HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


Orucun ve namazın vakitleri

İslam dünyasında ve bu arada ülkemizde yıllardır Ramazan, bayramlar ve günlük orucun başladığı vakit konusu tartışılıyor. Son günlerde "sahurun hangi saatte (hangi takvime göre) sona ereceği konusunda farklı açıklamalar yapıldığı, Diyanet takvimine göre orucun başladığı saati 45 dakika daha uzatanların bulunduğu ortaya çıktığı için bu konudaki sorular yoğunlaştı.

Son tartışmalarda meselenin özünü "vakit tespitinde kullanılan yöntem" oluşturuyor. Astronomların hesapla yaptıkları tespit mi, yoksa gözlemcilerin bulguları mı esas alınacaktır?

Şu anda fazla gündeme gelmemekle beraber bir tartışma konusu da ibadet vakitlerini belirlemede kullanılan "güneşin doğması, batması, karanlık, aydınlık, şafak" gibi alametlerin ya uzun zaman bulunmadığı veya bulunsa da insanların hem ibadetlerini yapmaları hem de günlük hayatlarını, işlerini normal olarak yürütmeleri bakımından güçlüklerin ortaya çıktığı bölgelerde uygulamanın nasıl olacağı meselesidir. Biz bu meseleyi bu yazıda ele almayacağız.

Değişik açıklamalarda temel iddia şudur: Astronomların hesapla ortaya koydukları saat ve dakikada mesela fecir (tan yerinin yeterince ağarması) oluşmuyor, bu sebeple mesela sabah namazının vakti girmemiş ve orucun da başlama vakti gelmemiş oluyor.

Hesaplamanın yanında gözlemi kullanma tedbiri yıllarca önce gündeme gelmiş ve gerek ülkemizde ve gerekse mesela Arabistan'ın yüksek dağlarının üstünde gözlemler yapılmıştı. O zaman hesap ile gözlemin örtüştüğü söyleniyordu, şimdi ise örtüşmediği söyleniyor.

Bu konuda bana gelen şikayetler ve sorular yoğunlaşınca bir iki yıl önce Din İşleri Yüksek Kurulu başkanı ile temasa geçmiş, bu konuda bir toplantı yapılmasını, tarafların konuşmalarının ve tartışmalarının sağlanmasını rica etmiştim. Yeni Diyanet İşleri Başkanımıza da aynı konuyu ilettim, ilk fırsatta bunu yapacaklarını ifade buyurdular. İnşaallah bu toplantı yapılacak, ya konu tek bir çözüme bağlanacak veya taraflar birbirini anlayacaklar, farklı görüşler devam ederse herkes kendi görüşü ile amel edecektir ki, bu da meşrudur.

Bu sonucu elde edinceye kadar benim müminlere tavsiyem şudur:

"Diyanet takviminde yazılan saatte oruç başlamıyor, sabah namazının da vakti girmiyor" diyenler de yorum yapıyorlar, "giriyor" diyenler de yorum yapıyorlar. Deliller apaçık ve kesin olsaydı ihtilaf olmazdı. Eğer bir konuda ihtimal varsa, istidlal zayıflar. Bir Müslüman, Ramazan ayı boyunca Diyanet takvimini uyguladığında -diğer iddiaya göre- orucu sakatlanmaz; yalnızca oruca biraz erken başlamış olur. Ama Diyanet takvimi doğru ise oruca bundan 45 dakika sonra başlayanın orucu olmaz. Namaz konusunda ise tersi bir durum vardır; birinde vakit girmeden namaz kılınmış olur ki, bu da caiz olmaz. Şu halde tartışma yapılıp bir sonuç alınıncaya kadar oruca başlamada Diyanet takvimine uyulmalı, sabah namazını kılmak için ise "takvimdeki imsak saatine" göre bir süre daha (bence 20 dakika) beklemelidir. Camilerde bu bekleme zaten gerçekleşiyor. Evlerde ise müminler bu değerli vakti zikir, tefekkür, Kur'an ve nafile namazla değerlendirebilirler.

12 Ağustos 2011 Cuma



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: