HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


Seçkinler yönetimi ve başörtüsü

Başlıkta geçen "seçkinler" yerine "atanmışlar, halk tarafından yetkili kılınmamışlar, kendilerini halkın (iradesinin) yerine koyanlar..." demek de mümkündür, maksadıma uygundur. Bir tarafta yüzde yetmiş seksenlere varan halkın iradesi, serbest seçimlerde yeterli oyu alarak Meclis'te, anayasayı değiştirecek kadar oya sahip olmuş bir meşru iktidar bulunacak, karşı tarafta ise başlıkta ifade edilen bir gurup; bunların içinde cumhurbaşkanı, bir kısım muhalefet partileri, yüksek mahkemelerin başkan ve üyeleri, yüksek rütbeli askerler, üniversite yöneticileri ve bazı öğretim üyeleri, bazı sivil toplum kuruluşları... olabilir, ama sonuç değişmez; bunların hiçbirinde kendini halkın iradesi yerine koyma, -kendi yetki sınırları içinde kalmak şartıyla yargıyı istisna edersek- anayasada yer alan erklerin birini temsil etme selahiyeti yoktur. Adına/mahiyetine uygun demokrasilerde Anayasa ve kanun yapma erkinin hangi kuruma, yürütmenin hangisine ait olduğu, siyaseti kimlerin yapacağı bellidir. Yine çağdaş demokrasilerde hukukun üstünlüğü ile insan hak ve özgürlüklerinin korunması vazgeçilemez unsurlardır.

Bu bilinen şeyleri niçin tekrar edip duruyoruz?

Çünkü Türkiye'de, konumlarına -bu sebeple bilmeleri gerekmesine- rağmen bunları yok saymaya, anlamamaya devam eden, bunda ısrar eden şahıslar ve çevreler var.

Hukukun üstünlüğü kavramı içinde kanunların tarafsızlık ilkesi içinde lafzına, ruhuna ve amacına uygun olarak uygulanması da vardır. Ayrıca evrensel hukuk ilkeleri değişmez, ama -anayasa dahil- kanunlar, milli irade ve menfaat yönünde değişir durur.

Başörtülü olarak okumak hakkı karşısında direnenler Türkiye'de -seçilmedikleri halde yöneten, yönetimi etkileyen güce sahip olduklarını sanan- bir azınlıktır. Bu azınlık, millet meclisinin yetkilerini bile kısıtlamaya kalkışmakta, zaman zaman -yetkili olmadıklar halde- yürütme erkini de üstlenmektedirler. Son günlerde başörtüsü yasağını kaldırmak ve bu yüzden mağdur olan yüz binlerce insanın acısını dindirmek için çabalayanlara karşı takınılan tavırlar, yapılan açıklamalar bunun tipik örnekleridir.

YÖK başkanına soruyorlar, "Başörtüsü diye bir sorun yoktur" cevabını veriyor, Anayasa mahkemesi başkanına sormuyorlar, o kendiliğinden "Bu mesele çözülmüştür, mahkemelerin karar ve yorumları oturmuştur (istikrar bulmuş, kesinleşmiştir), kanun çıkaramazsınız, çıkarırsanız anayasa aykırı olur ve iptal ederim, anayasayı değiştirirseniz insan hakları sözleşmesine aykırı olur ve AİHM karşı çıkar..." mealinde sözler söylüyor. Bunun manası da şu oluyor: Başörtüsünün yasak olmasını isteyen "sözde egemen" azınlık kanun, yorum ve karar alanlarında yapacaklarını yapmış, yasağı perçinlemiş, bunun adına da "çözüm" demiştir; yani çözüm, çözümsüzlüktür. Sakın bunu birileri (kim olursa olsun, bu milletin kahir ekseriyeti ve onu temsil eden iktidar da olabilir) başka türlü çözmeye kalkışmasınlar, engellenir, engelleriz...

Bu tutum ve eylemler demokrasiye, laikliğe, insan haklarına ve hukuk devleti ilkesine uygun mudur? Elbette değildir.

Demokrasilerde insan haklarını korunmak şartıyla egemenlik milletindir, onu da yasamada meclis, yürütmede hükümet kullanır. Askerin, üniversite öğretim üyelerinin, yargıçların... halkın iradesine rağmen dediklerinin olduğu bir sistemin demokrasi ile ilgisi olamaz.

Anayasa ve kanunlarda verilmemiş bir hakkı ve yetkiyi birilerinin kullandığı yerde hukuk devleti ilkesi çiğnenmiştir.
Laiklik belli bir inanç, ideoloji ve hayat tarzının, onu benimsemeyenlere dayatılmadığı, devletin bunlar karşısında tarafsız ve eşit mesafede olduğu sistemin adıdır. Belli bir inancı ve hayat tarzını (buna dahil olarak kılık ve kıyafeti) benimsemiş diye insanları öğrenim ve devlet görevi alma haklarından mahrum etmekle insan hak ve hürriyetleri bağdaşmaz. Peki hakka karşı direnenlerin hiç haklı oldukları taraf yok mu? Ne yazık ki yok. Şartlanmışlık içinde düşündükleri ve gerekçe oluşturdukları için dayanakları sağlıklı, tutarlı ve meşru değil. Bu iddianın en kesin delili, Avrupa ülkelerindeki demokrasi, laiklik ve insan hakları anlayışı ve uygulamalarıdır. Özel olarak da en azından üniversite ve özel okullarda başörtüsünün serbest olduğudur. "Direnen sözde güçlü azınlığa rağmen bu işin makul, meşru, adil çözümü nasıl olacak, neler yapmalı" sorusunun cevabını başka bir yazıda vermeye çalışalım.

29 Nisan 2005
Cuma



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: