Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |
|
MÜLK EDİNME HAKKI
İslâm Hukuku mülk hakkını kabul etmiş ve teminat altına almıştır. Herkes kendi mülkünde dilediği gibi tasarruf eder (Mec. 1192). Gerçi Tevrat'da olduğu gibi Kur'ân-ı Kerîm'de de "semâ gibi yeryüzünün de yüce Allah'a ait olduğunu" bildiren âyetler varsa da bu bir dinî telâkkî ve fikir olup, hukukî kaide değildir.12
Fethedilen arâzî hakkında da hüküm böyledir. Bu topraklar askere mülk olarak dağıtıldığı takdirde "arâzî-i uşriyye" adıyle; gayr-i müslim olan asıl yerlilerin ellerinde bırakılmış ise "arâzî-i harâciyye" adıyle sahiplerinin mülkü olmuş ve alınan vergi onda birden yarıya kadar muayyen olarak tesbit edilmiştir.
Osmanlılar zamanında "arâzî-i emîriyye" adıyle yeni bir arâzî daha meydana gelmiştir. Bunun mülkiyeti (rakabesi) hazîneye ait olarak devlet tarafından tasarrufu, uygun görülen kimselere (bir tasarruf bedeli karşılığında) verilir. Bu tâbirin hicrî (700) tarihine kadar Fıkıh kitaplarında bulunmaması, Osmanlı âlimleri tarafından kabul edildiğini gösterir.**
Romalılar da bu yolda hareket etmişlerdi. Hatta onların hukuk âlimleri tarafından meydana konulan bir nazariyeye göre eyaletlerin arâzîsi Romalılara veya imparatora aittir. Üzerinde oturanların yalnız kullanma (jouissance) veya faydalanma (usufruit) hakkı vardır. Ancak bu bir ilmî nazariye olup esasen ve uygulamada mülk hakkı İtalya ve Roma'da nasıl ise eyâletlerde de öylece mevcut idi; şu var ki alınan arâzî vergisini bu nazariye ile devamlı bir kira bedeline benzeterek haklı göstermek isterlerdi.
İki hukukun mülkiyet mevzuundaki benzerliği bu kadardır. Mülke ve bunun cüzlerine ait bütün kaideler, mülk edinmenin çeşitli yol ve sebepleri, mülk sahibi olmak (temellük) ile tasarrufun farkı; bütün bunlar Roma Hukuku'nda, ilim ve tedkik sahiplerine yaraşır bir tahlil üzerine kurulmuş olup, çok muntazam bir bütün (sistem) teşkil eder. Fıkıhta ise bunlarla alâkalı kaideler dağınık ve irtibatsız bir şekilde açıklanmıştır.* Fıkıhta tasarruf bir hak olarak kabul edilmemiştir;13 ipotek de kabul olunmamıştır.
Fıkıhta kuyûddan (irtifak hakları), mücerred haklar (hukuk-ı mücerrede) nâmıyle, mülk sahipleri arasında bir nevi şirket olmak üzere bahsolunmuştur.
"Kuyûd", başkasının mülk sahibi olduğu bir şey üzerinde bir şahsın veya akarın lehine tanınan ve kurulan haklardır. Aynî ve şahsî kısımlarına ayrılır. Aynî kısmı daha eskidir. "Cenes" hey'etine ait ortak arâzî taksim edildiği zaman, bölümlerinden bazısının diğeriyle alâkası kalabilirdi. Şahsî kısmı daha yenidir. Bir kimse bedel karşılığında ve -ekseriyyetle- bedelsiz olarak (teberrû yoluyla) malının intifâ hakkını hayatı boyunca olmak şartıyla başkasına verir (temlik eder) ve malının mülkiyeti kendinde kalırdı. Her iki kısım da mülk hakkının bölünmesinden ileri geldiği için başkasının malına tealluk eder ve ikisi de aynî haklar cümlesindendir. Mezkûr hakka tâbi toprak başkasının eline geçse bile hak sahibi yine hakkını kullanır.
a) Aynî olanların başlıcası: mürûr, mesîl ve mecrâ hakkıdır.* Bunların vasfı dâimî olmak ve bölünmezliktir.
b) Şahsî olanların başlıcaları: İntifâ ve istismar hakkı (usufrutis), kullanma hakkı (droit d'usage) ve oturma hakkıdır (dr. d'habitation).
Gasb hakkında (usurpation) oldukça mükemmel bir nazariye meydana getirilmiştir. Burada görülüyor ki mülk, gasbedenden geri alındıktan sonra, bu mülkten meydana gelen mahsul ve fazlalıklar da geri alınır (Mec. 903).
Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git
|