HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


Zarûret ve İhtiyaç

Muhterem hocam sizin İslam'ın Işığında Günün Meseleleri adlı kitabınızın birinci cildinde "Çaresizlik sebebiyle faizli kredi" adlı araştırmanızdan dolayı bize birçok sorular gelmektedir.
Ben de önce sizin kitabınızı birkaç defa okuduktan sonra tatmin olamadığım için sizden bazı açıklamaları rica ediyorum.
1- İhtiyacın anlam ve mâhiyetini âyet ve hadîsten ricâ ediyorum.
2- Aynı şekilde zarûreti de.
3- "İhtiyaç genel olsun, özel olsun zarûret sayılır" kâidesini Mecelle'den de zikretmişsiniz. Lütfen bu kâidenin de dayandığı âyet veya hadîsi zikreder misiniz? Ben çok araştırdım, bulamadım.
4- Zekâttaki zenginlik ölçüsüne yetişemeyen her fakir ihtiyaç içerisinde midir? Öyle ise zengin olabilmesi için ihtiyacı vardır, bu da zarûret sayıldığından dolayı hırsızlık veya daha başka haramlar da geçici olarak, zengin olana kadar mübah olur mu, nasıl?
5- Âlimler bazen ihtiyaç kelimesini zarûret mânâsına kullandı diye ihtiyaç zarûret olabilir mi? Örneğin İzzuddin b. Abdusselâm fetvasında "Haram yeryüzünde öyle yayılsa ki artık helâl bulunamaz hâle gelse ihtiyaç kadar haramı kullanmak bundan faydalanmak caiz olur" diyor.
6- "Dinde size hiçbir güçlük koymamıştır"63 emr-i ilâhisi varken "Ebû Hanîfe evlenme konusunda ictihadlarıyla büyük kolaylıklar getirmiştir" sözünüzle neyi kastediyorsunuz? İctihad Kur'ân ve Sünnet'e dayalıdır. Öyle ise nasıl kolaylaştırıyor ve zor nerededir? Velisiz nikâh caiz değil de, Ebu Hanîfe delilsiz olarak mı caiz görerek zor olan nikâhı kolaylaştırdı?
7- Örneğin Mecelle ve eşbâhlarda şu kâide zikredilmektedir. "Zorluk kolaylığı getirir" ve bu kâideden şu hükümlerin çıktığı söylenmektedir.
a) Seferde namazların kısaltılması
b) Hastalık anındaki kolaylıklar ve teyemmüm
c) İkrah konusu
d) Unutmanın mükellefe birşey yüklemeyeceği
e) Cehalet durumu
f) Elbiselerdeki necasetin eserinin temizlenmesindeki kolaylık
g) Umumî belvâ
Bu noktaların hiçbirisi bu kâideden çıkmamıştır. Her biri için müstakil âyet veya hadîs vardır.
Acaba biz din kolay olduğu için bu hükümleri getirmiştir mi deriz, yoksa biz kolaylaştırdık mı deriz?
Bir de biz herhangi bir meseleyi bu kâidelere nasıl sokarız? O mesele ki hakkında nass yoktur.
Olan bir şeyi, bu kâideden çıktı nasıl diyebiliyoruz ki, neticede tüm o konuların âyet ve hadîslerini de yine ayrı ayrı görmek gerekiyor.
8- İbn Hümâm ihtiyaç ve zarûreti ayrı ayrı tarif ederek zarûretin haramı mübah edebileceğini, ihtiyacın ise edemeyeceğini söylerken niçin ihtiyacı zarûret menzilesinde görmüyor?
9- Âyetlerde (meselâ Bakara, 173) geçen zarûret kendi mâhiyetiyle birlikte hem izah ediliyor ve hem de nasıl haramı mübah edeceği kayıtlanıyor. Bizler hangi delil ile bunu genişleterek ihtiyacı da bu menzileye indiriyoruz. Bu soru "ihtiyaçlar zarûret menzilesine iner" kâidesine cevap teşkil eder, ancak ben biraz daha geniş olsun diye ayrıca yazdım.

Cevap:
Mektubunuzu aldım. Kimi itirâzlarla, kimi sorularla dolu birçok mektup alıyorum. Bunların tamamını cevaplandırmaya kalkışsam işim yalnızca bu olur. Sizin mektubunuza da tafsilâtlı cevap veremeyeceğim; buna ne vaktim var, ne de gerek var; çünkü bahsettiğiniz kitabımda zarûretle ilgili iki yazı var; birisi sizin okuduğunuz, diğeri de birinci ciltte "İslâm Hukûkunda Zarûret Hâli" başlıklı uzun yazı. Bunları dikkatli okuduğunuz takdirde bütün sorularınızın cevabını bulacaksınız. "Sorularımın cevabını buluyorum, ama bunlar beni iknâ etmiyor" diyecek olursanız, buna da cevabım şudur: "Hangi görüş ve ictihada iknâ oluyorsanız onu uygulayın."
Size asıl cevabım yukarıdaki satırlardan ibâret olmakla beraber, mektubunuzdaki sorulardan birkaçına çok kısa olarak dokunmak istiyorum:
1. İlk sorularda zarûret, ihtiyaç ve ihtiyacın zarûret sayılması konusunda âyet ve hadîse dayalı tarifler, açıklamalar istiyorsunuz. Böyle bir istekte bulunabilmeniz için dinde her konu ve kavramın âyet ve hadîslerle açıklanmış bulunması gibi bir vâkıanın olması gerekir; ayrıca doğrudan âyet va hadîslerin (nass ve zâhir olarak) açıklamadığı konu ve kavramlarda, fukahânın, diğer deliller ve delâlet çeşitlerinden faydalanarak yaptıkları açıklamaların mûteber olmaması gerekir. Halbuki ne öyledir, ne böyle. Meselâ havâic-i asliyye, faiz, beyi', icare gibi yüzlerce konu ve kavram vardır ki, bunların ne olduğunu âyet ve hadîsler târif etmemiştir; bunların tariflerini yine âyet ve hadîsler ile dil ve örfe dayanarak fakihler yapmışlardır. Zarûret ve hâcet de böyledir; hiçbir âyet ve hadîste bunların târifi yoktur; nasslar "dara düştüğünüzde, muztar kaldığınızda, kim darda kalırsa..." gibi ifadelerden oluşuyor. Dara düşmeyi, zarûret hâlini "ölüm veya uzvun zâyî olması, önemli sıkıntı ve zararın hâsıl olması vb." şeklinde tarif edenler ise fakihlerdir. Âyetler ve hadîsler, bütün delâletleri ile ve bir bütün hâlinde ele alındığı, dînin mekasıdı (amaçları) da göz önünde bulundurulduğu zaman zarûretin "temin edilmediği zaman hayatın devamı mümkün olmayan, yahut önemli sıkıntı ve zarar hasıl olan ihtiyaç" mânâsına geldiği anlaşılıyor.
2. "Zekâtta zenginlik ölçüsüne erişmeyen her kişi fakirdir, ihtiyaç içindedir, zengin oluncaya kadar hırsızlık yapabilir mi?" diyorsunuz.
Bu sorunuzu çok garipsedim. Ben yazılarımın neresinde buna benzer bir söz söylüyorum da siz böyle bir soruyu sorabiliyorsunuz? Bir insanın zekât yükümlüsü olabilmesi için önce aslî ihtiyaçlara, sonra nisâba mâlik olması gerekir. Bizim bahsimiz, aslî ihtiyaçlara sahip olamayanlar ile ilgilidir ve fakir (muhtaç olanlar) bunlardır. Hırsızlık konusuna da anılan yazımızda cevap vardır. Zengin olmak aslî (temel, olmazsa olmaz veya zor olur) ihtiyaçlardan değildir ki, onu zarûret sayalım ve ruhsat sebebi kılalım!
3. İbn Humâm -nerede söylemişse- o sözü söylemiş ve zarûret ile hâceti birbirinden ayırmış; hâcet haramı helâl kılmaz demiş. Bu onun anlayışıdır, sizi de iknâ ediyorsa bunu uygularsınız. Ben buna karşı birçok âlimin farklı anlayışlarını ve Mecelle'nin umûmî kâidesini zikrettim. O mûteber oluyor da bunlar niçin mûteber olmuyor? Ayrıca aynı İbn Hümâm, Fethu'l-kadîr'in Kazâ bölümünde ölüm derecesinde veya uzvun kaybı ile ilgili bulunmayan maslâhatın celbî veya mefsedetin def'i için müslümanın, devlet adamına veya aracıya rüşvet verebileceğinden bahsediyor. Bu bir çelişki değil midir? Müslüman, meselâ malını kurtarmak için rüşvet vermese ve malı elinden haksız olarak alınsa ne ölür, ne de kör olur; bu durumda rüşvet verip malını kurtarabilir demek, "ihtiyaç, zarûret gibi kabûl edilir" demek değil midir?
Bu vesile ile selâm eder, kulluk yolunda başarılar dilerim, kardeşim.



63. Hacc, 78.



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: