HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


B- BU DEVİRDE İCTİHAD ve FIKIH:
Hukukî hayatın ve dolayısıyle hukuk ilminin inkişâfında hâkimiyetin ve siyasî istiklâlin rolü büyüktür. Abbâsî ve Selçuklu hâkimiyetini yıkan Mogollar, İlhanlı hükümdarı Gazan Han'a (1271-1304) kadar devleti Cengiz yasasına göre idare etmişler, şahsî-dinî işlerinde halkı serbest bırakmışlardır. Müslüman halk ise çeşitli fıkıh mezheblerini benimsemiş, -devrin fıkıh bilginleriyle beraber- bunlara taassupla sarılmışlardır.
Bundan önceki devrede gördüğümüz tercîh ve tahrîc selâhiyetine mâlik fıkıh bilginlerinden sonra gelen bu devir fıkıhçılarında takdîd rûhu tam mânasıyle kök salmıştır. Yeniden müstakil veya müntesib içtihâd bir yana, bir mezhebe bağlı müslümanın diğer sünnî-İslâm fıkıh mezhebinden istifadesi, çeşitli mezheb sâliklerinin birbiri ardında namaz kılmalarının cevazı... bile tartışılmıştır.
Mısır Abbâsîleri ve Memlûkler devrinde Mısır, Suriye, Yemen gibi bölgelerde ictihad hareketi yeniden canlanmaya başlamış, ancak bu hareket, teşvik yerine sert reaksiyon görmüş, taassup ve siyasî baskıyı yenememiştir.(1)
Hicrî altınca asrın ortalarından itibaren Kuzey Afrika'da ve özellikle Fas çevresinde yeni bir ictihad hareketi başlatıldı ise de uzun ömürlü olmadı. Hicrî 550 yıllarında bu bölgeye hâkim olan Muvahhid hükümdarı Abdulmümin b. Alî'nin tasarladığı, oğlu ve özellikle torunu Ebû-Yûsüf Ya'kub el-Mensûr (v. 595/1199)'un yürüttüğü bu hareketin seyri şöyle olmuştur: Anılan Muvahhidî yöneticiler, ulemânın ve halkın asıl kaynaklarla alâkalarını kestiklerini ve tamamen -mâlikî müctehidler tarafından yazılmış, fürû (fıkıh) kitaplarına dayandıklarını, bunların dışına çıkmadıklarını görünce halka, bu kitapları okumayı yasaklamışlar, ele geçen bütün fürû kitaplarını yaktırmışlardır. Bunların yerine, on hadîs kitabını (Buhârî, Müslim, Ebû-Dâvûd, Nesâî, Tirmizî, Muvatta', Beyhakî'nin ve Dârekutnî'nin Sünen'leri, Bezzâr ve İbn Ebî-Şeybe'nin Müsnedleri) ele almış, bunlardaki hadîsleri taratmış, konulara göre yazdırmış ve gerek âlimlerin ve gerekse halkın bunları öğrenmelerini, bunlara göre amel etmelerini istemişler, iyi öğrenip uygulayanlara mükâfatlar vermişlerdir. Müellifler, bu hareketin serbest bir ictihad hareketi mi, yoksa kökü siyâsî olan bir "zâhiriyye mezhebine dâvet" hareketi mi olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Faslı İslâm Hukuk Tarihçisi Hacevî'ye göre bu hareketin başarılı olamamasının sebepleri vardır: a) Cebre dayanmaktadır, zorlamadır. b) Bu harekette, ictihad görünümü içinde bir zâhirî donukluğu vardır. c) Hareketi destekleyen Muvahhidîler dağılmış ve Tunus'ta onların yerine geçenler, geçmişin izlerini silerken bu harekete de karşı çıkmış, kökünü kazımak istemişlerdir.(2)
Bu devirde İslâm ülkesinde yetişen fıkıh bilginlerinin yekdiğeriyle irtibatı kesilmiş, müctehid yetiştiren kitaplar okunmamış ve yazılmamıştır. Son cümleyi biraz daha genişletmek, devrin hususiyetlerini aydınlatması bakımından faydalı olacaktır:

1- Fıkıhçılar Arasındaki İrtibatsızlık:
Önceki devirlerde Horasan'dan Mısır'a, Bağdad'dan Nisâbur'a ve daha uzak yerlere kadar yorulmadan, usanmadan seyahat eden bilginler ve talebeler ilim alış-verişinde bulunuyor, hem kendilerini yetiştiriyor hem de ilmin inkişâfını sağlıyorlardı. Halbuki içinde bulunduğumuz devrin bilhassa sonlarına doğru bu irtibat kesilmiş, ne hac ve ne de başka münasebetlerle temas kurulmamış, böyle bir ihtiyaç hissedilmemiştir.
2- Selef'in Kitaplarına Karşı İlgisizlik:
Gerçek mânasıyla fıkıh bilgini ve müctehid yetiştiren, okuyana ictihad rûhu aşılayan kitaplar; Müctehid imamların (Şâfiî, Mâlik...) ve onların talebelerinin (Muhammed, Ebû-Yûsuf...) ve onları tâkip edenlerin eserleri okunmamış, bunlarla ilgilenen olmamıştır. Himmetler zayıflamış, hedefler küçülmüş, kısa yoldan hazır bilgilerin ezberlenmesi tercih edilmiştir.

3- Müctehid Yetiştirecek Eserlerin Yazılmaması:
Daha önceki devrelerde de geniş eserlerin kısaltıldığı, özetlendiği (ihtisâr) görülmüştür. Fakat bu devirde ihtisar bir mârifet kabul edilmiş, bir kelime ile anlatılacak hükmün iki kelime ile anlatılması kusur sayılmıştır. Bu telakkî, bilmece şeklini almış metinlerin doğmasına sebep olmuş, anlaşılmayan metinlere şerh yazılmış, bunları da hâşiye ve ta'lîkler tâkip etmiştir. Bu metod talebenin ruh ve mânadan lâfza, şekle yönelmesine sebep olmuştur.

4- Hîle ve Te'vîl:
Yürüyen hayata donmuş hükümlerin intibakını sağlamak için ictihad yerine te'vîl ve hîle kapısı kullanılmıştır. Mezheblerin zuhûru devrinde tetkik ettiğimiz "el-hiyel, el-mehâric" yoluyla mezheblerin katı hükümleri yumuşatılmak istenmiş, fakat, çok defâ İslâm'ın rûhundan uzaklaşılmıştır. Ribâ ve tâlâq konusundaki hileleri burada örnek olarak hatırlatabiliriz.(3)


1. Bu devir fıkıh bilginlerini ayrıca inceleyeceğimiz yerde, mezkûr teşebbüs ve reaksiyonlardan da örnekler sunmuş olacağız.
2. el-Fikru's-sâmî, C. II, s. 173.
3. el-Hudarî, age., s. 363-369; A. Emin, Zuhrul-İslâm, C. IV, s. 212 vd.



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: