HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


TÜRBAN VE PERUK
Muhalefeti yumuşatmak, insan hak ve hürriyetlerini belli nitelikleri taşıyan insanlara tahsis edenleri ve bu nitelikleri taşımayanları "insan saymayanları" insafa getirmek için verilen tavizlerin hiçbir işe yaramadığını gösteren örneklerden biri de başörtüsünün adını "türban", "örtünme"nin adını da "türban takmak" şeklinde değiştirmek olmuştur. Müslümanların, inançları gereği istedikleri, İslâm'a uygun örtünme (tessettür) idi, başörtüsü de bu örtünmenin bir parçasını teşkil ediyordu. Kendileri örtünmedikleri gibi başkalarının örtünmesine de tahammül edemeyenlere belki hoş gelir diye "türban takma, türban yasağı, türban serbestliği" gibi terkipler içinde bu kelime kullanılmaya başlandı. Bilindiği gibi türban bir Batı giysisidir; İslâmî ölçülere göre baş ve boyunun tam örtülmesini sağlamaz, belli bir tarihten itibaren daha çok İstanbullu ve oldukça az sayıdaki bazı hanımlar bu giysiyi kullanmışlardır. 1960'lı yıllarda tartışılmaya başlanan "üniversitelerde başörtüsü" meselesinin bu türbanla hiçbir alakası yoktur ve o günden bugüne okuduğu veya resmî dairelerde çalıştığı halde başını örten kızlarımız ve kadınlarımız da başlarını türban ile değil, "başı, boynu ve yakayı kapatan başörtüsü" ile örtmüşlerdir. Bu kadın ve kızlarımız, başlarına örttükleri giysinin adını değil, kendini de değiştirselerdi ve Batıdan gelen türban ile örtünselerdi "insan hakkı düşmanları" buna da itiraz edeceklerdi. Çünkü onların davası başa giyilen şeyin şekli veya çeşidi değil, kamuya açık alanlarda, inanca bağlı olarak başı örtmek idi. Bütün güçlerini kullanarak bunu engellediler, şimdilerde kadınlarımız ve kızlarımızın örtülü olarak okumaları ve çalışmaları iyice zorlaştı. Bu dayatma, baskı ve hak gaspı karşısında bunalan bazı kadınlarımız ve kızlarımız şimdi de "peruk" denilen bir başka batılı giysiye sığınmak istiyorlar.
Peruk eskiden daha çok insan saçından yapılıyordu, şimdi sentetik elyaf vb'den de yapılıyormuş. Hz. Peygamber (s.a.) kadınlara, bir başka kadının saçını başlarına koymayı veya saçlarına eklemeyi yasaklamış, her kadının kendi saçı ile varolmasını istemiştir. Bir mazeret sebebiyle başa saç eklenecekse bunun da insan saçı olması menedilmiş; yün, pamuk vb. nesnelerden yapılan saç benzeri şeyler olmasına ise izin verilmiştir. Ancak bu saç benzeri nesneler de yabancı gözlerden sakınılacak ve uygun örtü ile kapatılacak, ancak eşe ve nikah düşmeyen akrabaya gösterilebilecektir.
Bugünlerde tartışılan konu daha da değişiktir. Örtünmeye karşı başlatılan kampanya ve başlarını örterek okuyan veya çalışan hanımlara karşı uygulanan engellemeler karşısında bunalanlar, hem haram işlememek, hem de baskıcıları tatmin etmek için peruk takmanın caiz olup olmayacağını soruyor, konuşuyor ve tartışıyorlar. Meseleyi özetlemek üzere üç noktadan bakabiliriz: Şekil, öz ve sosyal yükümlülük.
1. Sırf şekil bakımından peruk dinî değerlendirme masasına yatırılırsa şunu söylemek mümkün müdür? "Peruk yabancı bir maddedir, vücudun bir parçası değildir, başı örtmesi halinde -kulak ve boyun da bir başka şeyle kapatılmak şartıyla- başörtüsü gibi değerlendirilebilir..." Bizce bu söylenemez; çünkü vücudu örttüğü halde içini gösteren veya -ince ve dar olduğu için- örtülmesi gereken uzvun şeklini dışavuran giysiler bile caiz görülmemiştir. Peruk yalnızca başın geometrik şeklini değil, bütün detaylarıyla kendini (benzerini) gözler önüne koymaktadır. Perukla saçları kapatmak, tamamen göğüslere benzeyen bir sütyenle onları kapatmaya benzer.
2. Örtünmenin gerekçesi, karşı tarafa çekici geleceği kabul edilen organların kapatılması, örtülmesidir. Peruk, örtünmenin bu maksat ve özünü koruyamaz, hatta bir kısmı takanı daha cazip hale getirebilir.
3. Müslümanlar dinlerini hem birey olarak hem de cemaat olarak, hem içerde hem dışarda, hem özel hayatlarında hem resmî ve genel hayatlarında... yaşamakla ve yaşadıkları dini korumak ve tebliğ etmekle yükümlüdürler. Başörtüsü davasından görünüşte de olsa vazgeçip -yine görünüş itibariyle bile olsa- başı açma, bu sosyal-dinî yükümlülüğe aykırıdır.
"Peki ne yapalım? Örtünmede ısrar ederek tahsilden, ekmek ve aştan mı olalım? Okuyanlar, öğrenenler, kamu görevlerini yürütenler hep örtünmeyenler mi olsun?" denilecek olursa... Buna cevabımız "Elbette hayır" şeklinde olacaktır. Örtünerek okumak ve çalışmak isteyenler yalnızca kendilerine ait bir hakkı talep ediyorlar, başkalarının hayatlarına ve haklarına müdahale etmiyorlar. Bu sebeple örtünerek okumak ve çalışmak isteyenler, bugün "uygar, çağdaş, gelişmiş..." denilen ülkelerde ve toplumlarda hâkim olan kurallar ve değerler sistemine göre de haklıdırlar. Bu haklı davadan vazgeçmek değil, direnmek, ısrar etmek ve sonunda hakkı almak hedeftir. Özel durumu, mazereti, çaresizliği olanlar için özel hükümler olabilir; genel olarak hüküm şudur: Eziyete katlanmak, zararı göğüslemek, zulme ve baskıya karşı direnmek, sonunda en tabiî ve temel insan hakkı olan "din ve vicdan hürriyetini" elde etmek.
Önemli bir not: Haksızlığa uğrayanların hak talebinde onları yalnız bırakmak Müslümanlara da, insan hakları savunucularına da yakışmaz. Ortada bir haksızlık varsa bunun giderilmesi için bütün hassasiyet erbabı harekete geçmelidir; dinî hassasiyeti olanlar bu sebeple, insan hakları konusunda hassasiyeti olanlar da o sebeple...


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: