HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


Pencere sigortacılığı ve katılım bankacılığı olmaz

Mevcut faizci bankalar “gelin biz de size katılım bankalarının yaptığı işlemleri yapalım” diyorlarmış. Bu hem aldatmacadır hem de sakıncalıdır.

Aldatmacadır; çünkü faizci bankalar faizle kredi verirler; ticaret yapmazlar, ortaklık yapmazlar.

Sakıncalıdır; çünkü faizi haram bilen Müslümanların hassasiyetlerini aşındırırlar, haram iş yapan binalarına girip çıkmalarına, yüz göz olmalarına, sebep olurlar. Müslüman, haram işleyen bir kimsenin yüzüne gülmez.

Bir de “pencere tekâfül sigortacılığı” çıktı.

Neymiş?

Mevcut kanuna göre primli, ticari, bizim sistemimize aykırı sigortacılık yapan kurumların bir kanunu vardır; bu kanuna göre sigortacı şirket, topladığı primlerin sahibi (maliki) olur, bu primlerle bunu ödeyen sigortalının bir alakası kalmaz. Buna karşılık olarak sigortacı, sigortalının belli risklerini karşılamayı yüklenir. Topladığı parayı istediği gibi kullanır, bu paradan para kazanır ve kazancı kendinin olur. Ayrıca kendi riskini azaltmak için yine onun gibi çalışan reasürans şirketlerine sigortalılarını sigorta ettirir.

Bizim İslâmî (tekâfül, üyelik) sigorta sistemimize göre bu işi yürüten şirket, vakıf, kooperatif yalnızca yöneticidir; fonun (toplanan paranın) sahipleri sigortalılardır, mesela şirket bir hizmet şirketidir, sigortalıların malik oldukları fonu, onların belirledikleri (veya özel mevzûâtın belirlediği diyelim) kurallara ve şartlara göre vekâleten yönetir ve yönetim ücreti alır. Sigortalılar fona para yatırırken bunu “karşılıklı bağış” kuralına göre yaparlar; yani “her birimizin zararını karşılıklı bağışlarla ödeyelim” demiş olurlar. Yatırılan paralar yatıranların namına kayıtlıdır. Ödemelerden artan para, eğer fon kâr getiren işlerde kullanılmış ve kâr etmiş ise bu kâr, hisselerine göre fonun sahiplerine (sigortalılara) aittir. Eğer ödemelere fondaki para yetmez ise üyelerden –karz-ı hasen; yani faizsiz- ödünç alınır. Reasürans (re-sigorta) da yine bu esasa göre çalışan şirketlerle yapılır; fonun yetmemesi sakıncasına bir tedbir de bu yoldan alınmış olur.

Türkiye'de “biz tekâfül sigortacılığı yapıyoruz” diyenlere soruyorum:

Sizin için yeni bir kanun mu çıktı?

Topladığınız paraların sahipleri mevzuata göre kim?

Poliçenize tekâfül esasına göre düzenlenmiştir diye yazıyor musunuz?

Siz hizmet (vekâleten yönetim) şirketi misiniz, sigorta kanununa tabi toplanana sahip olan ve riski telâfîyi üstlenen şirket misiniz?

Reasüransınızı hangi şirketlerle yapıyorsunuz?..

Eğer bu sorulara, İslâmî sisteme uygun cevaplar veriyorsanız tekâfül sigorta şirketisiniz demektir; bu takdirde sizin binanız da pencereniz de ötekilerden bağımsız olacaktır; yani pencere mencere yok, ya kooperatifler kanununa göre kurulmuş üyelik sigortacılığı olacak veya mevzûâtı çıkarılıp yukarıda açıklanan esaslara göre çalışan sigorta hizmet/vekâlet şirketleri veya vakıfları kurulacak.

Dünkü yazımda böyle bir kanunu beklediğimizi ifade etmiştim.

Not: Sevgili İsmail Kılıçarslan'ın gazetemizde dün çıkan Kutlu Doğum Haftası ile ilgili yazısının(*) altına imzamı atıyorum, kendisini tebrik ediyor, bu güzel yazılarına devam edebilmesi için sağlık, afiyet ve huzur dolu bir ömür diliyorum.
İyi ki varsın ve iyi ki öfkelenmişsin!

26.05.2017


BU MAKALENİN SESLİ VİDEOSU VARDIR:



VİDEO DIŞ BAĞLANTISI İÇİN BURAYA DOKUNABİLİRSİNİZ.

------------------
* Editörün dipnotu: İsmail Kılıçarslan'ın bahsedilen yazısı aşağıdadır:

"Kutlu Doğum Haftası’nın bilinen tarihi"
İsmail Kılıçarslan / 25.Mayıs.2017 / Yeni Şafak Gazetesi

Nihat Sami Banarlı, genç bir hocayken evinin penceresinin önüne koyduğu daktiloda bir şeyler yazmaktadır. Dışarıdan gelen seslere kulak kabartıp pencereden hayatı izler. Evinin karşısındaki bahçede bir grup insan piknik yapmaktadır. Annelerin kız çocuklarına seslenişleri dikkatini çeker hocanın: 'Songül, İlkgül, Nurgül, Gülnur, Aygül…' Merak edip aşağı iner. Memleketlerini sorar piknikçilerin. Ankara, Çankırı, Yozgat, Kastamonu… 'Anladım' der, 'sizlerin memleketlerinizde hiç gül yetişmediği için kızlarınıza hep güllü isimler seçmişsiniz.' Yaşlı bir kadın itiraz eder buna: 'Yanlışın var evladım. Gül, Peygamberimiz'dir. Biz O'nu yad etmek için kızlarımıza bol bol böyle isimler koyarız.'

Sene 1989. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bir odasında, Şeyhül Muharririn Ahmet Kabaklı hocanın naklettiği bu hikâyeden sonra Kutlu Doğum Haftası'nın sembolü ittifakla gül olarak belirlenir.

Diyanet, ilahiyat ve edebiyat camiasının seçkin isimleri vardır toplantıda… Hüseyin Atay hocadan Süleyman Hayri Bolay hocaya, o zamanlar gencecik bir asistan olan Mehmet Görmez hocadan dönemin diyanet işleri başkanı Mustafa Said Yazıcıoğlu'na kadar.

Toplantının tek gündemi vardır: Diyanet teşkilatının camilerin dışında da 'din hizmeti' yapmasını sağlayacak şekilde bir Efendimiz(sav)'i anma ve anlama haftası düzenlemesi. Bir haftaya yayılacak etkinliklerle, salon toplantılarıyla O'nu anmaya ve anlamaya çalışmak. 'Camilerin dışına da açılma' meselesi o dönem Diyanet İşleri Başkanlığı için çok ama çok önemlidir.

İlgili haftanın isminin ne olacağı uzun süre tartışılır. Mehmet Görmez hocanın oyu 'Siret-i Nebi Haftası' isminden yana olur ancak 'Kutlu Doğum Haftası' ismi daha çok kabul görür.

1989'dan 1994'e kadar Kutlu Doğum Haftası, Mevlid Kandilinin olduğu günü de içine alacak şekilde hem yurt içinde hem de yurt dışında coşkulu programlara sahne olur. Yani hafta, hicri takvime göre düzenlenir. Bilhassa yurt dışında yaşayan gurbetçilerimiz bu etkinliklere büyük ilgi gösterirler. Ayrıca Türkiye'deki okullarda büyük bir ilgiyle karşılanır programlar.

Diyanet'in 'cami dışında da dini hayata katkı sunması' projesi büyük bir başarıyla hayata geçmiş olur böylelikle.

Alternatif bir FETÖ projesi: Ebedi Risalet Sempozyumu

1989 yılından itibaren Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Kutlu Doğum Haftası kapsamında yakaladığı eşsiz başarı, birilerini rahatsız eder. Kimi mi? Öncelikle elbette FETÖ'yü. 1991'de Suat Yıldırım isimli FETÖ'cü teröristin girişimleriyle Kutlu Doğum Haftası'na alternatif olacak şekilde 'Ebedi Risalet Sempozyumu' düzenlenmeye başlar.

1994: Miladi takvime geçiş

1993 yılının sonbaharında, 1989 yılında yapılan toplantının yapıldığı odadayız yine. Ana gündemi Kutlu Doğum Haftası olan bu toplantıda yine Diyanet, ilahiyat ve edebiyat camiasının tanınan isimleri vardır. Görmez hoca o esnada yüksek lisansını bitirmiş, doktorasını çalışan parlak bir akademisyendir ve toplantıdadır.

Toplantıda çok ciddi bir sıkıntıdan bahsedilir. 1993 yılının Mevlid Kandili 29 Ağustos gününe denk gelmiştir. Dolayısıyla Kutlu Doğum haftası ilk kez son derece sönük geçmiştir. Özellikle yurt dışında yaşayan gurbetçilerimizin tamamına yakını Türkiye'de izinde olunca ve tabii okullarda eğitim öğretim olmayınca etkinlikler boş salonlara yapılmıştır.

'Yurt dışı meselesini niçin bu kadar vurguluyorsun' diye soranlar hemen tanıdıkları bir gurbetçiye müracaat ederek adeta bir 'şölen'e dönüşen bu haftanın etkilerini sorabilirler. Gurbetçilerimiz için bu etkinlikler bir çeşit 'asimilasyona direniş günleri' olarak görülmüştür.

Şöyle bir çözüm önerisi bulunur: Haftayı, miladi takvime göre Efendimiz(sav)'in doğduğu gün olan 20 Nisan günü başlayacak ve 27 Nisan'da bitirecek şekilde düzenlemek.

Toplantıda büyük tartışmalar çıkar. Artısı eksisi çokça konuşulduktan sonra 'miladi takvime göre yapalım' önerisini getiren kanadın teklifi 'oybirliğiyle' kabul edilir. Bu kabulde ana saik, her ne sebeple olursa olsun Efendimiz(sav)'in ve 'O'nun güzel ahlakının geniş kitlelere ulaşmasını sağlamaktır.

28 Şubat'ın karanlığı

28 Şubat sürecinde dönemin apoletli zibidileri ve onların emir eri mesabesindeki güdümlü medya leş bir kampanya başlatır: Kutlu Doğum Haftası, 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın etkisini kırmak için düzenlenen bir etkinliktir.

Diyanet her ne kadar bunun böyle olmadığını anlatamaya çalışsa da 'bunlara dert anlatmaktansa çalıyı dolanırız daha iyi' diyerek 20 Nisan günü başlayan haftayı 20 Nisan günü bitecek şekilde değiştirmek zorunda kalır.

28 Şubat sürecinde bu ülkenin dindar insanlarına yapılan muamelenin aynısına maruz kalır hem Diyanet İşleri Başkanlığı hem de Kutlu Doğum Haftası. Cehaletle, kabalıkla, aşağılık yöntemlerle saldırırlar Müslümanların üzerine.

Tabii 28 Şubat sürecinde Diyanet'e bir çeşit kayyum atanan ve yapılan her işe burnunu sokan bir muvazzaf albayın verdiği ilk emirlerden biri 'Kutlu Doğum Haftası yapılmayacak' emri olur. Bu albayın kim olduğunu, kimlere yakın durduğunu küçük bir araştırmayla öğrenebilirsiniz.

Böylelikle Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri birkaç yıl kesintiye uğramış olur.

2003 ve sonrası: Yeniden coşku dönemi

Değişen Türkiye'de 2003 yılından itibaren Kutlu Doğum Haftası yeniden büyük bir coşkuyla, büyük bir katılımla kutlanmaya başlar. O yıl Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olarak çalışmaya başlayan Mehmet Görmez, ilk toplantısına katıldığı bu haftanın ihyası için yoğun gayretler sarf eder. Böylelikle Kutlu Doğum Haftası'nda yapılan etkinlikler yüzlü rakamlardan binli rakamlara, dağıtılan siyer kitapları on binli rakamlardan yüz binli rakamlara doğru yükselişe geçer.

2007 Muhtırası ve ötesi

27 Nisan 2007 Muhtırası'nın metnini hatırlayanınız var mı? Genelkurmay Başkanlığı'nın resmi sitesinde yayınlanarak doğrudan AK Parti hükümetini hedef alan bu muhtırada verilen örneklerin tamamı Kutlu Doğum Haftası'nda düzenlenen etkinliklerle ilgilidir. Metinde 28 Şubat sürecinde ortaya atılan yaveye atıfla bu etkinliklerin milli bayramlarımızı unutturmak için ihdas edildiği ileri sürülmekte, sonunda da 'gereğini yaparız' zart zurtuyla hükümet tehdit edilmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaleme aldığı ve 29 Nisan 2007 gününde yayınlanan 'karşı bildiri'yi Mehmet Görmez hoca kaleme almıştır. Dönemin bakanları Cemil Çiçek ve Mehmet Aydın, Diyanet'in yayınladığı bu bildiriden ziyadesiyle memnun olduklarını kamuoyuna ilan etmişlerdir.

2007 süreci sonrasında açılan AK Parti kapatma davasının ana başlıklarından biri de yine Kutlu Doğum Haftası'dır. Hatta Diyanet, kapatma davası iddianamesinin kendileriyle ilgili bölümü için savunma notları hazırlamıştır. O günlerin Cumhuriyet Gazetesi'ni biraz karıştırırsanız 'AK Parti'nin savunması Diyanet'ten' manşetiyle karşılaşabilirsiniz.

Peki ya şimdi?

Bu satırların yazarı olarak uzunca bir süre 'Kutlu Doğum Haftası'nın miladi takvime göre düzenlenmesine karşı çıkmıştım. Bundan iki sene önce bir basın toplantısında Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'e de bu hususu sormuştum.

Görmez Hoca tane tane anlatmıştı bu konudaki görüşlerini. Demişti ki 'asıl olan Efendimiz(sav)'in güzel ahlakını, O'nun örnekliğini topluma anlatmaktır. Bu hafta ibadete yönelik bir hafta olmadığı için Nisan'da yapılmasıyla Mayıs ya da Ekim'de yapılması arasında bir fark yoktur. Niyet, bir çığır açarak insanımıza Peygamberimiz'i anlatmaktır.'

Doğrusu, bu meseleye itiraz hakkımı bir miktar saklı tutuyordum hala. Bence bu haftanın Ekim ya da Mart gibi bir haftada tertibi daha isabetli olacaktır. Hatta Mevlid kandilleri yaz mevsimine gelmediği sürece kandil gününün olduğu haftayı aynı zamanda Kutlu Doğum Haftası olarak değerlendirmek en güzeli olacaktır. Daha doğrusu olurdu. Niçin 'olurdu' diyorum? Anlatayım.

Değil mi ki Kutlu Doğum Haftası'na 'FETÖ projesi' diyen bir takım paralel diyanetçikler bu mevzuda ileri geri konuşmaktadırlar. Değil mi ki 17-25 Aralık sürecinden 4 ay sonra STV'ye canlı yayına, 6 ay sonra FETÖ okullarına konferansa giden bazı madrabazlar Mehmet Görmez Hoca'yı istifaya davet etmektedir, huzurlarınızda ilan ediyorum. Kutlu Doğum Haftası mutlak surette 13-20 Nisan tarihleri arasında düzenlenmelidir. Bu yıl 30 bin (yanlış okumadınız, otuz bin) olan yurt içi/yurt dışı etkinlik sayısı gelecek yıl 60 bine çıkarılmalıdır. Bu yıl ücretsiz olarak dağıtılan 5 milyon adet siyer kitabı gelecek yıl 10 milyon adete, 15 milyon adete çıkarılmalıdır.

Kime yazıldığı belli olmayan, paralel çetenin eline nasıl geçtiği çok karışık bir ithaf yüzünden adamlığına, Müminliğine, kalbinin Müslümanlar için attığına şahit olduğumuz, gelmiş geçmiş Diyanet İşleri Başkanları arasında 'yüz akımız' olarak tanımladığımız Görmez Hoca'yı hedef tahtası haline getirmek isteyenler bilsin ki hoca yalnız değildir.

O gece Ankara sokaklarında bir takım karanlık adamlarla köşe kapmaca oynayarak 120 bin imam ve müezzine ulaşıp 'hemen salalara başlayın' diyen, FETÖ'yü 'asrın fitnesi' olarak tanımlayan bu 15 Temmuz kahramanını üzmeye kimsenin hakkı da yoktur haddi de.

Niçin bu denli öfkeliyim peki? Siz de benim gibi geçen yıl yapılan yurtdışı koordinasyon toplantısında Diyanet'in temsilcilik açmadığı Afrika ülkesi kalmadığını, Haiti'de açılan okulda okuyan yavruların mutluluğunu, Tanzanya'da açılan konteyner mescitlerin güzelliğini gözyaşları içerisinde öğrenmiş olsaydınız, bu güzel Mümin'e atılmaya çalışılan iftirayı, çekilmeye çalışılan operasyonu ancak öfkeyle karşılardınız.

Bu operasyonun amacı nettir: Mehmet Görmez'in şahsında Türkiye'ye, Diyanet'in yaptığı hizmetlere, açtığı çığıra 'dur' demek. Bilhassa Avrupa'da hala etkili olmaya çalışan FETÖ'nün karşısına dikilen Diyanet İşleri Başkanlığı'nı yıpratmak, durdurmak, işlevsiz hale getirmek kimin ekmeğine yağ sürecektir varın hayal edin.

Şurasını sakın gözden kaçırmayın. Kutlu Doğum Haftası meselesinde geçmişte FETÖ'nün yayın organı Zaman Gazetesi'nin yaptığı haberlerin diline bakmak, bilhassa Mehmet Görmez Hoca başkan olduktan sonra bu meselede yaşanan 'haber dili değişimi'ni takip etmek FETÖ'nün bu işten ne denli rahatsız olduğunu ortaya koymaya yetecektir.

Öfkemiz bu zamanda işe yaramayacaksa vallahi bir daha hiçbir işe yaramayacak.

İsmail Kılıçarslan / 25.Mayıs.2017 / Yeni Şafak Gazetesi



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: