HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


1- Nesil:
Bu devre içinde önce yaşlı sonra da genç sahâbe âhirete intikal ederek tâbiûn nesli onların yerini almıştır.

2- Hadis Rivâyeti:
Bilhassa Hz. Ömer sahâbenin Medîne'den uzaklaşması ve hadis rivâyeti ile meşgul olmalarını istemiyordu. Birinci davranışın sebebi istişâre için onlara muhtaç oluşu idi. Hadîs rivâyeti üzerindeki titizliğinin ise iki sebebi vardı:
a) Kur'ân-ı Kerîm'in yerleşmesi, eğitim ve öğretiminin yayılması.
b) Hadîsler arasına, uydurma olanların sokulmasından çekinmesi.
Hz. Ömer'den sonra sahâbe İslâm ülkesinin çeşitli bölgelerine dağılmışlar, buralarda İslâm'ı öğretirken gerektiği zaman bildikleri hadîsleri de nakletmişlerdir.
Böylece başlayan hadîs rivâyeti hareketi yanında, çeşitli maksatlarla hadîs uydurma (vaz'ı) hareketi de başlamıştır.

3- Nazarî Fıkıh:
Hulefâ-i Râşidîn devrinde fıkıh amelî idi; bir mesele karşısında sahâbe Kitâb, sünnet ve rey ictihadı ile hükme varıyorlar, bu ise emsâl hâdiseler için bir fıkıh kaidesi, dinî bir düstûr oluyordu. Hulefa-i râşidînin hüküm ve davranışları ile Kitâb ve sünnet arasında bir tutarsızlık, bir muhâlefet bahis mevzûu değildi.
Emevîler devrinde ise durum değişti. Daha ilk halîfeleri siyâset öyle icabettiği için babasının zina mahsûlü oğlu Ziyad b. Ebîhi nesebine geçirmiş (istilhak) bunun, "Zinâ eden mahrum olur" hadisine aykırı düştüğü ikazına aldırmamıştı.(99)
Gerek ilk sultanın ve gerekse Ömer b. Abdülaziz dışında kalan sonrakilerin devlet idaresinde sünnet ve hulefa-i râşidîn yolundan ayrılmaları karşısında(100) ikazların fayda vermediğini gören sahâbe ve büyük tâbiûn daha çok Hicaz'da ve hâsseten Medîne'de sünnetin tesbitine, Kitâb ve sünnete bağlı nazarî bir fıkhın "fıkhî hükümlerin" tesisine yöneldiler. Onlar bu davranışlarıyla hem ilim hem de amel (tatbikat) halinde gerçek İslâm'ın muhâfazasına çalışıyor, aynı zamanda devleti idâre edenlere aksülâmel göstermiş oluyorlardı.


99. Ebû-Nuaym, Hilyetu'l-evliyâ (Mısır, 1351/1932) C. II, s. 167; Süyûtî, Târîhu'l-hulefâ, s. 196. (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivâyet etmiştir.)
100. Başka örnekler ve daha geniş bilgi için bak. H. Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, s. 90 vd.; İctihad, s. 70-72; A. Emin, Duha'l-İslâm, C. II, s. 162; M. Y. Mûsâ, age., s. 46 vd. Ayrıca bak. Bu kitap, (Dördüncü Bölüm'ün giriş kısmı).



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: