HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


Vatansever bir öğretmenin feryadı

Ülkeler enerji için birbiriyle savaşırken biz yıllarca rüzgarı ve suyu boşa verdik. Bunların değerini yeni yeni anlamaya başladık. Bir Müslüman için farz-ı kifayeden emekli olmak mümkün değil iken biz modaya uyup emekli olduk, kahve köşelerinde pinekledik, evde eşlere yük olduk. Farzı- kifaye, birileri tarafından karşılanması gereken kamu ihtiyaçlarıdır. İçinde yaşadığımız dünyanın ve daha önce de ülkenin mahallenin, yerleşim yerinin, ülkenin ihtiyaçları varsa, bunların bir kısmı karşılanmamış duruyorsa, herhangi bir kimse de bu ihtiyaçlara el atma ve karınca kararınca karşılama imkanına sahipse -bunu yapmadığı takdirde- Allah kendisine soracak, savunması yoksa kusurunun karşılığını görecektir. Bu şuur hakim olsa hiçbir Müslüman, kendisi ve ailesi için gerekenleri yaptıktan sonra geriye kalan vaktini ve imkanını boşa geçiremez.

Neler yapabilir?

Bu sorunun cevabı bir kitap tutacak kadar uzundur, üstelik kolaydır. Burada bir okuyucunun bana yazdığı uzun mektubundan parçalar alarak güzel bir örnek sunmakla yetineceğim.

Rahim Demirbaş emekli matematik öğretmeni Konya Ereğli'sinin Beyören Köyü'nde 1940'ta doğmuş, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'ndan mezun olduktan sonra yurdumuzun çeşitli bölgelerinde çalışmış (Dinar Lisesi, Konya Gazi Lisesi, Çiğli Hava Lisesi, Kars Çıldır Lisesi, Iğdır Lisesi, Kayseri Lisesi, İvriz Öğretmen Lisesi, Konya Sanat Okulu, Selçuk Üniversitesi), emekli olunca kahve köşelerine sığınmak yerine memleketine ve köyüne dönerek bir farz-ı kifaye ibadetine/hizmetine başlamış. Gerisini kendisinden dinleyelim:

"...Benim şu anda en büyük arzularımdan birisi de laftan ziyade orman dikme işini hızlandırmak. Çıplak arazide tek bir ağaç düşününüz, onun verdiği oksijen, onda yuvalanan kuşlar, onda serinleyen kelebekler, arılar, böcekler, onun gölgesinde gölgelenen insanlar ve de canlılar. Tek bir ağaç. Bunun milyonlarcasını düşününüz!

Köyüm ülkemizin en fakir köylerinden birisi, doğru dürüst suyu ve yolu yok. Bir zamanlar 220 hane olan köyümüz şimdi 40 haneye kadar düştü. Çoğunda tek başına yaşayan insanlar oturmakta. Öldüklerinde kapıları kapanacak. Topraklarımız kıraç... Köylerde kimse de yol gösterici olamadı. Köylümüz hâlâ ana baba usulü iki taşa bir kuşa diye toprağa tohum atıyor. Durum böyle olunca pek çok köy gibi bizim köylü de köyü terk etti. Elindeki avucundakini satarak şehre gelen insanımız 200 metrekare yerde köyü yaşamaya çalıştı. Çoğu amelelik ve seyyar satıcılık yaparak hayatlarını idameye kalktılar. Çocuklarını da çok parlak şekilde okutamadılar. Bu çocukların çoğu işsizler ordusuna katıldı. Bizim sokak çocukları veya kapkaççı deyiverdiğimiz çocuklar; şu an köyde yaşayan çocuklardan değil. Şehre göç etmiş ailelerin yavruları...

Ben bundan 40 yıl önce beş çuval meşe palamudu bulup geldim. Köylülerimizle dağımızın bir bölümüne bunları diktik. Palamutların pek çoğu yeşerdi. Ne yazık ki koruma imkanı olmadığı için hayvanlar pek azının yaşamasına fırsat verdi. Yine de bu orman sevdamdan vazgeçmedim... Allah fırsat verdi, 1998 yılında köyümde taşlık (Traktörle ziraat yapılamaz) arazi ler alıp kendi öz imkanlarımla orman dikmeye başladım. Biraz birikimimle kooperatiften temin ettiğim evimi satarak arazimin etrafını hasır telle çevirdim. 8 km mesafeden bir parmak kalınlığında bulduğum bir suyu borularla, orman diktiğim araziye getirdim. Burada havuzlarda topladım. Bu suyu ağaçlara can suyu olarak kullanıyorum. Şu ana kadar 100 çeşide yakın (sedir, çam, dişbudak, meşe, mavi servi, mahlep, ceviz, antepfıstığı vs.) on bin ağaç diktim Bu ağaçlar bugüne kadar güzel büyüdü. Boyları 50 cm ile 5 m arasında değişiyor. Fırsat buldukça dikime devam ediyorum. Tek sıkıntım suyun yetersizliği. (ormanı sadece dikmek yetmez. Koruyacaksın, sulayacaksın. En az 100 yıl bekleyeceksin). Ormanı yağmalamak ve yakmak çok kolay...

Ben şuna inanıyorum: Biz belki dedelerimiz gibi toprak fethedemeyiz, ama topraklarımızı 20 kat verimli hale getirirsek sanki 20 kat toprak fethetmiş gibi oluruz. Ülkemizin her tarafını yağmur ormanları gibi ormanlandırırsak, hem ülkemiz hem de bütün insanlar fayda görür. Biz kıyametin kopuyor olduğunu gürsek bile ağaç diken bir kültürün sahibi iken nasıl oldu da bu güzel dağlarımız çırılçıplak kaldı? ...Ben ormanı dikmeye başlayalı 8 yıl oldu. O günden beri pek çok köylüm çalışma imkanı buldu. Eğer benim yaptığımı yapan insanların sayısı çoğalırsa çok kişi köyünü terk etmez. Su damlaya damlaya mermeri deler. Benim çalışmamı herkese duyurma imkanım yok. Duyurma hususunda bana yardımcı olunuz. Saygılar sunarım

(Rahim Demirbaş, Emekli matematik öğretmeni Hamidiye Mah. Anıt Cad. Ender Ap. No 2 Ereğli-KONYA Tel 0505 753 9292)


18 Şubat 2007
Pazar



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: