HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


İslam Ticaret Hukuku Kongresi (3)

(Önceki makalenin devamı:) "Altın hesabı ve vadeli altın işlemleri"

Altın alım satımı bir sarf akdi olup karşılıklı bedellerin akit meclisinde kabzı aranır. Taraflardan birinin ödemeyi ertelemesi, nesie ribasına yol açtığı için işlemi fasid kılar.

Kredi kartıyla vadeli/taksitle yapılacak altın alışverişinin caiz olmadığı konusunda görüş birliği oluşmuştur. Banka kartıyla peşin olarak altın alımı konusunda ise kurulumuzda iki farklı görüş ortaya çıkmıştır. İlkine göre; sarf akdinde aranan kabz şartı, hakikî/fiilî kabz olduğundan bedellerden birinin banka hesabındaki varlığı (kaydî para) kabz işlevi görmez. Dolayısıyla bu tür bir işlem caiz görülemez. Çoğunluğun benimsediği görüşe göre ise, hükmî kabz, hakiki kabz hükmünde olduğundan, kişinin kredi kartıyla değil de banka kartıyla hesabındaki parayla peşin altın veya döviz satın alması caizdir. Nitekim Uluslararası Fıkıh Konseyi'nin "Müşterinin hesabı ile ilgili kayıtlar hükmi kabz sayılır" kararı bu yöndedir. Müşteri, banka cari hesabındaki parayla peşin altın alım satımı yapabilir."

Fıkıh kitaplarında altın ve gümüşün yaratılıştan semen (mal değil, bedel, ödeme aracı, para) olduğu açık ve kesin olarak ifade edilmektedir. Bu ifadenin bir nassa değil, kadim fukahanın yaşadıkları çağlarda mevcut örf ve âdete bağlı olduğu açıktır. Altın ile gümüş arasındaki değer oranı da "bir miskal(4.25 gr.) altın eşittir on dirhem (32 gr.) gümüş" olarak kabul edilmiştir.

Halbuki günümüzde bu semen olma niteliği ve değer oranı büyük ölçüde değişmiş, gümüşün gramı yaklaşık 1.5 lira, altının gramı ise 100 TL olmuştur. Gümüş genel olarak ödeme aracı (para) olmaktan çıkmış, mal/meta olarak kabul edilmiştir. Altının bu özelliğini koruyup korumadığı ise tartışma konusudur.

Heyet gümüşe hiç temas etmemiş, altını ise basılı olsun olmasın nakit (semen, yaratılıştan para) olarak kabul etmiş, altını altın veya para ile değişmenin hükmünü de bu anlayışa bina eylemiştir.

Günümüz fıkıh alimlerinin çoğunluğu altını yaratılıştan nakit olarak kabul ettiklerinden heyetin bu konudaki hükmü isabetlidir.

Altını altın ile veya para ile alıp satmada (sarf işleminde) peşinlik şartı ittifakla kabul edilmiştir. Ancak günümüzde nasıl bazı işlemlerde "hükmî kabz"a; yani teslim almaya itibar edilmiş ise kart ile yapılan alım satımda da bedelin, satıcının hesabına geçmesi kabız sayılmalıdır. Hesaba geçmiş paranın fiilen bir süre geç teslim alınması peşin şartına aykırı sayılmamalıdır.

İleride zekat konusuna temas edeceğiz, ama yeri gelmiş iken üzerinde düşünülsün diye şu hususu hatırlatmadan geçmeyeceğim: Fıkıh kitaplarına göre 200 dirhem (640 gr.) gümüşe veya bu kadar ticari mala sahip olan da zengin sayılıyor, kurban kesmesi, zekat vermesi, zekat almaması... gerekiyor, 20 miskal (85 gr.) altına sahip olan da zengin (nisaba malik) sayılıyor. Halbuki bu miktarlar günümüzde gümüşten yaklaşık bin, altından ise 8500 TL. eder. Bugün fıkıhçılar bin lirayı nisap saymıyorlarsa önemli bir değişime imza atmış (daha doğrusu değişimi kabullenmiş) oluyorlar.

Şu halde hem zekat nisabını hem de gümüş ve altının yaratılıştan semen olması konusunu yeniden düşünmemiz ve doğru anlamamız gerekiyor.

25.10.2015



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: