HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


AB ortak değerleri

Avrupa Birliği kavramı üzerinde tartışmalar medyada ve akademik çevrelerde egemen hale gelince bu birliğin temel değerleri ile birliğe katılmak isteyenlerin temel değerlerinin ilişkisi de ister istemez tartışma alanına dahil edildi. Bu iki temel değerden hangisi evrenseldir; eğer her ikisinin de bütün değerleri evrensel değilse böyle (evrensel) olan ortak değerler var mıdır? Bu ortak evrensel değerler nasıl tespit edilecek veya oluşturulacak? Taraflar değer alış-verişine (mübadelesine) talip mi? Yoksa bir taraf diğerine değerlerini dayatarak "Bunlar benim değerlerimdir ve evrenseldir, senin yapacağın şey bunları alıp kendine ait ve farklı olanları atmaktır" mı diyor? İşte bunlara benzer sorular bu günlerde yoğun bir şekilde soruluyor ve tartışılıyor.

AB kendi temel değerlerini "özgürlük demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve hoşgörü" olarak açıklıyor. Avrupa Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn bu konudaki bir soruyu şöyle cevaplandırıyor: "Bana sık sık Avrupa'nın nihai sınırlarının ne olduğu soruluyor. Ben de bu soruya, 'Avrupa'nın haritası, Avrupalıların zihninde çizilmiştir' yanıtını veriyorum. Coğrafya belli bir çerçeve sunar, fakat Avrupa'nın sınırlarını çizen şey değerlerdir. Genişleme Avrupa için bir değerlerini yayma meselesidir; en temel değerler ise, özgürlük ve dayanışma, hoşgörü ve insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğüdür."

Avrupa Birliği zirve sonuç bildirgesinin 67. maddesi de şöyledir: "AB Konseyi, Avrupa entegrasyonu ve işbirliğinin temellerini oluşturan, Avrupa kimliği ve ortak paylaşılan değerler kavramı üzerine, dönem başkanlığının ev sahipliğinde, geniş deneyimli kişilerin katılımıyla geniş kapsamlı, kamuya açık tartışma dizileri yapılmasını memnuniyetle karşılamaktadır."

Bu ifadede yer alan "Avrupa kimliği" ve "ortak paylaşılan değerler" iki önemli kavramdır. Bu kavramların içeriğinde Avrupa kültür ve medeniyetinin dışında yer alan, farklı kültür ve medeniyet sahibi olan, ama AB'ye de talip bulunan milletlerin yeri var mıdır? Yani bu kimlik ve değerler birden fazla kültür ve medeniyetin ortak değerleri midir, yoksa Avrupa'nın bütün taliplere dayattığı ve "evrensel" olarak nitelediği değerler midir?

Bu soruya Türkiye uzmanı Udo Steinbach ile yapılan bir söyleşiden yola çıkarak cevap arayalım. O şöyle diyor: "Türkiye'nin üye olması halinde, AB'deki Müslüman nüfus artacak... AB şimdiden 15 milyon Müslüman'a sahip ve 'İslamlaşmaya' devam edecek. Bu durum kaçınılmaz. Sonuçta giderek daha güçlü şekilde Avrupa'ya doğru bastıran bir İslam dünyasıyla komşuyuz. Eğer Türkiye, AB üyesi olursa artık Türklerle Müslüman sayısının 90 milyon olduğu ve böylece Avrupa'da yaşayan Müslüman sayısını önemli ölçüde artırdığı sorusu ortaya atılmayacak. Sorulacak olan, daha çok, AB'nin dönüşüm sürecine bağlı olarak Avrupa'nın kültürel dönüşüm sürecini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği. Avrupa bunu yapabileceğine inanmıyorsa tüm bunlardan vazgeçmeli, çünkü bu durumda bir gelecek söz konusu değil."

Steinbach'ın sözlerinden ben şunu anlıyorum: AB kimlik ve değerleri içinde halen İslam mevcut değildir, Avrupa'da bu manada İslamlaşmaya karşı bir direniş mevcuttur, eğer bu direniş devam edecekse, değerler gerçek manada (içerik olarak da) ortak hale gelmeyecekse ortaya önemli problemler çıkacaktır; bu sebeple Avrupa daha baştan bu sevdadan vazgeçmelidir.

Tartışmalarda AB değerlerinin tarihi oluşumunda İslam medeniyetinin payı olduğu ve bu bakımdan "bir ortak değerler"den söz edilebileceği dile getiriliyor. Buna karşı düşüncesi ve kanıtları olan yazarımız A. Emre'den uzunca bir alıntı yapacağım:

"Böylece tüm dinlere eşit mesafede bir AB kimlik tanınmasının mümkün olacağı varsayılarak Türkiye'nin muhtemel üyeliği durumunda İslami değerlere de alan açılacağı yönünde bir tespit var. Bu yaklaşım pekçok yönden zaaflar içeriyor. Sekülarizm mi, din mi? İlkin Avrupa Birliği'nin oluşumunda ne felsefi, ne tarihi ne de kültürel olarak bizim dahlimiz yok. Evet, Osmanlı ve İslam medeniyeti Avrupa'yı etkilemiştir ancak AByi oluşturan düşünce doğrudan bizim dışımızda bir süreçtir. İslam Avrupa için sadece 'öteki' olmaktan ibarettir. Ve Batı medeniyeti Atina, Roma ve Kudüs'le temsil edilen değerlerin sonucudur. İkinci olarak, sekülarizm, dini değerlerin toplumsal hayatta geçerliliğine felsefi olarak karşıdır. Dinin insan ve toplum hayatında temel belirleyici olmasına değil, dini değerleri olan insanların da belli düzeyde inançlarını yaşamalarına izin veren bir projedir. Sekülarizmin tüm dinlere eşit mesafede olması soyut anlamda tartışılabilir olsa da bu zaten sekülerleştirilmiş Hristyanlık için fazlaca sorun olmayabilir. Ancak İslam söz konusu olduğunda, tarihi ön yargıları da bir arada düşünecek olursak çok daha fazla çekinceler, kısıtlamalar gündeme gelecektir. Nitekim demokrasi ve sekülarizm tartışmasında Fransa örneğindeki uygulamaya karşı çıkanlar; entegrasyonun bu şekilde sağlanamayacağı, modernleşmeyi içselleştirdikleri oranda Müslümanların Avrupa kültür değerlerini benimseyip, entegre olacaklarını savunmaktadırlar."

Karşıt düşüncelerin tahlilini gelecek yazıya bırakalım.

6 Mart 2005
Pazar



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: