HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


İslam ve İctihad

Birisi çıkar da "dinin iman, ibadet ve ahlak kısımlarında ictihad olmaz, diğer alanlarda ise yeni birkaç meselede fetvaya ihtiyaç duyulabilir, ama ictihad gerekmez" derse, "Deve nerem eğri demiş, neren doğru ki demişler" meseline örnek teşkil eder.

Fıkıh Usulü ilminde tarif edilen ictihad "ibadetler ve ahlak" da dahil olmak üzere amelî (yapıp etmekle ilgili) bütün alanları kaplar. İtikad konularında ise yine ictihad benzeri bir faaliyet vardır, ama onun adına "nazar, tefekkür, istidlal" denmiştir.

Akaid (inanç, iman) konularında ictihad benzeri bir faaliyet olmasaydı, bütün inanç meseleleri kesin delile dayansaydı mesela iki büyük Sünnî mezheb olan Mâtürîdiyye ile Eş'ariyye arasında elliden fazla önemli konuda ihtilaf (görüş, anlayış, yorum) farkı olmazdı.

İctihad ile "ibadet, ahlak ve muâmelât" konularında da -dinde olmayan bir hüküm- icad edilemez; dinde var olan, ama açık olmayan, daha önce ifade edilmemiş olan bir hüküm keşfedilir, açıklığa kavuşturulur. İbadetlerde ictihad ile arttırma ve eksiltme yapılamaz, ama sayısı ve mahiyeti belli ibadetlerin doğru tespiti, şartları, rükünleri, manileri, bozucu sebepleri... gibi konularda ictihad yapılır; işte bu sebepledir ki, ibadetler alanında da müctehidlerin sayısız ihtilafları, farklı tespit ve değerlendirmeleri, yorumları vardır.

Hukuk, siyaset, ekonomi, cemiyet düzeni, kurumlar ve ilişkiler alanına gelince özellikle endüstri inkılabından sonra burada büyük değişiklikler ve yenilikler ortaya çıkmış, binlerce konunun çözümü için ictihad kaçınılmaz olmuştur.

Bugün akademik çalışmalar ile İslam dünyasının sayılı alimlerinin fetvaları taklide, taklid yoluyla fetvaya değil, ictihada dayanmaktadır.

Din hayatının, dindarlığın birçok alanda ictihadsız olamayacağı için ictihadın zorunlu olması bir gerçek olmakla beraber böyle olmasaydı bile ümmetin, yeterince müctehid yetiştirmesi farz idi. Eğer ümmet gerekli tedbirleri alarak yeterince müctehid yetiştirmez ve belli bir zaman ve coğrafya müctehidsiz kalırsa bundan sorumlu (günahkâr) olurlar. İslam'da sıradan insanların bile "deliline bakmadan yalnızca hükmü bir bilenden öğrenmesi" manasında taklid zaruret (başka çarenin bulunmaması) sebebiyledir. İmkan bulunduğu zaman ve ölçüde herkes dinini, bir alimin yardımıyla da olsa "Kur'an ve Sünnetten delili" ile birlikte öğrenecektir. Böyle bilme yöntemine ise taklid değil, ittibâ denir.

Her Müslüman önce dinini asıl kaynaklarından öğrenecektir (farz olan budur ve bu öğrenme şekline ictihad denir), buna imkanı yoksa delili ile bir alimden öğrenecektir (ittiba), buna da imkan bulamazsa, neye dayandığını sormadan, aramadan yalnızca "şu haramdır, bu helaldir, şu farzdır..." gibi hükümleri bir alimdem öğrenecektir. Bu sonuncusu zarureten caiz görülmüştür, zaruret (imkansızlık) bulunmadığı halde böyle yapılırsa dini vazife ihmal edilmiş olur.

23.05.2010



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: