HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


Küreselleşme, Yeni Dünya Düzeni ve Müslümanlar
Aksaray'da bir konferansımın ardından M. Şalkacı şunları sormuştu:

1.İslâm'ın "beraber yaşama" diye ifade edilen emri bugünkü globalleşme ile aynı şey midir?
2. Yeni dünya düzeninde İslâm ülkelerinin yeri nedir?
3. Dünyada müslüman kanı akmaya devam eder mi? Nasıl Duracak?
4. Fert olarak benim yapabileceklerim nedir?

Cevap:
1. İslâm'a göre insanların birlikteliğini ikiya ayırıyorum: Birlik ve beraberlik. Birlik müslümanlar arasındaki sosyal ilişkinin veya bağın adıdır. Müslümanlar birbirlerinin kardeşleridir; bu kardeşlik ilişkisi lâf olsun diye söylenmemiştir, onun hukûkî, ahlâkî, dinî ve ictimâî yükümlülükleri vardır. Beraberlik ise müslümanlar ile ötekilerin; yani başka din, inanç ve dünya görüşü sahiplerinin ilişkisidir veya aralarındaki birliktelik bağının adıdır. Müslümanlar bir yerde iktidarı ele geçirip, kendi ilkeleri ve değerlerine dayalı bir sisteme göre ülkeyi yönetmeye başladıklarında birlik ve beraberlik bağları bakımından insanları dört guruba ayırmak gerekir:
a) Ülkede yaşayan müslümanlar. Bunlar ülkenin müslümanlara mahsus kanunlarına tâbîdir ve haklardan tam olarak yararlanır, ödevlerini de yerine getirirler.
b) Ülkede devamlı yaşayan gayr-i müslimler: Bunlarla anlaşma yapıldığı ve kendilerine birtakım haklar verildiği (haklar teahhüt edildiği) için, kendilerine, teahhüt verilmiş gayr-i müslimler anlamında "ehl-i zimmet veya zimmî (zımmî değil) denir. Zimmîler müslümanların eşiti ve kardeşleri değildirler, ancak onlara temel haklar (liyâkat ve ehliyete bağlı olanlar değil, insan ve vatandaş olmaya bağlı olanlar) tanınır, bu haklardan yararlanarak müslümanlarla beraber yaşarlar. Temel haklar içinde din ve düşünce özgürlüğü de vardır.
c) Başka ülkelerde yaşayan müslümanlar: Bunlar İslâm ülkesine gelip yerleşerek, bugünkü deyişle vatandaş olmadıkça -müslümanların egemenliği başka ülkeleri kapsamadığı için- devletin/toplumun koruma ve sahiplenmesi hakkından yararlanamazlar, ama uluslararası kurallar çerçevesinde onların da hakları korunmaya çalışılır.
d) Bu üç guruba girmeyen insanlar başka ülkelerin başka inançtaki vatandaşları ve sakinleridir. Bunlarla ilişki; kural olarak barış ilişkisidir; ancak barış içinde yaşarken, insan hak ve özgürlüklerini çiğnemeleri muhtemel yabancılara karşı, İslâm ülkesinin uyanık ve hazırlıklı olması gerekmektedir; çünkü müslümanlar, bütün insanlara karşı yapılan zulmü engellemekle yükümlüdürler.
İşte İslâm'ın beraber yaşama kuralları kısaca yukarıda özetlendiği gibidir. Küreselleşme (globalleşme) terimi, teorik olarak bütün dünyayı bir ülke gibi, bütün insanlığı da kendi insanı (insanlık câmiasının bir ferdi) gibi görerek, bilerek, bu hedefe yönelerek, bunu gerçekleştirmeyi plânlayarak yaşamak, ilişkileri böyle bir anlayış içinde kurmak ve geliştirmektir. Gerçekleşene bakıldığında ise, dünya kalkınmış ve kalkınmakta olan diye ikiye ayrılmıştır. Kalkınmış ülkeler aralarında birlikler kurarak rekâbet etmekte, dünya patronluğunu elde etmek ve bu patronluğun nimetlerinden (haram meyvasından) yararlanmak için, üstü örtülü bir mücadele (âdeta soğuk savaş) sürdürmektedirler. Bugün Amerika patrondur, kendi menfaati nasıl gerektiriyorsa öyle bir dünya düzeni teklif etmiştir, bunu yerleştirmek ve uygulamak için çalışmaktadır, adına da -insanları kandırmak için- "küreselleşme" demektedir. Dün Rusya, bugün Amerika, yarın Çin veya başkası patron olduğunda, bir yerde egemenlik kurduğunda yapacağı şey zulümdür, hakkı güçlüye tanımak ve vermektir, zayıfı ya açıkça veya kandırarak, iğfal ederek ezmektir, sömürmektir. Evet böyledir; çünkü beşer (birey olsun, topluluk olsun) egoisttir, onu özgeci ve âdil kılacak olan saik, yaşanan bir hak dindir, böyle bir dîni olmayan veya olup da yaşamayanlardan insanlığa hayır gelmez.
2. Yeni dünya düzeninde patron Amerika'dır. Birleşmiş Milletler'de ve özellikle Güvenlik Konseyi'nde onun dediği olur, kararları veto eden Konsey'de hiçbir İslâm ülkesi yoktur, B.M. genel kurulunda ise oyları hem dağınıktır, hem de yetersizdir. İslâm ülkeleri kalkınmakta olan (yani geri kalmış) ülkeler arasında yer almaktadır. Patron veya patronların talimâtı dışına çıkan İslâm ülkeleri "terörist ülke" ilân edilmekte ve cezâlandırılmaktadır. Anlaşılacağı üzere "terörist ülke", patrona itâat etmeyen ülke demektir. Asya Kaplanları örneğinde olduğu gibi, patrona isyan etmemekle beraber, kendileri için çizilmiş kalkınma, veya ekonomik güç sınırını aşma istidadı gösteren ülkeler de, başka yollardan engellenmektedirler.
3. Birçok İslâm ülkesi vatandaşı, Türkiye'yi ağabey, kurtarıcı, dağılan ümmeti toparlamaya namzet birikimi olan topluluk... olarak görmekte iken Türkiye onlardan uzaklaşmakta, İsrail ile çeşitli -bu arada askerî- anlaşmalar yapmakta, Avrupa Birliği'ne girmeye can atmaktadır. Diğer İslâm ülkelerinde de hem halk hem de aydınlar ve yöneticiler, kendileri olmak ve kendi menfaatleri için dayanışmak, güç toplamak, çalışmak bakımından henüz uygun kıvama gelmemişlerdir. Resmî eğitim ve öğretim böyle bir kıvamı vermek için uygun değildir. Dünyada kurtlar ve kuzular oldukça, kurdun kuzuyu yemesini engelleyecek çobanlar da bulunmadıkça kuzu yenir (kan akar), kurt da yer. Kuzuların koç, hattâ arslan olabilmesi, müslümanların dünyada adâlet ve hakkâniyetin çobanı (bekçisi) konumuna geçmesi için sivil hareketlere ve gayretlere ihtiyaç vardır.
4. Fert olarak her müslüman yapabileceklerini yapmalıdır. Neyi nasıl yapacağını bilmek için öğrenmek, öğrenmek için okumak ve dinlemek, bunun için de müslüman cemâatçikler olarak biraraya gelip çalışmak ve dayanışmak gerekir. Bugün câmî cemâatleri, şehir içi veya şehirler arası yolcu otobüslerinde biraraya gelmiş yoculara benziyorlar; namaz bitiyor (yol bitiyor), câmîden çıkıyorlar (otobüsten iniyorlar) evli evine yocu yoluna ayrılıp gidiyorlar. Câmî cemâati bu değildir, küçük müslüman cemâatçikleri (birlikte öğrenme ve yaşama gurupları) bu değildir; cemâat, Medine'ye ilk hicret eden müslümanlar ile oralı olanlar arasındaki ilişkiyi, veya benzerini yaşayanların birliğidir. Fertler bu birliklerin üyesi olmaya bakmalıdırlar.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: