HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


FIKIHTA TÜRKÇE İBADET
Hayat pahalılığı gibi yetmiş milyon insanımızın tamamını ilgilendiren acil problemler var, sosyal güvenlik ve sağlık gibi nüfusun önemli bir kısmını ilgilendiren meseleler var, ülkemizin varlık ve bekasına yönelik dış tehditler var; şu memleketi yönetsinler diye seçilmiş bir kısım adamlar ile onların emrinde çalışsınlar diye tayin edilmiş bazı bürokratlar, bu önemli ve hayatî meseleleri bir tarafa bırakmışlar bir kaşık suda fırtına koparmakla meşguller. İdeolojik ve siyasî tartışmalarla günlerini geçiriyor, üstlerine vazife olmayan şeyler ile iştigal ediyorlar. Türkçe ibadet de bunlardan biri. Laik bir ülkede ibadetin dili yalnızca inananları ve ibadet edenleri ilgilendirir. Dileyen ibadet eder ve istediği şekilde bu vazifesini yerine getirir, isteyen inanmaz veya ibadet etmez; başkasının buna karışma hakkı yoktur. Bizde ise bir kısım memurlar ve yöneticiler işi gücü bırakmışlar Müslümanların ezanları ve namazları ile uğraşıyor, gariplik rekorları kırmak için yarışıyorlar. Kulağımıza gelen haberlere göre din ilimleri ile meşgul olan bazı zevatı da sıkıştırmaya başlamışlar, onlardan fetva almaya teşebbüs etmişler. Bu sebeple meselenin genel durumunu daha önceki bir yazımızda açıklamıştık. Bu yazıda da Fıkıh'ta ibadet dili konusunu ele almak istiyoruz.
Konunun müctehid imamlar (mezheb imamları) zamanında ele alındığı anlaşılmaktadır. Muhtemelen Arap olmayan Müslümanlardan bazılarının (ilk olarak İranlı bazı Müslümanların) Arapça okumayı öğreninceye kadar namazda Fatiha'yı kendi dillerinde okuma uygulamaları (Serahsî, Mebsut, I/37) sonradan fıkıhçıların gündemine girmiş ve tartışma konusu edinilmiştir. İslâm müctehidleri ve bu arada meşhur dört fıkıh mezhebinin imamları arasında -Ebû Hanîfe hariç- namazda Kur'ân'ın başka bir dilden okunmasını caiz gören bir alim yoktur. Cevaz verilen husus, Arapça okumayı öğreninceye kadar -geçici olarak- kendi dilinde okumasıdır. İmam Şafiî bunu da caiz görmemiş, namazını okumadan kılar, demiştir. Ebû Hanife'ye gelince; Hanefî fıkıh kitaplarına göre o da, önce namazda başka dilden Kur'ân okumayı caiz görmüş, sonra bu ictihadından geri dönerek (İbnu'l-Humam, Feth, I/201) diğer müctehidlere katılmıştır; mezhebde geçerli ve fetvaya dayanak olan hüküm budur. İmam'ın önceki ictihadı da mutlak olmayıp şöyle bir şarta bağlı idi: "Okuyan, okuduğu dildeki sözlerin kesin olarak Kur'ân âyetinin mânasını ihtiva ettiğini biliyorsa namazı sahih olur, aksi halde (tefsirini okursa) sahih olmaz. Çünkü tefsirin (ve tefsiri tercümenin) mânayı eksiksiz aktardığı kesin değildir." (Serahsî, 37). Ebu-Hanife'nin ictihadından dönmeden önceki şartını, ictihadından döndüğüne dair rivayeti ve bu rivayetin mezhebce benimsenmiş bulunduğunu gözönüne aldığımızda ona (Ebû Hanife'ye) dayanarak da böyle bir fetva vermenin mümkün olmadığı ortaya çıkmaktadır.
İktidarlar ve makamlar emanettir, onların sahibi millettir, milletin sesine kulak vermeyenler, millî menfaati ön planda tutmayanlar emanete hiyanet etmiş olurlar; hainlerin akıbeti ise dünyada ve ukbâda rezil ve perişan olmaktır.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: