HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


2. Başörtüsü yasağının doğurduğu problemin çözümü:
Bize göre çözüm, başörtüsü yasağı yüzünden zarar gören, zarar görenlerle aynı duygu, düşünce ve değerleri paylaşan, çağımızda geçersiz olan bir zihniyet ve tutum sebebiyle insanların zarar görmelerine, mutsuz olmalarına sebebiyet veren tarafların üzerlerine düşeni yapmaları sonucunda elde edilecektir.
a) Başörtüsü yasağına karşı direnen ve bu direnme sebebiyle zarar gören, görevden atılan veya atılma durumunda olan, öğrenim hakkını kaybeden veya kaybetme durumunda olan kimselerin önünde iki seçenek vardır: Azîmet ve ruhsat.
Azîmet zor, fakat sevaplı, onurlu, normalde olması gereken yolu tutmak, şahsî zararı, genel menfaat için (din özgürlüğünü korumak, hakkı almak için) göğüslemek, gerekirse ve imkânlar müsait ise diplomadan vazgeçmek, başka yollardan bilgi ve eğitim eksiğini gidermek, isteniyorsa yurtdışında okumak, resmî değil ise sivil kesimde iş bulmak, hayatını meşrû şekilde yaşamak ve değerlendirmek.
Ruhsat ise zarûret sebebiyle geçici ve sınırlı olarak yasağın kalkması hükmünden yararlanmaktır. Kadın vücûdunu normal hallerde yabancıya (namahreme) göstermez, ama hasta olursa muayene ve tedâvi için doktora gösterir, hattâ dokundurur. İşte bu, zarûrete dayalı bir ruhsattır. Okumadığı veya çalışmadığı takdirde güç durumda kalacağını veya kalınacağını bilen kızlar ve kadınlar da, geçici olarak ve yalnızca yasak bölgede olmak şartıyla başlarını açarlarsa ruhsat hükmünden yararlanmış olurlar.
b) Ruhsattan yararlananlar, azîmet yolunu seçenler ve kendileri yasak kapsamına girmeseler de, girenlerin dertlerini ve meselelerini paylaşmak durumunda olanlar (yani müslümanlar ve kendileri inanmasalar, inandıkları halde pratikte kusurları olsa bile insan hak ve özgürlükleri için mücadele etmeyi insanlık ödevi bilenler), evet bu üç gurup, başörtüsü yasağının kalkması, haksız ve hukuksuz uygulamaların son bulması, din özgürlüğünün tanınması ve gereğinin yerine getirilmesi için -hukuk ve meşrûiyet içinde kalarak- olanca güçleriyle mücadele edeceklerdir. Bilinmelidir ki, bu üç gurup, milletin kâhir ekseriyetini teşkil etmektedir. Yapılan kamu oyu araştırmaları, halkın yüzde yetmişine yakın bir kısmının başörtüsü yasağına karşı olduğunu ortaya koymuştur. Bu mücadelenin (aslında katılımcı demokrasinin ve genel olarak hak hukuk mücadelesinin) başarıya ulaşmasının ön şartı sivil toplum örgütleri oluşturmaktır ve ortak konularda bütün sivil toplum örgütlerinin işbirliği yapmalarıdır. Başörtüsü yasağı kendi aile fertlerini ilgilendirmese bile, "bütün müminler kardeştir ve bibirinin velîsidir" ilkesi gereğince başörtüsü mağdurlarının yanında yer almayan, yasağın kalkması için elinden gelen gayreti sarfetmeyen müminler sorumludurlar, günah işlemektedirler, zarûret sebebiyle inançlarının gereğini yerine getiremeyenlerin de veballerini yüklenmektedirler.
Sadece İslâm değil, aynı zamanda demokrasi, hukuk, laiklik ve çağdaş uygarlık başörtüsü yasağını koyan ve uygulayanların değil, ona karşı çıkanların yanındadır. Tarafsız ilim adamlarının makâle ve kitaplarında defalarca açıklandığı üzere laiklik, din, inanma, inanmama özgürlüğünü garanti altına almak için vardır. Bu özgürlük, evrensel metinlerde tanımlanmıştır, onun içinde inanmak, inancını yaşamak, yaymak, öğrenmek, öğretmek, örgütlenmek de vardır. Hak ve özgürlükleri kısıtlayan hukukî ve meşrû kıstaslar/gerekçeler içinde anlamsız fobiler, vehimler, uydurma tehlikeler yoktur. Objektif, açık ve yakın tehlikeler vardır. TC. Anayasa Mahkemesinin 10-12-1988 yılında, Y. Ö. Kanununun ek 16. maddesini ( "...Dinî inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü ve türban ile kapatılması serbesttir." diyen maddeyi) iptal ederken yazdığı gerekçe, yasak için bir kanun gibi, uygulama dayanağı olarak kullanılamaz (Anayasa, md. 153). Danıştay'ın kararları Anayasa Mahkemesinin gerekçesine dayandığı için maluldür. Ayrıca bu kararlar, "dinî inanca dayalı mevzûât ile uygulamalar içindir", "dinî inancım budur, bunun için örtünüyorum" diye ilân etmeyen, göğsüne levha asmayan bir öğrencinin niçin örtündüğünü kimse soramaz, sormadan "inancı yüzündendir" diye hükmedemez ve yasağı uygulayamaz; belli bir giyim şahsî zevk, tercih ve moda gereği de olabilir. Dinî gerekçe açıklanmadığı sürece ek 17. madde çok açıktır, buna göre "üniversitelerde kılık kıyâfet serbesttir." Avrupa İnsan Hakları Komisyonu mahkeme değildir, karşı tarafın savunmasını dinleyerek hüküm vermez, ayrıca komisyonun bilgisi eksiktir, ifadelerden Türkiye'de, laik olmayan üniversitelerin de var olduğunu, dileyenlerin buralarda okuyabileceklerini sandıkları anlaşılmaktadır. Komisyon'un, eğitim ve öğretim hakkını kişinin elinden alacak bir karar vermesi mümkün değildir (Daha geniş bilgi için, İ.H.H. Vakfının yayımladığı, Vakur Alperen'in "Başörtüsü Yasağının Hukukî Açıdan Değerlendirilmesi" isimli kitabına bakılabilir).
Demokrasi halk irâdesine dayanır, çoğunluğun değil, azınlığı hattâ bireyin hak ve özgürlüklerini devlete karşı korur. %70 lerin meşrû ve insan hakkı olan talebi, meşrû hiçbir gerekçe yok iken reddedilemez. Azınlığın gücüne dayanılarak reddedilirse o sistemin adı demokrasi olmaz.
Başörtüsü yasağını savunanların hukukî dayanakları yukarıda özetlenmiştir. Bu dayanaklar zayıftır, tutarsızdır, tartışmaya açıktır. Yasağa karşı olanların haklı olmalarına rağmen sonuç alamamalarının sebebi örgütsüzlük, eğitimsizlik, korkaklık, nemelâzımcılık ve gevşekliktir.
c) Demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan hak ve özgürlüklerine, laikliğe (veya din ve vicdan özgürlüğüne) ve çağdaş uygarlığa aykırı olduğu halde inat, taassup, şartlanmışlık, eksik bilgi ve anlamsız korku yüzünden yasağı devam ettirenler, yanlış yolda olduklarını, bu kadar değere ve güce karşı uzun süre direnmenin mümkün olmadığını, ülkemiz ve insanımız daha fazla zarar görmeden bu yanlış yoldan dönmek gerektiğini anlamalıdırlar. Yasaktan yana olanların samîmî kesimi, tarafsız ilim adamlarını ve araştırmaları da dinlemeli, görmeli, yeniden düşünmelidirler; yasağı çıkarları için bir araç olarak kullanan bir avuç insanı da başta onlar yola getirmeli veya oyunlarına âlet olmamalıdırlar.
Pratik olarak en kolay çözüm, Y.Ö.K. nun yasağı kaldırmasıdır. Ek 17. madde açıktır, kılık kıyâfet serbesttir, yasak dîne dayalı mevzûât ile ilgilidir, böyle bir mevzûât yoktur, örtünen ve açılanın hangi gerekçe ile böyle yaptığı da -açıklamadığı, reklâm ve propaganda yapmadığı süraca- kimseyi ilgilendirmez.
Y.Ö.K. u bunu yapmazsa iş meclise düşer. Meclis, kanunla oluyorsa bununla, olmuyorsa Anayasa'nın ilgili maddesine, "kılık kıyâfetin laikliğe aykırı olarak yorumlanamayacağına" dair bir fıkra ekleyerek bu meseleyi çözebilir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: