HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


Kadının Laikleşmesi
Akademisyen bir köşe yazarı şöyle diyor: "Kentleşme, eğitimin yaygınlaşması, Medenî Yasa, ekonomik gereksinmeler, kültürel değişimler.. derken şimdi kadın toplumsal yaşamın neredeyse tüm kılcal damarlarına nüfuz etmiş durumda. Bu toplumsal yaşamda demokratikleşmeyi, katılımı ve laikleşmeyi de birlikte getirecek bir değişimdir. Kendisiyle aynı işi yapan, aynı sorumlulukları paylaşan, aynı geliri kazanan kadına, 'Mirasta sana yarım pay düşüyor, istersem seni döverim, ticaret dâvâsında erkek varken sen tanıklık yapamazsın, istersem sokağa çıkmana izin vermem,' diyecek erkek sayısında bir düşme olmalıdır. ('Kadın yönetici fitneye yol açar,' diye Çiller'in başbakanlığına karşı çıkanlar oldu, ama pek ciddîye alınmadılar. Gerçi Çiller yönetiminin bu yargıyı haklı çıkardığını söylemek de mümkün gözüküyor!) Kızlarımız okumalı ve iş sahibi olarak toplumsal yaşama katılmalıdır. Kadının özgürleşmesi ve toplumun laikleşmesi için daha iyi bir formül bilmiyorum."
Bu ifadeden anlaşıldığına göre yazar, laikliği bir devlet tavrı olarak değil (veya bununla beraber) bireysel bir tutum olarak görüyor. Devletin ve çağdaş toplum hayatının da katkıları/zorlamaları sâyesinde kadınların gittikçe laikleşeceklerini, yani hayatlarını yöneten kuralların din ile bağlantısını koparacaklarını bekliyor. Yazara göre bu beklentinin hem meşrûiyet hem de imkân yönünden dayanağı ise din kuralları ile çağdaş hayatın bağdaşamaz oluşudur.
Bize göre din kuralları ile çağdaş hayatın bazı yönlerinin bağdaşmaz oluşu din adına bir kusur değildir, dînin varoluş amaçlarından biri de, geldiği ve uygulandığı zamandaki (çağdaki) çirkin, kötü, uygunsuz, İslâm insanına yakışmayan kural ve uygulamaları ortadan kaldırmak, ıslâh etmek, düzeltmektir. Faizcilik, eşcinsellik, zinâ, sömürü, alkollü içki ve uyuşturucu kullanımı, kumar, israf, hukuk ve ekonomide adâletsizlik... çağdaş ve yaygın diye dînin de bunlara uyum yapması, bunlarla uzlaşması, bağdaşması beklenemez.
Laik tavırlı bir devlet düzeni içinde başka inanç ve hayat tarzlarına sahip insanlar gibi Müslümanlar'ın da, kendi inanç ve hayat tarzlarını sürdürme imkânları olmalıdır. Bunun ötesi eğitim ve güzellikte, iyilikte yarış meselesidir. Laikleşme adına Müslüman ve dindar kadınların, kendilerine çağdaş diyen diğer kadınlar gibi olmalarını ve yaşamalarını istemek haksızlıktır; din ve vicdan özgürlüğü ilkesi ile bağdaşmaz.

Verilen örneklere gelelim:
İslâm miras hukukundaki kadın erkek farkı, yükümlülük ve sorumluluk farkına bağlıdır. Bu ikisi arasında bir denge kurulmuştur.
Müslüman erkek karısına, "canım isterse döverim, dışarı çıkmana izin vermem..." diyemez; bunlar erkeğin canının istemesine bırakılmış değildir. İslâm kadın dövmeyi farz veya sünnet kılmıyor ki, bu kötü davranış ortadan kalkınca din gitmiş, laiklik gelmiş olsun. Tam aksine İslâm'ın amacı, kadının dövülme ve ezilmesini engellemek olduğu için bunlar gerçekleştikçe İslâmîleşme de gerçekleşmiş olur.
Namaz, öğrenme, ana baba ziyareti gibi dinî ödevler için izin verme mecbûriyeti, aile yuvası kurulurken yapılan sözleşmelere dayalı izinler, örf ve âdete bağlı uygulamalar, diğer konu ve alanlarla ilgili izinler için örnek teşkil etmekte ve kural oluşturmaktadır. Yani kocanın karısına izin verip vermemesi onun keyfine bırakılmış değildir.
Ticaret dâvâlarında kadının şâhitliği, erkeğin bulunmamasına bağlı değildir. Hakkın zâyî olmaması için, tanıklığını ifade eden kadının yanında, yanılırsa düzeltmek üzere bir kadının daha bulunması -belki de o günün şartları böyle gerektirdiği için- istenmiştir. Öte yandan kadın mahkemede, şâhit olmayı bırak hâkim bile olabilmektedir.
İslâm'da kadının devlet başkanı olmasını yasaklayan kesin (ihtilâfsız, yorumu tek olan) bir nas yoktur. Ancak uygulamada kadının devlet başkanı olmasına hoş bakılmamış, imkân tanınmamıştır. Çağdaş dünyada devlet başkanı ve başbakan olan kadın sayısı ile erkek sayısı göz önüne alınırsa Müslümanlar'ın tutumlarının çağdaş olduğu da ortaya çıkmaktadır.

Sayın yazara bir bilgi notu vereyim.
İslâm'a göre bir Müslüman, bağlayıcı bir din kuralını uygulamaz ise günahkâr olur, inkâr ederse (ben bunu kabûl etmiyorum derse) Müslümanlık'tan ayrılmış bulunur. Herhangi bir çağdaş uygulamayı, din kaynaklarına göre meşrû bulur, yorumla meşrûlaştırır ve uygularsa laik olmaz ve dindarlığına da zarar gelmez. Şu halde laik tavırlı bir devlet düzeninde dindar bir Müslüman (kadın ve erkek), bazen devletin -bağlayıcı ve zorlayıcı olmayan- kurallarını uygulamayarak, kendi kurallarına uygun bulduğunu ise uygulayarak dindarca yaşamaya devam eder, edebilir, hayatını yönlendiren din kurallarını başkalarıyla değiştirmek durumunda kalmaz.
Gelelim diğer konulara:

1. itiraz:
Faizcilik: İslâmî sermayenin bankaları bildiğimiz tarz bankalardan hangi yönden ayrılmaktadır merak ederim. Bizim mollalar kendi kendilerini kandırıp, güya mübah bankalar yaratıp bir güzel faiz almaktadırlar. Ayrıca, Kuran'da geçen ve şiddetle yasaklanan faizciliğin "tefecilik" anlamında kullanıldığı görüşündeyim, tanıdığım pek çok tefeci de dîni bütün müslümanlardır.
Cevap:
Hem faiz hem de özel finans kurumları konularında yüzlerce sayfa yazdım. Kitaplarıma bakılabilir.
Özel finans kurumları faizcilik yapamaz, kanunları buna engeldir. Onlar mal alır satarlar, ortak yatırım ve üretim yaparlar, mal ve araç alıp kiraya verirler.
Tefecilik yapan kimse "dîni bütün müslüman" olmaz, buna böyle diyen yazarın ne dediğini bilmiyor olması gerekir.

2. itiraz:
Eşcinsellik: Kuran'da adı geçen gılmanlar kimin içindir? (13) "İslâm'da eşcinsellik serbest midir yoksa yasak mıdır?" araştırmadım ama bence çağdaş insanlar bir diğerinin cinsel tercihlerine takılmamalıdır. Tıpkı başkalarının dinî tercihlerinin diğerlerini hiç ilgilendirmemesi gerektiği gibi. Eğer eşcinsellik İslâm'da tiksinilecek bir sapkınlıksa, sayın yazara soruyorum: Bunun için Kuran'da bir yaptırım veya caydırıcılık var mı ki çağdaş dünyayı suçluyorsunuz? Müslüman ülkelerde hiç mi eşcinsel yok? Ve bu insanları kazanmak için ne yaptınız?

Cevap:
Kur'ân'da adı geçen gılmanlar, erkek ve kadın cennetliklere hizmet eden gençlerdir; onlarla, hizmet ettikleri arasında bir cinsel ilişki yoktur.
İsamda eşcinsellik şiddetle yasaklanmış, bu ahlâksızlığı yapan Lut kavminin ibretli kısaları Kur'ân'da anlatılmıştır. Ayrıca Nisâ Sûresinde (4/16) erkekler arasındaki fuhuş için cezâ öngörülmüştür. Hadîslerde eşcinsel ilişki ye "Lut kavminin yaptığı iş" denilmiş ve bunu yapanlar hakkında ağır ifadeler kullanılmıştır (Ebû Dâvûd, Hudûd, 18). Fıkıh kitaplarında ve kanunnâmelerde kadınlar ve erkekler arasında yapılan eşcinsel ilişkilerle ilgili çeşitli cezâlardan söz edilmiştir.
Başkalarının dîni tercihlerine karışmamak İslâm'ın da kabûl ettiği evrensel insan haklarına dahildir. Ama cinsel tercih tabîî ve fıtrî olanın dışına çıktığında buna yalnız İslâm değil, diğer dinler ve ahlâk anlayışları da karşı çıkar. Cinsel özgürlük ve eşcinsellik tercihi evrensel bir insan hakkı değildir. Batı, hukuk alanında bunu özgür hale getirse bile birçok Batılı buna karşı çıkacak, bu hakkı tanımayacak, eşcinsellere şerefli ve ahlâklı insan nazarıyla bakmayacaktır. Müslümanlara gelince, bütün dünya aksini iddia etse ve uygulasa bile İslâm dünyası bu çirkin fiile karşı çıkacak, onu lânetleyecek ve mahkûm edecektir.

3. itiraz:
Zinâ: 24/2. Zinâ eden kadın ve erkeğin herbirine yüzer değnek vurun. Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah'in dîni konusunda o ikisine acımayın. Onların cezâ görmesine, inananlardan bir topluluk da şâhit olsun. Ve âyetler devam ediyor: 24/4. Iffetli kadınlara zinâ isnat edip de, sonra dört şâhit getiremeyenlere seksen değnek vurun; ebediyen onların şahidliğini kabûl etmeyin. İşte onlar yoldan çıkmış kimselerdir. Bu âyetler mi insanları zinâdan caydıracak? Din kurallarının hukukî sistem açısından önerdiği hiçbir şey günümüz insanına hitabetmemektedir. Zinâ medenî kanuna göre de suçtur ve tutarlı, mantıklı bir cezâsı vardır.

Cevap:
Medenî kanuna göre değil (Bu kanun suç ve cezâyı içermez) cezâ kanununa göre suçtur. Ancak cezâ kanunu da, dîne ve ahlâka göre günah, ayıp ve çirkin olan birçok zinâ çeşidini suç olmaktan çıkarmıştır. Meselâ yetişkin insanların istek ve rızâlarıyla yaptıkları cinsel temas bu kanuna göre suç değildir. Ayrıca kanunun zinâ için öngördüğü cezâ da bana "tutarlı, mantıklı ve caydırıcı" değildir. İslâm hukuku ise hem suçlunun canını yakan bir cezâ koymuş, hem de "şâhitliğini kabûl etmemek" sûretiyle onun hukukî kişiliğini, sosyal itibarını düşük hale getirmiştir. Caydırıcı olma bakımından bu cezâ daha tutarlı ve mantıklıdır. Hukuk kuralları ile hukuk sosyolojisi ve siyaseti arasında sıkı bir ilişki vardır. Sopanın cezâ olarak kullanıldığı bir dünyada (dönemde, çağda) onu hukuka sokmak yadırganamaz. Din kuralları her çağda inanan insanlara hitap eder, inanmayanlara hitap etmemesi normaldir.

4. itiraz:
Sömürü: İslâm kanunları ile devlet idaresinde sömürü nasıl önlenmektedir? Hukuk ve ekonomideki adâletsizlikler İslâm ile nasıl çözülecektir? İslâm'ın kitabı olan Kuran'da namaz kuralları bile yazmamaktadır, pek çok uygulama cemâat, devlet, toplum liderlerine bırakılmıştır. O halde baştaki liderin koyacağı kanunlar İslâm adına uygulanacak ve bunun adına İslâm denecektir. Seneler ve yüzyıllar boyunca zaten böyle olmuştur ve İslâmî esaslarla yönetildiği iddia edilen hiçbir ülkede ne yoksulların ne de masûmların hakları korunmamıştır.

Cevap:
Allah'ın adâleti ve ihsanı emrettiğini, Cuma namazı kılanlar (hutbelerin sonunda devamlı okunduğu için) ezberlemişlerdir. Zekât başta olmak üzere sosyal yardımla ilgili emirler ve düzenlemeler sosyal adâletin sağlanması amacına yöneliktir. Faiz yasağı sosyal adâlet ve refah bakımından çok önemli bir tedbirdir; çünkü faiz girdisi daima mâliyete yansıtılır, enflasyon doğurur ve halkın cebinden çıkar, yoksuldan ve dar gelirliden, rantiye sınıfına para aktarır. Kur'ân bir yandan "serveti (ganimet toprakları dağıtın ki, o zenginler arasında dolaşan bir değer olmaktan çıksın" (Haşr: 59/7)) derken öte yandan detaylara inerek ölçüyü ve tartıyı düzgün tutmamızı, dengeyi korumamızı emretmekte (En'âm: 6/152; Mutaffifîn: 83/3; İsrâ: 17/35), insanların paralarını ve mallarını haksız yollardan alıp yemeyi yasaklamaktadır(Bakara. 2/188). Her sosyal kurumun başkanı ve yöneticileri vardır. Devlet yöneticileri İslâm'da, kendi keyif ve arzularına göre kural ve kanun koyamazlar. Yöneticiye itâat, "onun emrinin, kanun ve irâdesinin dîne aykırı olmaması" ile sınırlanmıştır. Ayrıca İslâm'a göre bir kimsenin başkan, yönetici, hâkim gibi kamu görevine getirilmesi için aranan ehliyet şartları içinde dürüstlük, dindarlık, sabıkasızlık şartları vardır. Bütün bunlar sömürüyü, hortumlamayı engellemez, yoksulun ve masûmun hakkını koruyamazsa ne koruyabilir. Tarihte hak ve adâletin gerçekleşmesi bakımından güzel şeyler de vardır, kötü örnekler de, kötüsü sistemden değil, ihmâlden ileri gelmiştir.

5. itiraz:
Kumar, Alkol ve uyuşturucu kullanımı: Ülkemizde en çok alkollü içki tüketimi Konya gibi dîni bütün kentlerdedir. İran'da alkol yasak olduğu halde evlerde kendi ürettikleri içkileri, şarapları âfiyetle içtiklerini biliyoruz. Uyuşturucu kullanımı ülkemizde ve pek çok batı ülkesinde yasaktır, çağdaş yaşamın uyuşturucu tüketimini körüklediği gibi bir durum sözkonusu değildir. Ayrıca eski İslâm liderlerinden Hasan Sabbah'ın Haşhaşiye tarîkatını da unutmamak lâzım: Sabbah bu tarîkatte mürîdlerini haşhaş içirerek kendinden geçirir ve bir bahçeye götürerek orayı "cennet" diye takdim edermiş. Sonra da doğru savaşa gönderirmiş , kafalarını dumanladığı mürîdlerini. Kumar ise az gelişmiş ülkelerde (hangi dinden olursa olsun) yaygındır. Kumar bağımlılığının irâdesizlikten kaynaklandığını ve psikolojik bir sorun olduğunu düşünmekteyiz.
Bu durumda kötü alışkanlıkların din, mezhep tanımadığını, bağımlı insanların da her dinden çıkabildiğini bilmeli ve çağdaş yaşamı ona göre eleştirmeliyiz.
Zaten önemli olan dışımızdaki yaşamdan çok kendi kafamızın çağdaş olabilmesidir. Aksi takdirde çağdaş yaşamın kendine sunduğu bilgisayar, faks, cep telefonu, araba, internet, uçak, mikrofon, uydu anteni gibi tüm imkânları kullanan molla hem bunları kullanıp hem de güdümlü yazılarına devam edebilmektedir. (Sözümüz meclisten dışarı...)
Üstelik bütün bunları bilimsellik, laiklik, modernlik adına yapmaktadır.

Cevap:
Hasan Sabbah bir İslâm lideri değildir; dinsiz imansız bir bâtınîdir (Hz. Peygamber'in (s.a.v.) öğrettiği ve uyguladığı din anlayışını reddetmiş, onun yerine ipe sapa gelmez saptırmalar ve sözde içe bakan (bâtınî) yorumlarla kendine mahsus bir din icat etmiştir. Bu kişiye İslâm lideri, yoluna da tarîkat diyen kimse en azından cahildir.
Kötü alışkanlıkların önemli sebepleri arasında bunların serbest olması (suç, ayıp, günah olmaması) ve insanların ahlâk, san'at ve din eğitiminden yoksun olmaları vardır. Türkiye'de bu iki sebebin bulunması bakımından Ankara, İzmir ve Konya'nın önemli bir farkı yoktur. Millî Eğitim bütün ülkeye aittir, kanunlar da öyledir. Konyalıları din, içki ve kumardan alıkoyamamış ise -ki, bu yazarın iddiasıdır ve biz katılmıyoruz- bunun suçu dinde ve dindarlıkta değil, dînin insan hayatındaki fonksiyonunu sıfırlamaya çalışan etkin çevrelerdedir. İran'da gizli olarak içki yapılıyor ve içiliyorsa, başka yerlerle karşılaştırıldığında bunun daha az olduğu görülecektir. Zaten bu alışkanlıkları hiçbir tedbir sıfırlayamaz; amaç azaltmaktır; İran da bunda başarılı olmuştur. Çağdaş hayatın kötü alışkanlıkları ve bağımlılıkları körüklediği konusunda ciddî araştırmalar, raporlar ve açıklamalar vardır. Kendini çağdaş zanneden, fakat peşin hüküm, tarafgirlik ve bağnazlığın kendisini kör ve sağır hale getirmiş olduğu anlaşılan yazar, mollaların internet adreslerini değil, çağdaş araştırmacılara ait raporların adreslerine bakarsa bu bilgilere ulaşacaktır.
Yazarın, çağdaş araçların "mollalar" tarafından da kullanılır olmasına bozulduğu anlaşılmaktadır; ne var yani, onları ikinci sınıf insan yerine koymak ve en tabîî haklarından mahrûm etmek çağdaşlık mı oluyor!
Ben kendi payıma, vahye, yoruma, bilime dayanarak yazmaya ve konuşmaya çalışıyorum. Modernlik -bana göre- Batı taklitçiliğine değil, müslümanların kendi değerlerine ve dinamiklerine dayanan bir modernlik olduğunda mûteberdir. Laikliğe gelince, Tükiye'de hâkim anlayış ve uygulamasıyla laikliği, İslâm'a, insan hak ve özgürlüklerine, çağdaş demokrasiye aykırı görüyorum, onun adına hiç konuşmuyor, aksine onu tenkit ediyorum.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: