HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


Son çırpınışlar

Başörtüsü yasağını sürdürmek isteyenlerin son günlerdeki ataklarına "son çırpınışlar" diyorum; bu ifade biraz temenni biraz da tespittir. Temennidir; çünkü bu konu çok uzadı ve ülkenin zararına oluyor. "Tespit" diyorum; çünkü bu kadar haksız, temelsiz, çağın yükselen değerlerine aykırı bir düşüncenin ve tutumun daha fazla sürdürülmesine imkan bulunmadığını görüyorum.

Mehmet Barlas'ın yönettiği bir tv programında Prof Dr. Toktamış Ateş, Nazlı Ilıcak'a -ve onun gibi düşünenlere- karşı başörtüsü yasağını savunuyor ve savunmasını başlıca iki temele oturtuyordu: 1. İslam'da başörtüsü yoktur. 2. Başörtüsü serbest bırakılırsa şeriat gelir, şeriat gelince de başı açmak yasaklanır, başörtüsü dayatılır. Ateş'in ikinci argümanına Uluç Gürkan da, internette yayımladığı mesajında katılıyor, ama Uluç Gürkan'ın başka argümanları da var, bu sebeple onu başka bir yazıda daha geniş olarak ele alacağım.

Sayın Ateş mealen, "İslam'ın temel kaynaklarında başörtüsünün farz, açılmasının haram olduğuna dair bir metin yok, Kur'an'da "zinet"in açılmaması isteniyor, zinetin ne olduğu konusu ise tartışmaya açıktır" diyor.

İşte benim "Çağdaş dinsiz fetvacılar" başlığı altında yazdığım iki yazıda tenkit ettiğim, hatta kınadığım tutum budur. Prof. Ateş dinsizim demiyor, ama uzmanlık alanı ile hiçbir ilgisi bulunmayan bir konuda bir müfessir, bir müctehid gibi konuşarak haddini aşıyor, ilim adamlığı ile telif edilemez bir konuma oturuyor. Ateş'in "yok" dediği metin (âyet ve hadis) ve zinetin anlamı üzerine çok şeyler yazıldı, benim de "İslam'da Kadın ve Aile" isimli ve diğer kitaplarımda bu konuda yeterli sayılacak bilgi vardır. Burada kısa bir bilgi vermek gerekirse şunlar söylenebilir:

1. Nur ve Ahzâb surelerinde hem başörtüsü (hımâr) hem de -bugün adına çarşaf denilen ve vücudu baştan aşağı örten- cilbâb, özel kelimeleriyle açıkça zikredilmektedir. Bunlardan başörtüsü ve aynı yerde geçen zinetin -ki, "örtülmesi gereken yerler demektir"- örtülmesi hükmü bütün asırlarda İslam alimlerinin ittifakı ile ortaya konmuştur; "el, yüz, ayak" konularındaki detay dışında bir ihtilaf, bir tartışma olmamıştır. Sözün özü, Kur'an'da ve sahih hadislerde başörtüsü ve örtünme vardır, bütün müctehidler ile bazı -fetvalarına itibar edilmeyen- modernistler dışındaki çağdaş İslam alimleri "örtünmenin bir İslam emri olduğu" hükmünde ittifak etmişlerdir.

2. Meşhur ördek hikayesinde (ördek diyene kızan vatandaşın, yağmur yağacak diyen arkadaşına, "yağmurdan sel, selden göl oluşur, gölde de ördekler yüzer; şu halde sen bana ördek diyorsun" diyerek saldırması hikayesi) görülen mantık bu defa sayın Ateş'in "başörtüsü ile şeriat ve başı açma yasağı gelmesi" arasında kurduğu mantık (!) bağında görülüyor. Aslında buna Ateş'in ve onun gibi konuşanların inandıklarını düşünmüyorum; ellerinde işe yarar bir kanıt, bir delil, bir argüman kalmadığı için hayale ve komplo teorilerine sığındıkları kanaatindeyim; ama madem ki, bunları söylüyorlar biz de gerçeği ortaya koymak durumundayız.

İnancı sebebiyle örtünmek isteyen kadınlara bu imkanı tanımak ve bu yüzden hiçbir mağduriyet ve mahrumiyete katlanmak mecburiyetinde kalmamalarını sağlamak laik (din ve vicdan özgürlüğü esasına dayanan), demokratik bir devletin önde gelen vazifesidir. Bunu istemekle şeriat istemek bir kefeye konamaz; çünkü laik-demokratik bir devlette eşit vatandaşlık ve insan haklarından yararlanma talebi başkadır, bütün vatandaşların bir siyasi ve sosyal düzene mecbur kılınması (mesela şeriat) talebi başkadır. Durum böyle olunca laik ve demokratım diyenlerin "saçmalamadan, sağa sola sapmadan, demagoji yapmadan, gülünç duruma düşmeden, erkekçe ve mertçe" sivil faaliyetlerle dindarlaşmanın önünü açmaları, herkesin inancına göre yaşamasına imkan vermeleri zaruridir. Çankaya'dan yürük çadırına kadar din, vicdan ve düşünce özgürlüğü yayıldıktan ve yaşandıktan sonra "özgürlüğü kısıtlama ve bu defa tersine başı örtmeyi herkese dayatma" talebi ortaya çıkarsa işte o zaman laikler ve demokratlara, bunu engellemek için söz ve meşru eylem hakkı doğar. Bugünden, meşru talep karşısında engelleyici eylem, tutum, söylem ve düzenlemelerin çağdaş değerler içinde meşruiyet kazanması mümkün değildir.

26 Haziran 2005
Pazar



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: