HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


II
Diğer Konular

İki Binli Yıllarda Dinin Geleceği

Din
Dînin özü ve işlevi ile ilgili açıklamalar ve tanımlar, bunları yapan şahısların içinde bulundukları etki alanınına (felsefe, inanç, önkabûller, dünya görüşü, açıklama modeli, paradigmalar) ve açıklama konusu olan dîne ve dinlere göre farklı olmuştur. İslâm'a göre din (ed-Din) birdir, kaynağı Allah'tır, bilgi iletişim yolu vahiydir, bu bilgiyi alanlar peygamberlerdir, özü değişmez; değişen, bu özün insanlar tarafından anlaşılması, benimsenmesi ve yaşanması için gerekli olan araçlar ve pratiklerdir. Bu dînin dışında kalan ve onun yerini tutan diğer inançlar, hak din (ed-Din) olmayıp uydurma, bâtıl, aslından sapmış yollardır; bu mânâda dinlerdir.
Sağlam, gerçek, yönlendirici ilâhî yapı olan din (ed-dinu'l-kayyim) insan fıtratıdır; insanda yaratılıştan var olan özellikler ve ihtiyaçların gereğidir, fıtratla örtüşmektedir, o insansız, insan onsuz -fıtratına uygun bir oluşta- olamaz. "Başkasına sapmadan kendini hak dîne yönelt; o fıtrata ki, Allah insanları ona göre yaratmıştır, Allah'ın yaratmasında değişme yoktur, o sağlam rehber olan dindir, fakat insanların çoğu bilmezler" (Rûm: 30/30) meâlindeki âyete göre Peygamber ve insanlar o dîne yönelmeli, onu benimseyip hayatlarını ona göre yaşamalıdırlar; çünkü Büyük Yaratıcı insanları ona göre, onu yaşamak ve bu sâyede tekâmül ederek yaratılış amaçlarını gerçekleştirmek üzere yaratmıştır. Hak dinden başka inançlar, onun yerine konan dinler ve inançsızlık/dinsizlik insanların fıtratlarına ters düşer. Bunlar, insanların madde ve toprak olan unsurlarının gereği olan arzu, istek ve ihtiraslarının din veya dinsizlik şeklini almış görüntüleridir, bunlara (maddî, biyolojik unsura) hizmet ederek manevî unsuru (rûhu, kalbi) köreltir, tekâmülü engeller, insanı aşağılara (esfel-i sâfilîne) çeker, çamura mahkûm ederler.
İnsanların ortak amacı mutluluktur. Mutluluğa ne mânâ verilirse verilsin, insanın hem maddî hem manevî (hem bedene hem rûha ait) ihtiyaçları karşılanmadıkça mutlu olması mümkün değildir. Bu ihtiyaçların karşılanması ancak bir cemâat ve cemiyet içinde mümkün olmakta, topluluğun devamı ve işlevini yerine getirebilmesi de bir düzene (kurallara, kanunlara, kurumlara) muhtaç bulunmaktadır. Düzenlerin temelinde inançlar ve felsefeler vardır; başka bir deyişle her düzen bir temel inanca ve düşünceye dayanmaktadır. İlk insandan beri Allah tarafından verilmiş bulunan hak din, işte bu düzeni ( gerçeğe, sahîh inanca ve insanın yaratılışına uygun düzeni) getirmektedir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: