HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


AB ve kültür devrimi

Fransa Cumhurbaşkanı J. Chirac "AB'ne girebilmek için Türkiye'nin kültür devrimi yapması gerekir" demiş. Menfaat ahlakı (veya ahlaksızlığının) dünyaya hakim olduğu bir devirde iç politika adına siyasilerin nasıl manevralar yaptıklarını, yanardönerliğin kaç rengini ve çeşidini gösterdiklerini ibretle görüyoruz da edep sınırlarının bu kadar çiğnenmesine, şımarıklığın bu denli at oynatmasına yine de canımız sıkılıyor, tahammül edemiyoruz.

Sen seçmenlerini tatmin etmek için Türkiye'nin AB'ne girmesine karşı çıkabilirsin, imtiyazlı ortaklık vs. diye bazı kelime ve kavramları çiğner durursun, ama bir milletin kültür değiştirmesini söylemeye hakkın olamaz; özellikle insan hakları belgelerinin kültürleri korumayı bir insan hakkı olarak tanıdığı şu devirde.

Bir de kültürünü kültürüme uydur diyenin geçmişine ve haline bakalım. Biz bakmayalım, aynı kültürü (Avrupa uygarlık ve kültürünü) paylaşan başka ulusların bizim kültürümüze nasıl baktıklarını, bu kültüre neleri borçlu olduklarını nasıl itiraf ettiklerini gözler önüne koyalım.

Bilim ve kültür tarihi ile ilgili eserlerde şüphesiz detaylı ve delilli/belgeli pek çok malumat bulunabilir, ama biz bu yazıda, pek yakın bir zamanda Avrupa basınında çıkan bir iki yazıyı örnek olarak kullanacağız.

2- Eylül'de Radikal'de çıkan bir yazıda şunları okuyoruz:

Britanya'nın The Independent gazetesi, dün birinci sayfasını 'Türkler bizim için neler yaptı' manşeti ile tamamen Türkiye'ye ayırdı. Yazıda Avrupanın Türklere neleri borçlu oldukları şöyle sıralanmış:

"Henüz çokkültürlülük yokken: Müslüman yönetimine rağmen Osmanlı İmparatorluğu, dünya daha çokkültürlülüğü öğrenmeden, asırlar boyu Anadolu'dan Cezayir'e Hıristiyan, Yahudi ve Budistler için Müslümanlarla barış ve refah içinde yaşadığı bir yerdi. Türkiye'den başka hiçbir ortak, Batı ile İslam arasında daha iyi bir köprü ya da medeniyetler çatışmasından çıkış sunamaz.

Ticareti Osmanlı öğretti: Asya'nın en stratejik kesişme noktasında yer alan Osmanlı, okyanusu aşan gemilerle ticaret başlamadan önce, gemileri ve kervanlarıyla İpek Yolu'nun egemenliğini elde etti ve okyanus aşabilen gemiler ortaya çıkana dek ticaretle ilgili bildiği her şeyi Batı'ya öğretti. Bugün Türkiye, Hazar ile Ortadoğu'nun engin kaynaklarıyla ilgili rakipsiz bağlantılar sunuyor.

Siyasetin dâhisi: Dâhiyane devlet bilgisi, göçmen bir toplumu Asya steplerinden Viyana'ya kadar getirdi. Disiplinli bürokrasinin öncüleri ve güçlü bir ordunun mucitleri olarak düşmana gözdağı verdiler ve Osmanlı yönetiminde daha iyi yaşama kavuşan Hıristiyan köylülerini kendileri için savaşmaya ikna ettiler.

Sanatı getirdi: Türkiye kaligrafi ve metalin işlenmesinden elyazması ve camın işlenmesine dek güzel sanatların en güzel örneklerini bize getirdi. Çin porseleni, Fars tekstili ve Venedik tabloları gibi eşsiz sanat eserleri de Osmanlı saraylarında gelişti. Bu, Avrupa'nınkinden asırlar önce hümanist aydınlanma çağına hayat veren açıklık ve sentezdi.

Avrupa'nın güvenliği: 'At üstündeki fırtına' denen Cengiz Han'ın torunları, süvarilerini Anadolu ovalarından Balkanlar ve ötesine dek soktu. Düşmanları, Türklerle ancak deniz gücünün ortaya çıkması ve onların tekniklerini kopyalayarak baş edebildi.

Oryantal konfor: Güzel halılar üzerindeki divanlarda oturdular, nargile içtiler ve lokum yediler. Yorgun bedenlerini gösterişli hamamlarda buharla dinlendirdiler. Osmanlı lüksü, Kuzey Avrupalı yobazları için büyüleyici bir skandaldı. Biz de yayılıp oturmayı öğrendik, oryantal konfor artık yaşamımızın bir parçası."

İngiliz The Times gazetesi'nin başyazısından yapılan şu iktibas da (Yeni Şafak, 30-Eylül) ilgi çekici:

"İmtiyazlı ortaklık önerileri yapılıyor... Strasbourg, Paris ve Berlin'deki politikacılar bunu yaparak aslında Türkiye'nin bıkıp kendiliğinden müzakerelerden çekilmesini sağlamaya çalışıyor. Aslında korktukları da Türkiye'nin tarım fonlarına getireceği yük, insan hakları karnesi ya da Kıbrıs meselesinin çözümsüzlüğü değil, asıl sorun en ilkel düzeyde bir medeniyetler çatışmasının varlığıdır. İtirazlar aslında, Hıristiyan değerleri ve kültürünün hakim olduğu bir Avrupa coğrafyasında Müslüman bir topluma yer vermek istememelerinden kaynaklanıyor...". Fransa, Avusturya ve Almanya'nın daha fazla Müslümanın ülkelerine gelmesinden endişe ettikleri kaydedilen başyazıda, "Türkiye'yi sırf Müslüman olduğu için reddetmek sadece şerefsizlik değil, aynı zamanda büyük bir hatadır" ifadesine yer veriliyor.

9 Ekim 2005
Pazar



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: