HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler | Kelime İndeksi |


Organ Nakli

Beyin ölümü, organ bağışı ve nakli ile ilgili bilgi notu:
Bazı hastalıkların tedavisi yalnız organ veya doku nakli ile mümkün olup, bu durum, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli sağlık problemleri arasında yer almaktadır ve hayatlarının devamı sadece organ nakline bağlı olan hastaların sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
Ülkemizde yeterli sayıda organ ve doku nakli merkezi ve bu konuda deneyimli bilim adamları olduğu halde, yapılan organ nakli sayıları yetersiz kalmaktadır. Bunun en önemli nedeni, halkımızda organ bağışı bilincinin gelişmemiş olması ve organ bağışlarının gelişmiş ülkelere göre çok düşük olmasıdır. Bunda inanç konusu önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. İspanya'da kadavra (ölü) vericilerden organ kullanılabilme oranı, milyon kişi başına 32 iken, ülkemizde bu oran 1,5 (bir buçuk) tur. Bu sebeple kadavra verici sayısının arttırılmasının, ülkemizde organ naklinin yeterli seviyeye gelmesi için şart olduğu bilim adamlarımızca önemle vurgulanmaktadır.
Kadavradan organ bağışı; ölümden sonra organlarının başka bir insan için kullanılmasına izin vermek anlamına gelmektedir. Ancak her ölünün organları nakil için kullanılamaz. Kişi yalnızca yoğun bakım servislerinde, beyin ölümü ile ölmüşse organları kullanılabilmektedir.
Ülkemizde kalp, akciğer, böbrek, karaciğer, pankreas, ince bağırsak gibi organların ve kalp kapağı, gözün kornea tabakası, kemik iliği gibi dokuların nakli yapılabilmektedir. Bu organ ve dokulardan;
Kemik iliği » Yalnızca canlıdan,
Karaciğer ve böbrek » Hem canlı hem kadavradan
Kalp, Kalp kapağı, Akciğer, Pankreas, İnce bağırsak, Kornea » Yalnızca kadavradan
alınarak nakledilebilmektedir.
Organlar, nakil cerrahisinde uzmanlaşmış ekipler tarafından, ameliyathane ortamında alınmakta ve ceset bütünlüğünde hiçbir bozulma olmamakta, sadece ameliyat dikiş izi bulunmaktadır. Kemik iliği, canlıdan iğne ile alınmakta olup, bu işlemin hiçbir tehlikesi yoktur. Gözün kornea tabakası ise, ince bir tabaka olup bu alındığında, değil normal insanların, göz hekimi haricinde diğer hekimlerin bile bunu anlaması zordur ve gözde hiçbir değişiklik fark edilmemektedir. Yani organ ve dokuları alınan cesette hiçbir parçalanma yada şekil bozukluğu oluşmaz.
Halen yürürlükte olan mevzuata göre kadavra donör (ölü verici) tanımı şöyle yapılmaktadır: "Beyin ölümü gelişmiş, beyin cerrahisi uzmanı, nöroloji (beyin hastalıkları) uzmanı, kardiyoloji (kalp hastalıkları) uzmanı ve anestezi-re animasyon (narkoz ve yoğun bakım) uzmanından oluşturulmuş bulunan beyin ölüm kurulu tarafından onaylanmış, (yeni kanun taslağında bu kurul sadece nöroloji ve anestezi re-animasyon uzmanı olmak üzere iki hekimden oluşacaktır), sağlığında organ ve dokularını bağışlamış ya da ailesinden organ bağışı için resmî izin alınmış, dolaşım ve solunumu ancak cihazlara bağlı olarak sürdürülebilen, tıbbî olarak geri dönüşümü mümkün olmayan vaka", "kadavra donör" olarak kabul edilmektedir.
Tıbben, şuurun gitmesinden beyin ölümü denen safhaya kadar, Koma-Derin koma- Bitkisel hayat denen aşamalar mevcut olup, bu durumların tamamında geri dönüş, yani hastanın iyileşmesi mümkündür, bitkisel hayattaki bir kişinin mucizevi olarak iyileşebildiği vakalar dahi bildirilmiştir. Bitkisel hayattaki insanda beynin korteks (kabuk) denen kısmı ölmüş olup, bu kısım hafıza, zeka, kişilik vb özelliklerin kontrol edildiği kısımdır. Bitkisel hayattaki hastalarda beyin sapı dediğimiz ve hayati organların kendi kendine çalışmalarını, bir takım hayati refleks fonksiyonları yürüten kısmı ise ölmemiş, çalışmaya devam etmektedir. Bu nedenle bitkisel hayattaki kişiler ölü kabul edilmez ve organları nakil için alınmaz. Ancak beyin ölümü denen durumda beynin korteks tabakasının haricinde beyin sapı dediğimiz bölümü de tamamen ölmüş olup iyileşme kesinlikle mümkün değildir ve bu kavram beyin fonksiyonlarının geri dönüşümsüz olarak kaybını ifade etmektedir. Bu durum tıptaki teknolojilerin ilerlemesiyle ortaya çıkan bir kavram ve durumdur. . yoğun bakım servislerinde koma halindeki hastalar vantilatör denen solunum cihazına bağlanır ve bu cihaz vasıtasıyla, akciğerlerin şişirilmesiyle solunum sağlanır. (Bu hastalar cihazdan çekildiğinde önce solunum ve sonra kalp durur.) Vantilatör desteğiyle solunumu sağlanan ve kalbi çalışmakta olan bu hastalarda beyin fonksiyonları mevcutsa asla cihazdan çekilmez, beyin ölümü sınıfına girmez ve bunlardan organ nakli yapılmaz. Sadece, bir süre sonra yukarıda açıklanan beyin sapı ölümünün de gerçekleşmesiyle, beynin tüm fonksiyonları yitirilip, omuriliğe bağlı basit refleksler haricinde başka hiçbir tepki alınmayan hastalar için aşağıda açıklanan kriterler dahilinde beyin ölümü = tıbbi ölüm tanısı konur ve bu durum, bitkisel hayatın da ötesinde bir safhadır.
Bugüne dek beyin ölümü tanısı konmuş hiç kimse geri dönmemiş, yani iyileşmemiştir. Beyin ölümü gerçekleşmiş herkes ya bir süre sonra makinelere rağmen akciğer ve kalbi kendiliğinden durarak, ya da makinenin fişi çekilmek kaydıyla akciğer solunumu olmadığı için kalbi de durarak morga yollanır. Bazen beyin ölümü gerçekleşmeden de kalp durmakta, bu durumda ise pacemaker denen ve kalbe elektrik yollayarak kasılmasını, yani kan pompalamaya devam etmesini sağlayan aletler vasıtasıyla kalp çalışmaya devam ettirilmektedir. Kısaca, bugünkü tıp, beyin ölümünü gerçek ölüm olarak kabul etmektedir.
Beyin ölümünün tanısı ise şöyle konmaktadır:
1- Beyin hasarına yol açan neden belirlenmiş olmalı ve koma hali;
Primer hipotermi (vücut ısısının düşmesi, donma),
Hipovolemik (kan-sıvı kaybına bağlı) ya da hipotansif (tansiyonun sıfırlanmasına bağlı) şok durumları
Geriye dönüşümü sağlayabilecek zehirlenmeler (barbitürat ve diğer sedatifler, depressan ve narkotik maddeler) ile metabolik ve endokrin bozukluklar (şeker koması, tiroit koması, böbrek üstü bezi koması vs durumlar)
nedeni ile olmamalıdır.
2- Bilincin tam kaybı söz konusu olmalıdır.
3- Kendiliğinden oluşan hareket ve kasılmalar bulunmamalı ve tüm ağrılı uyaranlara yanıt alınmamalıdır.
4- Kendiliğinden solunumu bulunmamalı, hasta üç dakika cihazdan (vantilatör) ayrıldığında hiçbir solunum belirtisi bulunmamalıdır. (Apne testi)
5- Beyin sapı reflekslerinin tamamen kaybolmuş olmalıdır, ki bunlar:
Göz bebekleri tamamen dilate (büyümüş) ve ışıklı uyaranlara cevap vermiyor olması
Kornea refleksinin bulunmayışı (normalde insanın gözüne pamuk vs ile dokunulduğunda, göz refleks olarak kapatılır)
Vestibülo-oküler refleks yokluğu (normal insanın kulağına soğuk su şırınga edilirse gözler istem dışı olarak o kulağa doğru bakar)
Okülo-sefalik refleks yokluğu (normalde baş hızla sağa-sola/yukarı-aşağı oynatıldığında gözler önce hareketin aksi yönüne kayar, sonra yavaşça hareket yönüne gelir; beyin ölümünde gözler fiks şekilde başla birlikte hareket eder)
6- Teknik olarak iyi kayıt edildiğine emin olunan bir EEG (Beyin Grafisi) cihazında on dakika boyunca düz çizgi alınması (hiçbir aktivitenin olmayışının teyidi) yada bundan daha sağlıklı olarak beyin sapı elektrik aktivitesinin kaydedilmesi.
Yukarıda teknik açıklamaya tam olarak girilmeden anlatılmaya çalışılan kriterler Beyin Ölüm Kurulu tarafından değerlendirilmektedir. Beyin ölümü tanısı uzman kurul tarafından hiçbir soru işareti kalmayacak şekilde konmakta olup gerektiğinde destekleyici testler de uygulanarak tanı daha da kesinleştirilmektedir. Bunlar, EEG (Elektroensefalografi), Beyin sapı uyarılmış potansiyelleri, ve beyin kan akımını gösteren Kontrast anjiografi, Transkranial doppler ultrasonografi, Radyonüklid sintigrafi gibi testlerdir.

Burada inançlar yönünden en önemli konu şudur:
Nakil için kullanılacak organlar, beyin ölümü gerçekleşmiş kadavra vericiler makineye bağlı iken çıkartılmak zorundadır, çünkü bu organların kanlanmaya devam etmesi (kan dolaşımının devam ediyor olması) gerekmektedir. Beyin ölümü tanısı konmuş olan hastaların ise düzensiz de olsa kalpleri alet desteği olmadan da çalışıyor olabilmektedir.
Kadavra organ nakilleri sadece yoğun bakım servislerinde yukarıda bahsedilen şekilde beyin ölümü tanısı konmuş vericilerden yapılmaktadır. Bunun haricinde herhangi bir yerde herhangi bir şekilde ölmüş kişilerin organ ve dokularının kullanımı tıbben mümkün değildir.
Özet olarak; organ nakli için verici olarak kullanılacak olan insan bedeni, tüm tedavi imkanları kullanıldıktan sonra bile yaşaması mümkün olmayan, beyin ölümü geri dönüşsüz olarak gerçekleşmiş olan, solunumu makine desteğiyle sağlanan, ancak kalbi atıyor olan/olabilen ve donör olarak değerlendirilmesi halinde birçok hastaya yeniden sağlık sunabilecek büyük bir potansiyeldir. Bu büyük potansiyelin değerlendirilebilmesi, toplumuzda çeşitli dini inançlara mensup bireylerin bilgilendirilmesi ile mümkündür. İnanç konusunda geçerli açıklama yapma yetkisine sahip kişi veya kurumlardan tatmin edici açıklamaların yapılması çok yararlı olacaktır. Bu sayede beyin ölümü gelişmiş birey yakınlarının inançları sebebiyle organ nakline karşı çıkmaları engellenmiş, iç huzuruyla sisteme katılımları sağlanmış olacaktır. Japonya gibi cesedin oldukça kutsal sayıldığı ülkelerde kadavradan organ naklinin tamamen yasak olması, sadece canlı vericilerden nakil yapılıyor olması da kendi inançlarının bir yansımasıdır. Bizim ülkemiz insanları için de bu konunun iyice değerlendirilmesi gerekmektedir. Yetkili-yetkisiz yapılan yorumlar, halkımızın bazı kesimlerinde sorun yaratmaktadır. Bazı çevreler, beyin ölümü olsa bile, kalp ve akciğer makine zoruyla çalışıyor yada kalp kendiliğinden de çalışıyor olduğundan ruhun vücudu terketmemiş olduğunu, bu şekilde kalbin atarken çıkartılmasının cinayet sayılacağını söylüyor. Bazı kimseler ise kalbin ve akciğerin ruh çıksa dahi makine ile çalıştırılabileceğini, bu durumun suni yoldan cesede müdahaleden başka bir şey olmadığını, ruh en son baştan çıktığından, beyin fonksiyonları tamamen ölmüşse, ruhun da vücudu terk ettiğini söyleyerek bunun caiz olduğunu savunuyor.
Ülkemizde organ bekleyen kardeşlerimizin dertlerini çözmek ve bağış yapmak isteyen, ama gönlündeki "acaba" lar nedeniyle organlarını bağışlamaktan çekinen vatandaşlarımızı aydınlatarak, bağış sayısını arttırmak ve istenilen kadavra donör oranlarına ulaşabilmek için, bu tür inanç konularının net bir şekilde açığa çıkartılması gerekmektedir.
Bu durumu, ülkemizdeki her inanç kesimi için ayrı ayrı araştırmanın daha uygun olacağı kanaatiyle, aşağıdaki soruların sahip olduğunuz inanç sistemi içinde yanıtlanmasını önemle rica etmekteyiz.

1- Organ ve doku naklinin canlı vericilerden yapılması konusunda dini hüküm nedir?
2- Organ ve doku naklinin ölü vericilerden yapılması konusunda dini hüküm nedir?
3- Beyin ölümü denen bu durumda, ruh bedeni terk etmiş ve dinen de ölüm gerçekleşmiş midir? Bu bağlamda, beyin ölümü tanısı konmuş vericilerin organlarının cihaza bağlı çalışırken çıkartılması ya da cihazın fişinin çekilmesi cinayet sayılabilir mi?
4- İslam inancına göre organ ve doku nakli nasıl olmalıdır, detaylı görüşleriniz ve fetva kabul ettiğiniz düsturlar nelerdir?

İlginize şimdiden teşekkür ederiz, saygılarımızla...

Dr. Sencar TEPE
Organ nakli daire başkanı
Dr. M. Cemil AKARSLAN


Organ nakli ile ilgili soruların cevapları:

1- Organ ve doku naklinin canlı vericilerden yapılması konusunda dini hüküm nedir?

Cevap:

Canlı vericilerin hayatları için bir tehlike teşkil etmemesi durumunda bunlardan organ ve doku nakli yapılmasında dince bir sakınca yoktur.



2- Organ ve doku naklinin ölü vericilerden yapılması konusunda dini hüküm nedir?

Cevap:

Ölünün vücuduna da saygı gösterilir ve saygıya aykırı bir davranışta bulunulmaz. Ancak meşru bir gerekçe ile diriden bile organ ve doku nakli yapılabildiğine göre bunun ölüden de yapılması ona sayısızlık veya manevi eziyet değildir ve caizdir.



3- Beyin ölümü denen bu durumda, ruh bedeni terk etmiş ve dinen de ölüm gerçekleşmiş midir? Bu bağlamda, beyin ölümü tanısı konmuş vericilerin organlarının cihaza bağlı çalışırken çıkartılması yada cihazın fişinin çekilmesi cinayet sayılabilir mi?

Cevap:

Beyin ölmüş, kalp de -alet çekildiği halde- insanı yaşatacak bir şekilde hareket etmiyorsa ve bu durum geri dönüşsüz ise insan ölmüş demektir. Başka bir ifade ile tıbbın ölmüş dediğine din de ölmüş der; biz fıkıhçılar olarak ölümün gerçekleşip gerçekleşmediğini, bulunduğu takdirde uzman doktora sorarız, sormamız gerekir. Ancak doktorun bulunmadığı yerlerde tecrübeye göre belirtilere bakılarak ölüme hükmedilir. Tıp uzmanlarının öldü dediği insan ölmüş, ruh da onu terk etmiştir, bu vücut ölünün vücududur ve alet bağlı olduğu için kan deveranı devam ederken ondan organ almak caizdir.



4- İslam inancına göre organ ve doku nakli nasıl olmalıdır, detaylı görüşleriniz ve fetva kabul ettiğiniz düsturlar nelerdir?

Cevap:

a) Ölüm yukarıda açıklanan şekilde gerçekleşmiş olmalıdır (uzmanlar ölmüş demelidirler).
b) Ölüye de diri gibi saygılı davranmak ve gerekenden fazla kesip biçmemek gerekir.
c) Mümkün ise organ alındıktan sonra açılan yer dikilmeli ve göze hoş görünmeyen bir manzara oluşmamalıdır.
d) Ölü organ naklinden sonra yıkanmalıdır. Eğer sonra yıkanmasında bir sakınca varsa (hareket ettirmenin dikilen yerlerin açılmasına sebep olması gibi) nakilden önce de yıkanabilir.
e) Organın kullanılacağı vücudun sahibi insan olsun yeter; onun dini, ahlakı, cinsiyeti...hükmü etkilemez. Başkasının organını taşıyan kimsenin işleyeceği suç ve günahlardan, organ veren sorumlu değildir; çünkü organ, nakilden sonra yeni sahibinin bir organı, bir aletidir.



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler | Kelime İndeksi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: