HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


Öz Kültürümüz

CHP'li Ali Topuz, vaktiyle din eğitimi konusu tartışılırken meclis kürsüsünde, "16 yaşından önce çocuklarımızı dincilerin eline bırakmayacağız; bu sebeple daha önce verilecek din eğitim ve öğretimine karşıyız" mealinde ateşli bir konuşma yapmıştı. Birkaç gün önce de "Bizim öz kültürmüz müslümanlık değildir" dedi. Cem Vakfı başkanı da sık sık İslam (sünni İslam) Araplara ait bir dindir, Türk'ün dini ise Alevîlik'tir" diyor; ama Alevîlik ile herkesin adına İslam dediği din arasında bir bağ da kurmuyor; sözlerini tahlil ettiğinizde ona göre Alevîliğin, İslam'dan farklı ve Türklere ait bir din olduğu ortaya çıkıyor.
Bunların "öz kültür"den maksatları, Türklere mahsus, onlara ait asıl, temel kültür, tarih sahnesine çıktıklarında benimsedikleri kültür olsa gerek. Buna göre Türkler, müslüman olmadan önce hangi kültüre sahip idiyse ona dönmeli, tarih boyunca etkisi altına girdikleri ve öz kültürlerini kısmen değiştiren diğer kültürler de (çağdaş Batı kültürü dahil) onların öz kültürü sayılmalı ama müslümanlık asla ve zinhar Türklere ait bir kültür olarak kabul edilmemeli, Türk'ün kültürü İslam'dan ayıklanmalıdır.
Önce İslam'ın bir kültür olup olmadığına bakalım.
Mümtaz Turhan'ın tarifine göre kültür, "Bir cemiyetin sahip olduğu maddi ve manevi kıymetlerden teşekkül eden öyle bir bütündür ki, cemiyet içinde mevcut her nevi bilgiyi,alakaları, itiyatları, kıymet ölçülerini, umumi atitüt, görüş ve zihniyet ile her nevi davranış şekillerini içine alır. Bütün bunlar birlikte, o cemiyet mensuplarının ekserisinde müşterek olan ve onu diğer cemiyetlerden ayırt eden hususi bir hayat tarzı temin eder" (Kültür Değişmeleri, s.56).
Bu tarifi kısaltsak, "Türklere mahsus hayat tarzı" cümlesi ile ifade edebiliriz. Din bu hayat tarzının içinde her şeyi etkileyen, her parça ile sıkı alakası olan bir unsurdur. Laikliğin kabulünden önce Türkiye toplumunun ve devletinin dini İslam idi; yani bu tarihe kadar yalnızca fertlerin değil, toplumun ve devletin de temel referansı İslam'dı. Hangi İslam sorusunun cevabı da açık ve kesin olarak sünni İslam'dır. Bunun dışındaki dini inanış ve uygulamalar uçlarda, azınlıkta olmuş, genel kabul görmemiş, topluma izafe edilmemiştir.
Kültürü insan yapısı olarak kabul edenlere göre (böyle tanımlanır, böyle kabul edilirse) İslam bir kültür değildir; o, Allah tarafından vahyedilmiş bir dindir. Ancak bu din, başka müslüman milletler gibi Türklerin de kültürünü derinden etkilemiş, değiştirmiş, kendisi ile uyumlu hale getirmiştir. İslam bizim öz kültürmüz değildir diyenler, İslam'ın kültürümüz içindeki yerini ve etkisini inkar edemezler, ancak İslam'dan önce Türk kültürünün farklı olduğunu söyleyebilirler; bu doğrudur, fakat İslam'ı devreden çıkarıp Türklere ait ve bugün de onlar için hayat tarzı olacak bir kültür aradıklarında ellerine geçecek hiçbir şey yoktur. Bugün "cemiyet (toplum) mensuplarının ekserisinde müşterek olan ve onu diğer cemiyetlerden ayırt eden" hayat tarzına bakalım; bu İslam değil midir? İçimizdeki azınlıklar ile sonradan İslam'dan çıkmış olan kimseler bile "kültür müslümanları" değil midirler? Ötekiler bizi tarif ederken, anlatırken "müslüman" demiyorlar mı? AB'ye girme macerasında ve mecrâsında bir engel olup olmadığı tartışılan unsur bizim (Türklük, Şamanlık, eğer İslam'dan başka bir şey ise Alevilik vb.) ile ilişkimiz midir, yoksa müslümanlığımız mıdır?
Ali Topuz ve benzerlerini bu tanımlar ve sorular üzerinde düşünmeye davet ediyorum.

Onlara göre Türkler sonradan müslüman olmuşlardı, İslam'dan önce başka dinleri vardı, İslam'dan sonra da bu eski dinler ile etkisi altında kaldıkları kültürleri bir şekilde içine alan, mezceden, sentezleyen bir kültüre sahip oldular...
Bildiğim kadarıyla yalnız Yahudilerde din ile milliyet içiçedir, bir insan sonradan yahudi olmaz, yahudi anadan, yahudi olarak doğar; "baştan beri değişmemiş" manasında yahudi kültürü onlara mahsusutur. Bunun dışında bilinen büyük dinlerde kavmiyet ile din arasında bir bağ yoktur; her etnik gurup bir dini sonradan benimseyebilir ve eski kültürünü şu veya bu ölçüde yeni dinine uyarlar, buna göre az veya çok değiştirir.
İslam geldiğinde onun ilk muhatapları olan Araplarda eski kültür ne olmuştur? İslam ile örtüşen unsurlar aynen devam etmiştir, tamamen zıt olanlar dışlanmış, kısmen çelişenler ise tadil edilmiş, çelişen, ters düşen kısımlar değiştirilmiştir. Eski kültür zaman zaman hortlamak istemiş, ama "cahiliyeye dönüş" olarak isimlendirilen bu teşebbüsler şiddetle reddedilmiştir. Samimi bir müslümanın (kısmen veya tamamen münafık olmayanların) İslam'a aykırı olan eski bir kültür unsuruna hasret duyması, onu ihyaya çalışması mümkün değildir; böyle bir kültür unsuru karşısında müslümanın tavrı daime reddedicidir. İslam (veya sünni İslam) Arap kültürü olsaydı, Arapların eski kültürlerini reddetmezdi; halbuki dînî ve evrensel değerlerine ters düşen bütün kültür unsurlarını red ve onlarla mücadele etmiştir.
Tarih kitaplarından öğreniyoruz ki, İslam, yedinci asrın sonlarında Horasan'a varmış, Batı Türk Hakanlığı ile temasa geçmiştir. Bir buçuk asır Türkler bu dini tanımış, birçok kişi ve gurup kendi istekleriyle onu kabul etmişler, sonunda Satuk Buğra Han'ın, atalarının binlerce yıllık dini olan Gök Tanrı'yı bırakıp müslüman olmasıyla büyük kitlelerin İslam'a girmeleri gerçekleşmiştir. Sanıldığının aksine Türklerin eski dinleri Şamanlık değil, Gök Tanrı dinidir. Bu dinde peygamber, mabet ve din adamı yoktur; dinin bazı özellikleri Türklerin İslam'a girmelerini kolaylaştırmıştır. Karahanlıların kitle halinde müslüman olmalarından sonra müslüman olmayan Türkler asırlarca mevcut bulundu, fakat bunlar, hele Şaman dinini benimseyenler önemsiz bir azınlık olarak Uzak Doğu'nun ve Sibirya'nun ıssız ülkelerinde hayatlarını sürdürebildiler. Eski dinlerini bırakıp Budist ve Maniheist olanlar, bu dinler milli bünyeye uymadığı için başka kültürlere savrulmuş, cihangirlik vasıflarını, teşebbüs dehalarını, askerlik meziyetlerini kaybetmişlerdir.
Türkler dört sünni mezhepten Hanefîliği tercih etmişler, Selçuklulardan itibaren bu mezhep resmi mezhep hüviyetini kazanmış, Osmanlı'nın sonuna kadar da böyle kalmıştır. Türklerin hakimiyeti altında başka dinler ve mezhepler de yaşamıştır; ancak halk çoğunluğunun mezhebi sünnilik, devletin mezhebi ise Sünnî-Hanefî mezhebi olmuştur.
İslam bin yıldan beri Türk milletinin dinidir, eski dininin yerine geçmiş, Türk'ün eski kültürünü de -tıpkı Arapların eski kültürleri gibi- esaslı bir şekilde değiştirmiştir. Şimdi birisi çıkıp da "Türklerin öz kültürü İslam değildir" derse burada "öz" kelimesine -"eski, İslam'dan önceki" manasından başka- bir mana ve değer yüklerse o kişi en azından marjinaldir. Bu ifadeyi "eski, İslam'dan önce" manasında kullanıyorsa uygun olmayan bir kelime seçmiş, durup dururken kafa karıştırmış olur. Aslında ben, bunu söyleyenin bu kadar masum bir manayı kastettiğine de inanmıyorum.

28.Aralık.2003



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: