştuğu veya odaklaştığı şeklindeki tesbit de tamamen yanlıştır, gerçek dışıdır. Bazı aydınların, bürokratların, büyük ölçüde medyanın ve istihbaratın bilemediği ve -bu konumlarını muhafaza ettikleri sürece- bilemeyecekleri kadar "bu kurum ve kuruluşları" bildiğimizi iddia ediyoruz. Açıldığı günden beri İmam-Hatipler'in içindeyiz, tarikat ve cemaatlerle hep temaslarımız oldu; çünkü talebe velileri, eş dost, akraba, cami cemaatinin önemli bir sayısı bunlardan oluşmaktadır. Vakıfların bir kısmında hizmetlerimiz oldu, İslâmî sermaye ne ise onun sahiplerini de yakından tanıyoruz. Bizim -bizce- kesin bilgimize göre bunların Türkiye'de olmasını istedikleri şey, kendi inançlarını yaşamak, başkalarının hak ve hürriyetleri ile kamu yararına ve düzenine aykırı olmadıkça din ve vicdan hürriyetlerinden kısıtlamasız yararlanmaktır. Bu taleplerini gerçekleştirmek üzere kullandıkları yol ve yöntem de demokratiktir, demokrasinin içinde kalarak taleplerini elde etmektir. Bunun ötesindeki talepler ve eylemler -varsa- münferittir, marjinaldir, genellenemez ve çoğunluğu bağlamaz.
Kapatılan partinin sorumlu kurul ve kişilerinin eylem ve beyanları içinde irtica mevcut değildir. Partiyi bağlamayan birkaç şahsın fiil ve beyanlarının sorumluluğu ise tabii olarak kendilerine aittir, hukuk devletinde böyle olmalıdır.
Gerçek bundan ibaret olunca -ki şüphe edenler varsa tarafsız ve ilmi araştırmalarla bu sonucu isbat etmek her zaman mümkündür- iyi niyetli, fakat yanılgılı tehdit algılayıcılarına düşen bu korkuyu atmaktır, samimi dindarların dinî hayatlarını kısıntıya uğratacak, onları huzursuz ve başta öğrenim hakkı olmak üzere bir kısım haklarından mahrum edecek tedbirlerden vazgeçmektir, milleti devletinden ve okumuşlarından nefret ettirecek fiil ve beyanlardan uzak durmaktır.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: