HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler | Kelime İndeksi |


Kızların okuma ve çalışmaları

Ben sizden müslüman bir kadınının yapabileceği, çalışabileceği bir işin nasıl olabileceğini öğrenmek istiyorum. Örneğin bayan doktor ya da hemşire ihtiyacen gerekir, ama bir mühendis...Hocam ben kimya mühendisliğinden 4 ay önce mezun oldum. Çok bilinçli bir tercih olarak seçmedim bu bölümü, İmam Hatip Lisesi mezunu olduğumdan bir daha sınava giremezdim. Mesleğimi seviyorum, fakat maalesef iş ortamları bayanların çok fazla bulunduğu ortamlar değil Okulumu şapka takarak bitirdim ve benim için zor bir eğitim süreciydi. Çalışmamı gerektiren maddi bir sıkıntı içerisinde değiliz, fakat uygun bir işte çalışmak, az da olsa kendime ait kazancımdan zekat vermek istiyorum. Ama bazı şeyleri sürekli düşünüyorum. İmam Gazali'nin ya da günümüzde kaynak olarak emin bilinen kişilerin eserlerinde hanımları ilgilendiren bazı bölümlerde verilen fetvalarda örneğin kadın ve erkeğin aynı sofrada, aynı ortamda bulunmalarında bile sakınca görülüyor ve haramdır deniyor. Hocam Peygamber efendimiz de, gözleri görmeyen bir şahsın yanında dahi hanımlarının durmasını istememiş, "O sizi görmese bile siz onu görüyorsunuz" demiş. Bu Peygamber Efendimzin tutumunun da bu doğrultuda olduğunu göstermez mi? Bizler üniversitelerde okuyoruz ve üniversitelerde ortam olarak hiç içaçıcı değil. Maalesef bu ortamlarda insan haram çizgisine çok yakın olabiliyor; özellikle kız-erkek ilişkilerinde. Başörtülü kızların, yine kendileri gibi düşünen ve el ele, kol kola gezdiği erkek arkadaşları oluyor; bunu yapmayan insan sayısı yapanların yanında oldukça az. Hocam eminim siz bunları benden çok daha iyi biliyorsunuzdur, ama insan ister istemez düşünüyor, "bu kızlar keşke evlerinde otursalardı daha temiz kalırlardı" diye. Şimdi siz bana "bu onların hatasıdır, sınırlar korunabilir ve müslüman bir bayan kendini koruyarak eğitimini tamamlar" diyebilirsiniz. Ama maalesef büyük bir çoğunluk sahip olduklarını da yitirebiliyor. Bu kişilerin iradeleriyle ilgili bir problem şüphesiz. Ama böyle bir ortamda bulunup iradesini kullanan bir kişinin bile en azından göz zinası yapmaması mümkün değil. Bir bayan olarak siz bu şekilde yaklaşmasanız bile karşınızdaki insan hissedebiliyor. Bu şekilde düşündüğümde "acaba yanlış mı yapıyoruz" diyorum, "evde oturmayı mı kabullenemiyoruz ya da günümüzün bize sunduğu yaşam dayatmasını islama mı uydurmaya çalışıyoruz" diyorum ve böyle düşününce çalışmamın uygun olamıyacağı sonucuna varıyorum; çünkü hiçbir çalışma ortamı haremlik selamlık değil (hiçbir okulda değil), muhataplarınız çoğu zaman erkek.
Bu konuda bana yardımcı olmanızı istiyorum inanın sizin söyleyeceğiniz her kelime benim için çok önemli. Allah sizden razı olsun, Ramazanınız mübarek olsun!


Cevap:

Cemiyetin yarısını yaklaşık olarak kadınlar teşkil ediyor. Bunlar da önce bebek ve çocuk, sonra genç kız ve kadın oluyorlar. İslam zinayı haram kıldığı ve cinsel hayata yalnızca evlilik birliği içinde izin verdiği için, insanları tahrik eden, zinaya yönlendiren veya zorlayan nesne, davranış, ilişki ve durumların zorunlu olmayanlarını yasaklıyor. Karşı cinsten iki insanı her konuda serbest bırakıp da yalnızca zina yapmalarını yasaklamak onlara eziyet ve işkence olurdu; ya zinayı da serbest bırakıp diğer ilişkilere izin vermek veya daha baştan yolları, kapıları kapamak gerekiyordu. İslam aile hayatını zorunlu gördüğü ve zina serbestliği ile aile hayatının da bir arada olamayacağını göz önüne aldığı için ikinci yolu seçti, hem zinayı, hem de zinaya götüren yolları (ilişkileri, davranışları, durumları) yasakladı. Bu madalyonun bir yüzü.
Öteki yüzü ise zorunlu olan işler, durumlar, ilişkiler ve davranışlardır. Bu "zorunlu -eski deyişle zaruri- olma" durumu da oldukça değişkendir; devirlere, insanların içinde yaşadıkları şartlara göre değişiklik gösterir. Biz sür'atle günümüze gelelim. Günümüzde: 1. Kızlar okumalı mı?, 2. Kızlar ve kadınlar çalışmalı mı?, 3. Bu iki soruya "Evet" cevabı verilecek olursa okuyan ve çalışan kızlar ve kadınların "örtünme, ibadet, halvet (namahrem ile yalnız kalmak), ihtilat (kadın erkek karma olarak bir yerde bulunmak, içli dışlı olmak), kocanın veya velînin izni, mahremsiz seyahat" şeklinde sıralamak mümkün olan problemleri nasıl çözülecek?
Başörtüsü konusunda yazdığım yazılar bir kitap olacak hacımdadır. Bunların hemen tamamında "başörtüsünün bir dinî ödev olduğunu, çalışan ve okuyanlar için başörtüsünü yasaklamanın din özgürlüğüne (insan haklarına) aykırı bulunduğunu, bu haksızlığın ortadan kalkması için herkesin bir şeyler yapması gerektiğini ifade ettim. Bu arada şöyle bir soruya da cevap aradım: Bu yasak ve problem otuz yılı aşkın bir süredir devam ediyor, makul ve meşru çare bulununcaya kadar -mücadeleye kesintisiz devam etmekle beraber- bir ara formül bulmak gerekmiyor mu? Bir nesil gelip geçiyor, bunların durumu ne olacak, çözümü nasıl bekleyecekler, geçen fırsatlar nasıl telafi edilecek?
Bu sorulara da cevap teşkil eden bir yazımda şöyle demiştim:
"Başörtüsü yasağına karşı direnen ve bu direnme sebebiyle zarar gören, görevden atılan veya atılma durumunda olan, öğrenim hakkını kaybeden veya kaybetme durumunda olan kimselerin önünde iki seçenek vardır: Azimet ve ruhsat.
a) Azimet zor, fakat sevaplı, onurlu, normalde olması gereken yolu tutmak, şahsî zararı, genel menfaat için (din özgürlüğünü korumak, hakkı almak için) göğüslemek, gerekirse ve imkânlar müsait ise diplomadan vazgeçmek, başka yollardan bilgi ve eğitim eksiğini gidermek, olabiliyorsa yurtdışında okumak, resmî değil ise sivil kesimde iş bulmak, hayatını meşrû şekilde yaşamak ve değerlendirmek.
b) Ruhsat ise zarûret sebebiyle geçici ve sınırlı olarak yasağın kalkması hükmünden yararlanmaktır. Kadın vücûdunu normal hâllerde yabancıya (namahreme) göstermez, ama hasta olursa muayene ve tedâvi için doktora gösterir, hattâ dokundurur. Hakkı olan bir şeyi başka türlü alamayan, haksızlıktan başka şekilde kurtulamayan bir mümin rüşvet verebilir (böyle bir durumda rüşvetin alana haram, verene câiz olduğu asırlarca önce söylenmiştir). İşte bunlar, zarûrete dayalı ruhsatlardır. Okumadığı veya çalışmadığı takdirde güç durumda kalacağını veya kalınacağını bilen kızlar ve kadınlar da geçici olarak ve yalnızca yasak bölgede olmak şartıyla başlarını açarlarsa ruhsat hükmünden yararlanmış olurlar.
Ruhsattan yararlananlar, azimet yolunu seçenler ve kendileri yasak kapsamına girmeseler de girenlerin dertlerini ve meselelerini paylaşmak durumunda olanlar (yani müslümanlar ve kendileri inanmasalar, inandıkları hâlde pratikte kusurları olsa bile insan hak ve özgürlükleri için mücadele etmeyi insanlık ödevi bilenler), evet bu üç gurup, başörtüsü yasağının kalkması, haksız ve hukuksuz uygulamaların son bulması, din özgürlüğünün tanınması ve gereğinin yerine getirilmesi için -hukuk ve meşrûiyet içinde kalarak- olanca güçleriyle mücadele edeceklerdir. Bilinmelidir ki, bu üç gurup, milletin kâhir ekseriyetini teşkil etmektedir. Yapılan kamu oyu araştırmaları, halkın yüzde yetmişine yakın bir kısmının başörtüsü yasağına karşı olduğunu ortaya koymuştur. Bu mücadelenin (aslında katılımcı demokrasinin ve genel olarak hak hukuk mücadelesinin) başarıya ulaşmasının ön şartı sivil toplum örgütleri oluşturmaktır ve ortak konularda bütün sivil toplum örgütlerinin işbirliği yapmalarıdır. Başörtüsü yasağı kendi aile fertlerini ilgilendirmese bile "bütün müminler kardeştir ve birbirinin velîsidir" ilkesi gereğince başörtüsü mağdurlarının yanında yer almayan, yasağın kalkması için elinden gelen gayreti sarfetmeyen müminler sorumludurlar, günah işlemektedirler, zarûret sebebiyle inançlarının gereğini yerine getiremeyenlerin de veballerini yüklenmektedirler."
"Okumadığı veya çalışmadığı takdirde güç durumda kalacağını veya kalınacağını bilen kızlar ve kadınlar"a bir iki örnek vereyim:
Kendinin veya bakmaya mecbûr olduğu kimselerin geçimini sağlamak için çalışan bir kadın, başörtüsü yüzünden işini bırakınca işsiz ve ihtiyaç içinde kalırsa durumu zarûrete girer.
Başörtüsünü açmamak için okulunu bırakmak durumunda kalan bir kız yeni durumuna intibâk edemez, rûhsal bunalıma düşerse veya imanı, ahlâkı tehlikeye girerse durumu zarûrete girer. (Okumak ve iş görmek için alternatifler bulan, zulme karşı direndikçe şuuru ve imanı derinleşip güçlenen kızlarımızın durumu elbette bu çerçevedeki zarûrete girmez).
Bir dindar öğretmen vazifeyi bıraktığında onun yerini, dine ve manevî değerlere karşı olan bir öğretmen alacaksa ve çocukların kafalarını, kalplerini zehirleyecekse o öğretmenin vazifeyi bırakmaması gerekir.
Örneklerden de anlaşılmış olmalıdır ki, zarûret hükmü genel değildir, kural bellidir, uygulama fertlerin özel şart ve durumlarına bağlıdır."
Yeni bir not: Son örnek ferdî değil, ictimâî (topluma ait) zarurete örnektir. Müslüman camianın geleceği, ülkede etkili olarak varoluşu, dinin yoksul ve köylülere değil, bütün tabakalara ait olarak hayatımızda devamı...kızlarımızın okumalarını ve kadınlarımızın çalışmalarını gerektiriyorsa yine ictimâî zaruret bahis mevzûudur (vardır).



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler | Kelime İndeksi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: