HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


VII
Din, Devlet ve Dünya

Din Hizmetleri ve Devlet
İslâm, kulun (insanın) ferdî ve ictimaî hayatında Allah iradesine boyun eğmesi, teslim olması, itaat etmesidir. Hayatın hiçbir alanı ve ilişkisi -bir müslümana göre Allah'sız, dolayısıyle dinsiz, din dışı olamaz. Meselemize bu temel inanç ve anlayıştan baktığımızda dindarlığın, dine bağlılığın bir bütün olduğunu, dindarın Allah ile has ibadet mânâsında kulluk ilişkisi ile "dünya hayatını O'na itaat şuuru içinde yaşaması" mânâsında kulluk ilişkisi arasında -otorite merkezi bakımından- bir farkın bulunmadığını görürüz. Allah Teala kullarına, fert ve toplum olarak bir takım haklar ve vazifeler vermiştir, bu vazifelerin toplumla ilgili olanları ve ifasının teşkilatlanmayı gerektirenleri toplumun oluşturacağı sivil ve resmi teşkilatlar aracılığı ile, ferdin bizzat yapabilecekleri de fertler tarafından yerine getirilir.
Bir müslüman namaz kılmak, oruç tutmak, zekâtını uygun birine vermek, hac vazifesini yerine getirmek, dil ve gönül ile yapılacak irşad ve eğitim faaliyetinde bulunmak... için teşkilata ihtiyacı yoktur, bunları, engellenmedikçe her hal ve şartta yerine getirir. Ancak din eğitimi ve öğretimi, dinin insanlığa tebliği, cihad (maddi ve manevi değerleri düşmanlara karşı koruma, din ve vicdan hürriyetini tesis etme faaliyetleri), Ramazan ve bayram günlerinin ilanı, cuma, cenaze ve bayram namazları, cemaatle namaz, zekatın amacına uygun olarak dağıtılması, haccın bir düzen, disiplin ve güvenlik içinde yapılması... gibi ibadetler, adalet tevzii, suçluların cezalandırılması, iç ve dış güvenliğin temini, toplumda dini-ahlâkî denetim (emr-i bi'l-ma'ruf...), insanların huzuru, dileyenin rahatça kulluk vazifesini yerine getirme imkanlarının ve sosyal adaletin temini gibi farz-ı kifâye olan hizmetler müslüman ferdin tek başına yapabileceği vazifeler değildir. Bütün bunların yerine getirilmesi için müslümanların, tarih boyunca çeşitli kurum ve kuruluşları olmuş, devlet de bunlardan biri olarak müslümanların hayatında yerini almıştır. Başta devlet olmak üzere bütün bu teşkilatlar, kurum ve kuruluşlar insanlara hizmet içindir, insanlar da Allah'a -serbest iradeleri ile- kulluk etsinler, Allah'tan başka maddi ve manevi otoritelere kul ve köle olmasınlar diye yaratılmışlar, bununla yükümlü kılınmışlardır.
İslâmî yönetimde din ile devlet, dünya ile ahiret, Sezar'ın hakkı ile Tanrının hakkı birbirinden ayrılmadığı, bütün otoritelerin, düzenlemelerin ve uygulamaların temelinde Allah iradesi (bunu keşfetmek için de Kur'an ve Sünnet'in rehberliği) bulunduğu için -teşkilatlanmayı gerekli kılan- ibadet hizmetlerinin devlet tarafından veya sivil kuruluşlar eliyle yürütülmesi, teorik olarak bir sıkıntı ve mesele çıkarmaz. Devlet, ilahi olana ters düşen iradesini, dini kullanarak halka dayatamaz, bu mânâda dini istismar edemez, baskı aracı olarak kullanamaz, kullanırsa yönetici meşrûiyyetini kaybeder ve değiştirilir. Bu hizmetler kısmen sivil kurum ve kuruluşlar eliyle yürütüldüğü zaman da istismar, fitne, fesat, parçalanma, bölünmeye alet edilemezler; çünkü İslâm toplumunda ferdin de, devletin de üstünde ilahi irade vardır, O'nun buyrukları ve sınırları vardır, bu sınırları korumakla yükümlü ümmet ve ümmetin, tamamen müstakil rehberleri (ehlu'l-halli ve'l-akd: işleri çözüp bağlayanlar, faziletli alimler) vardır. Her bir kurum ve kuruluşun neyi nasıl yapacağı ya teamül halinde yahut da kanun ve nizam ile -ilahi iradeye ve hikmete uygun olarak- tesbit edilmiştir; herkes buna uymak durumundadır.
Günümüzde bazı ülkelerde, bir kısım din hizmetlerini yürüten ve çeşitli isimlerle anılan kurumların, laik devlete bağlanmaları sonu gelmez tartışmalara, çelişkilere, güvensizlik ve kargaşalara yol açmaktadır. Laik devletin -çelişki içerse de- bir din politikası vardır ve bu politikayı, çeşitli araçlarla, bu arada kendine bağlı bulunan din hizmetleri kurumu ile dayatmaktadır. Daha da kötüsü, devletin din politikasından öte, hükümetin politikalarına ve siyasî çıkarlarına -kurum vasıtasiyle- dinin alet edilmesidir. Öte yandan toplumun temelinde dinî inanç ve disiplin bulunmadığı için cemaatlere bırakılan din hizmetleri de sonu gelmez fitnelere, fesatlara, istismarlara, bölünmelere... sebep olmakta, zemin hazırlamaktadır.
Çare olarak bizim düşüncemiz şudur: Devlet laik de olsa bir kamu düzeni ve hizmeti gereği olarak din hizmeti kurumlarının -inanmışların serbest iradeleri ile- oluşmasına nezaret eder ve yardımcı olur. Türkiye örneğinden hareket edecek olursak cemaatler, cami cemaatleri, İmam-Hatip Okulları ve İlahiyat Fakülteleri temsilcilerinden teşkil edilecek bir kurucu meclis kurulur. Bu meclis, toplumun muhtaç bulunduğu din hizmetlerini yürütecek sivil bir kurumu ve bunun nizamnamesini tasarlar, tasarı meclisin kabul etmesi ile bağlayıcı hale gelir, bir geçiş dönemi öngörülür ve bu geçiş dönemi içinde mevcut teşkilat kaldırılarak yenisi onun yerini alır. Din hizmetleri kurumu sivil; ilmi, idari, mali bakımlardan özerk, yalnızca ilgili heyetin temsil edeceği ilme ve İslâma bağlı bir kurum olur. Hizmetlerin mali kaynağını temin için ya vakıfların bir kısmı din hizmetleri kurumuna geri verilir yahut da müslümanlardan alınmak üzere bir "din hizmetleri vergisi" konur. Müslümanım diyen, amelde kusuru bulunsa da, Allah rızası için bu vergiyi isteyerek verir.
Türkiye'de yaşayan insanların büyük bir kısmı müslümandır, ancak müslümanlar mezheb, meşreb, tarikat, cemaat, dinî uygulama (amel) bakımlarından farklı guruplara ayrılmışlardır. Din hizmetleri kurumu, belli bir mezhebin veya cemaatin din hizmetlerini değil, İslâmın öngördüğü din hizmetlerini yürüteceği için bütün müslümanları temsil eder veya bütün müslümanlara hizmet verir, bu sebeple ikinci bir kuruma ihtiyaç yoktur. Guruplar, ortak İslâm'dan farklı inanç, düşünce ve uygulamaları için farklı hizmet kurum ve kuruluşları oluşturabilirler; ancak bunlar genel hizmet kurumunun rakibi veya mukabili değil, onun hizmet alanı dışında kalan küçük gurup hizmetlerini yürüten -ve mensuplarının tamamı müslüman olduğu için bu mânâda- bağlı kuruluşlardır. Kendilerini İslâmın dışında gören fert ve guruplar ise Türkiye'de azınlıktadırlar ve onların da zaten kendilerine mahsus teşkilatları vardır.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: