HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


Ne dedi, niçin dedi?

Başbakanımızın Mısır ziyareti öncesinde DREAM TV ile yaptığı bir mülakatta söylediği sözler sağa sola çekilerek büyük gürültü koparıldı. Sanki o, daha önce söylemediği bir şeyi söylüyor veya Müslüman Arab ülkelerinin halkına bir teklif/tavsiye götürüyor, bir hareket başlatıyordu! Konu üzerinde yazıp çizenlerin çoğu konuşmanın nerede, nasıl ve niçin yapıldığı üzerinde durmadılar. Konuşmayı, "Başbakan veya filan parti, filan devletin taşeronu olarak İslam ülkelerine ılımlı İslam veya laiklik ihrac ediyor" şeklinde yorumlayan "İslamcı" yazarlar yanında, "Başbakan kesin olarak laikliğe karar vermiş, artık İslami düzen tehlikesi ortadan kalktı, endişeye mahal kalmadı, yaşasın..!" diyerek zil takıp oynayanlar da oldu.

Bir kere bu konuşma bir tv mülakatı. Resmi görüşmelerde veya meydan konuşmalarında söylenmiş bir söz değil.

Başbakan Türkiye tecrübesini anlatıyor ve bu anlatım da yeni değil.

Ayrıca sözün asıl hedefi "Türkiye'nin rehberliğinde İslam dünyasının derlenip toparlanması, kendi değerlerine sahip çıkması" hareketine çelme takmak isteyen yabancılar ve yabancılaşmışladır.

Konuşmanın bütününe, sözün altına, üstüne, bağlamına bakıldığında anlaşılan şudur:

a)İslam ülkeleri Müslümanlığından vazgeçmesin.

b)İslam ülkelerinde Müslümanlar olduğu gibi gayr-i müslimler ve laikler de yaşıyor. Oluşturulacak yeni rejimler bütün inanç sahiplerinin hak ve özgürlüklerini garanti altına almalıdır.

c)Türkiye laik bir ülkedir, biz müslümanız ama bu ülkenin yönetiminde bulunabiliyoruz, diğer inanç sahiplerine de eşit mesafede durmaya çalışıyoruz.

d)Halkının çoğu Müslüman olan bu ülkelerde farklı inanç sahiplerinin birbirine düşmesi, mesela Irak'ta olduğu gibi guruplar arası savaşın yaşanması tehlikesi olursa (ki, bundan endişe edenler az değildir) belli bir islamî gurubun anlayışına göre "İslami devlet" hedefinde ısrar etmek yerine "herkesin inancını garanti altına alan, farklı inanç sahiplerine eşit davranan" anlamında bir laiklik sürecinde uzlaşma olabilirse bu süreç denenmeli, iç savaşa ve elde edilen demokrasi imkanının heba edilmesine meydan verilmemelidir.

Ve bütün bunlar bir şahsi düşüncenin bir tv mülakatında ifade edilmiş olmasından ibarettir.

Benim bu okumayı yaptığım mülakat metninin ilgili bölümü şudur:


"...Biz bu süreçleri Türkiye'de aynen yaşadık. Tabii bu kavramların tartışılmasından sonra, bu kavramlar kargaşasını, eleye, eleye, eleye, artık bir yere geldik. Her şeyden önce laiklik kavramının bir matematik kavram olmadığını görürüz. Matematikte iki kere iki dörttür. Ama sosyal kavramlara geldiğimiz zaman, tanımlara geldiğimiz zaman, bunun değişik olduğunu görürüz. Şimdi laikliğin anglosakson toplumlarda farklı tanımlandığını görürüz. Avrupa'ya geldiğimizde farklı tanımlandığını görürüz. Hatta hatta Türkiye'de de bunu farklı tanımlama gayreti içerisinde olanlar vardır. Ve bunun da bedeli bu ülkede çok ağır ödenmiştir aslında... Kişiler laik olmaz. Devlet laik olur. Kişiler, dindardır, din karşıtıdır, farklı dindendir. Olabilir. Şimdi, Mısır'da Müslüman var ama Müslümanların dışında Kıptiler de var, değil mi? Farklı dinlerden olanlar, hatta az da olsa Museviler de var. Türkiye'de de yüzde 99'a yakın Müslüman var. Ama bunun yanında Hristiyan da var, Musevi de var, çok farklı yine dinlerde az da olsa Türkiye'de de var. Fakat bunlara karşı devlet olarak biz eşit mesafedeyiz. Müslüman, kendi inancını yaşayabilmeli; Hristiyan kendi inancını yaşayabilmeli; Musevi yaşayabilmeli ve onların inançlarını yaşayabilmek bizim güvencemiz altında olmalıdır. Bunu kendi medeniyetimize baktığımızda zaten görürüz. İslam tarihinde de bunun çok açık, net örneklerini görmek mümkündür. Mısır bu geçiş döneminde ve sonrasında inanıyorum ki bu değerlendirmesini en güzel şekilde yapmak suretiyle özellikle demokrasi noktasındaki bu geçişte şunu görecektir. Yani laik bir devlet yapısı, dinsizliği değil, herkesin dinini inandığı gibi yaşamasının teminatıdır. Böyle görecek. Böyle görmesi lazım. Bundan hiç endişe etmesin. Ve Anayasayı hazırlayacak olanlar da bunu orada teminat altına alması lazım. Demesi lazım ki devlet tüm inanç gruplarının inancını teminat altına alır. Hepsine eşit mesafededir. Asla sizi dininizi yaşamaktan alı koymayacaktır. Bunu böyle söylemesi lazım. Ve bu bu şekilde başlar, bu şekilde devam ederse o toplum huzur bulacaktır. Müslümanıyla, Kıptisiyle, hepsi. Hatta hatta daha ileri gidiyorum. Dinsizin bile, ateistin bile, inancına devlet saygı duyacaktır. Onu da güvence altına alacaktır. Laik devlet budur. Ama kişi laik olmaz. Tayyip Erdoğan, laik değildir. Tayyip Erdoğan bir Müslümandır. Ama Tayyip Erdoğan laik bir devletin başbakanıdır ve bunun gereğini de dört dörtlük yapmanın gayreti içindedir..."

25 Eylül 2011 Pazar



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: