HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


Kehânet ve Sihir
1. Kehânet
Binlerce yıl öncesinden beri insanlar, herkeste bulunan bilme, öğrenme, anlama âlet ve yetenekleriyle bilnemeyen şeyleri (gaybı) merak etmiş, bunları bilmek istemişlerdir. İşte bu istek ve merak bazı özel yetenekli insanları harekete geçirmiş, çeşitli yolardan gaybı bildiklerini iddia eden bu şahıslara Arapça'da, ortak ve farklı yanlarıyla "kâhin, arrâf, müneccim" denilmiştir. Gaybı bildiğini iddia eden şahıslar bu bilgiye cinler, yıldızlar, hesap, fizyonomi gibi yollardan ulaştıklarını ileri sürmüşlerdir.
Sağlam bir esasa (bilme aracına) dayanmadan zan, hayal, vehim ve bazı gerçek bilgi kırıntılarını birbirine karıştıran, insanların yanılmalarına, sapmalarına, maddî ve manevî olarak zarar görmelerine sebep olan bu kâhinlere gitmeyi, onlara inanmayı Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) yasaklamış, "Kâhine inanan, vahyi inkâr etmiş olur" meâlinde sözler söylemiştir. Yine O'nun yaptığı önemli bir açıklamaya göre mümin olmayan cinler, melekler arasında konuşulan, alınıp verilen (sıradan insanların bilmeleri mümkün olmayan) bazı gayb bilgilerini, gizlice onların bulunduğu bölgeye yaklaşarak kısmen (birkaç kelime, cümle parça olarak) alırlar, o bölgelerin gözcüleri tarafından devamlı kovuldukları için tam bilgi elde edemezler, ancak bu eksik bilgi kırıntılarının birine bin katarak gelip kâhinlere aktarırlar; böylece hem onları hem de onlara inananları saptırırlar (Hem hadîsler, hem de açıklamaları için bak. H. Karaman, Günkük Hayatımızda Helâller Haramlar, s. 114 vd.).
İslâm bilgi kaynaklarına göre gayb, gözle görülmeyen; akıl, duyular vb. beşerî bilgi vâsıtalarıyla bilinemeyen varlıklar, ilişkiler ve oluşlardır. Allah, vahiy, kader, yaratılış, rûh, kıyâmetin zamanı, kabirde olacaklar, yeniden dirilme, toplanma, sırat, terazi, cennet, cehennem... hep gayb âlemine dahildir. Bunlar hakkında bilgi alınabilecek iki kaynak vardır: Vahiy ve ilham. Akıl, ancak bu iki kaynaktan alınacak bilgiler üzerine tefekkür yoluyla açıklamalar getirebilir. Keşif, kalp gözünün açılması, Allah tarafından haber verilmek (tahdîs), sadık rüya gibi çeşitleri veya isimleri bulunan ilham ancak İslâm'a sağlam iman ve onun esaslarını samîmîyetle (ihlâs ile) yaşama sonucu elde edilmiş bulunursa mûteber olur; yine de ilham, objektif, herkes için geçerli, üzerine genel hüküm bina edilebilecek bir bilgi kaynağı değildir, kime gelmiş ise onu ilgilendirir, umumî ve kesin delîllere (vahiy bilgisine) aykırı olmamak şartıyla onu bağlar. Dünyaya, maddeye, insanlar arası veya insanlar ile eşya arası ilişkilere ait olduğu halde yine de normal yollardan, normal (genel, herkeste veya bilimini tahsil eden kimselerde bulunan) bilgi vâsıtalarıyla bilinemeyen şeyler de göreceli olarak gayba dahildir. Meselâ bir kimsenin, biraz sonra kimi göreceğini, onun ne yapacağını, gökte yerde ne olacağını... bilmesi konusu da bir mânâda gaybı bilmek olur. Bu konularda yine geçerli iki bilme yolu vardır: İlham ve bilim. Bunların dışında kalan, cinler, rûhânî varlıklar, yıldızlar, rûhlar, çeşitli fallar vb. yollarla elde edildiği iddia edilen bilgiler güvenilir, tutarlı, şaşmaz, sağlam bilgiler değildir. Bunlar hayale, vehme, yalana, istatistik bilgilere, tahminlere, tecrübeye dayanabilmektedir. Genellikle söylenen sözler yuvarlak, birçok kişi ve duruma uyarlanabilir, atma tutma kabilinden ifadelerdir.
Kur'ân'da yer alan ve gaybın bilgisi ile ilgili bulunan bir âyette Allah teâlâ şöyle buyurmaktadır: " Şüphe yok ki kıyâmetin ne zaman kopacağının bilgisi yalnız Allah katındadır; O, yağmuru indirir, rahimlerde ne olduğunu bilir. Hiçbir kimse yarın (gelecekte) ne kazanacağını (başına ne geleceğini) bilemez, hiçbir kimse nerede öleceğini bilemez. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır (Lukman: 31/34). Bu âyete dayanarak "beş gayb"dan söz edilmiştir. Ancak âyetin ifade ve üslûbuna dikkât edilirse burada geçen beş bilinmezin aynı mâhiyette olmadıkları anlaşılır. 1.Kıyamet günü, 2.insanın gelecekte nelerle karşılaşacağı ve 3.nerede öleceği konularının insan tarafından bilinemeyeceği açık ve kesin olarak ifade edilmiştir. 4.Yağmur hakkında "kimse bilmez" denmemiş, "Allah indirir, yağdırır" buyurulmuştur. 5.Rahimdeki çocuk hakkında da "kimse bilemez" denmemiş, "Allah bilir" denmiştir. Bu üslûp ve ifade farkından çıkan sonuç şöyledir: Bazı konular mutlak gayba dahildir, onları ancak Allah bilir; vahiy veya ilham yoluyla bildirmedikçe kimse bilemez.. Bazı konular ise göreceli olarak gayba dahildir; bunları da Allah bilir, kullar ise ilim tahsil ederek, âlet icat ederek, tecrübe yaparak bilir, bunların bilgisine ulaşabilirler. Nitekim bugün meteoroloji bilim dalı yağmur, kar, rüzgar vb. konularında, tıp da rahimdeki çocuk konusunda bu yollardan bilgiye ulaşmış bulunmaktadır. Ancak bunları da cin, rûh, fal gibi yollardan sağlıklı ve sağlam olarak bilmek mümkün değildir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: