Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler | Tarihe Göre: Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |
|
İstişare Toplantısı Üzerine
Ankara'da sempozyum, Rize, Trabzon, Van, ağrı ve civarında konferanslar ve sohbetlerim vardı, bu sebepleİstanbul'dan uzak kaldım, medyayı da yeterince takip edemedim. Diyanet'in tertiplediği ve benim de son yazılarımla değerlendirmekte olduğum toplantı epeyce ses getirmiş, televizyonlarda tartışılmış, herkes kendine göre yorumlar ve değerlendirmeler yapmış. Bu arada bazıları da "Benim, bizim dediğimiz oldu, benim söylediklerime geldiler..." kabilinden yakışıksızgösteriler yapıyorlarmış. Kimin, kimlerin dediğinin olduğunu, daha doğrusu bu bildiri esas alındığında, bazı güncel meselelerde yeni iddialarla gündeme gelen kimselerin söylediklerinin kabul görüp görmediğini anlamak için şahsi iddialara bakmak yerine, yayımlanan bildirgeye bakmak en doğrusu olsa gerektir. Ben de bildirgeden geniş aktarmalar yaparak değerlendirmelerime devam ediyorum:
"Dini hükümlerin zaman ve mekan bağlamında değişmesi temel itikad ve ahlak esaslarında ve ibadetlere ilişkin dini metinlerin açık hükümlerinde söz konusu olmayıp genelde ibadetlerin ifasının ictihada açık ayrıntı ve şartlarında ve formel hukuki hükümlerde gündeme gelmekteve gerek izlenen yönteme ve gerekse çağın bu alandaki mevcut telakki ve uygulamasınınetkisine bağlı olarak farklı eğilimler ortaya çıkmaktadır."
Bu paragrafa göre dini itikad (inanç) ve ahlak esasları ile açık ifadeli dini metinlerle ortaya konmuş bulunan ibadetlerde değişme olmaz. Değişme ancak şu iki alanda gündeme gelmektedir (metin 'değişme olur' değil, "gündeme gelmekte'diyor):
a)İbadetleri yerine getirmek için gerekli bulunan ayrıntı ve şartların ictihada açık olanlarında,
b) Formel hukuki hükümlerde.
Bu iki konuda değişme olur diyenler de farklı yöntemler uyguladıkları ve çağın uygulamaları ile anlayışları karşısında farklı tavırlar takındıkları için farklı sonuçlara varmaktadırlar.
Bana göre de yoruma ve ictihada açık olan (yani sübutu ve delaleti kat'î olan âyet ve hadislerle sabit olmayan) bütün dini konularda ictihad ve yorum yapılabilir. İctihadı yapacak olanlar, "ahlak ve ilim yönlerinden buna ehil olan müslüman alimler"dir. Değişim, dine dışarıdan bakan veya müdahale edenleri memnun etmek için değil, müslümanların buna ihtiyaçları bulunduğu, ihtiyaç sebebiyle talep edildiği için olur. İctihad islâmî bir yöntem olduğu için de bununla meydana gelen değişim dini zedelemez, aksine onun doğru anlaşılıp uygulanmasının devamını sağlar.
"Dinî hükümlerde amaç-araç (mekasıd-vesail) ayrımı, bunlarla gözetilen maslahatlar, kamu yararı düşüncesi, ictihad yöntemleri, hükümlerin konuluş gerekçesinin bilinip bilinemeyeceğine ilişkin ölçütler, tarihsel ve metinsel bağlam gibi hususların dikkatle incelenmesi, günümüzde dini hükümlerin ne ölçüde ve ne yönde değişebileceği tartışmasına ciddi boyutta katkılar sağlayacaktır."
Burada geçen ölçütlerin tamamı ictihad çerçevesine dahildir; müctehid alim bunları göz önüne alarak, bu ölçütlerden yararlanarak ictihad eder. Dinin amacı bellidir; din beş değeri korumak ister: Hayat, akıl, mal, nesil ve din. Bunları korumak için zorunlu olan vesileler (araçlar, tedbirler, emirler ve yasaklar...) de dinin ana kaynaklarında açıklanmıştır. Dini hükümlerden gözetilen maslahatın (faydanın) belirlenmesi konusunda yine akıl, ihtiyaç, âyetler ve hadisler devrededir. Domuz, zina, faiz, alkollu içkiler gibi dinin yasakladığı nesneler, bütün dünyanın insanları "bunlar faydalıdır" deseler bile helal olmaz. Namaz, oruç, hac, zekat gibi dinin emirleri, bütün insanlar "bunlar zararlıdır" deseler bile zararlı olmaz, değiştirilemez. Müslümanların başına hastalık, ağır baskı, ekonomik kriz, savunma mecburiyeti gibi haller gelirse ve bu yüzden mecbur kalırlarsa dinin değişmez hükümleri bir süre askıya alınır ve yasaklar -ihtiyaç ölçüsünde- serbest hale gelir; buna da zaruret hali denir.
Bildirgenin 11. maddesi, dinlerin kadınların durumunu iyileştirme yönünde önemli yönlendirmeler yaptığı ancak beşerin bu irşadlara rağen kadın haklarını tanımada isteksiz davrandığı ve bu cinsi istismara devam ettiği ifade edildikten sonra 12. maddede kadın-erkek eşitliğinden söz ediyor: "Kitap ve sünnete göre kadın ve erkek eşit ve birbirini tamamlayan varlıklardır. Gerek ontolojik, gerekse dini sorumluluk, hukuki ehliyet, temel hak ve hürriyetler bakımından ilkesel bazda kadın erkek ayrımı söz konusu değildir" diyor.
Eşit olmak farklı olmaya aykırı değildir. Bu sebepledir ki metinde "birbirini tamamlayan varlıklar" ifadesine yer verilmiştir; farklı olmasalardı birbirini tamamlamaları da söz konusu olmazdı. Eşitlik "ilkesel bazda" olduğu için detaylarda hem ontolojik farklılık hem de sosyal, kültürel, ekonomik şartlar sebebiyle bu iki cinsin hak ve özgürlükleri arasında -yine de adalet ve denge ölçülerine uygun olarak- farklılıklar olabilmektedir. İlke olarak kadın erkek eşitliği esas olduğu halde İslam'ın doğup yayıldığı bölgelerdeki sosyal ve kültürel çevrenin kadının hak etmediği ve dinin de istemediği bir konumda tutulmasında etkin olduğu inkar edilemez bir gerçektir.
Bu toplantıda başörtüsü yasağına açıkça temas edilmediği sıkça ifade edildi ve bu yüzden bazı serzenişler de oldu. Ancak 14. madde "kadınlarımız ve kızlarımızın eğitim ve çalışma haklarının güvence altına alınmasını, fırsat eşitliğinden tam olarak yararlandırılmalarını, olumlu ayrımcılık yöntemiyle (erkeklerden farklı ve daha iyi imkanlar tanınarak) teşvik edilmelerini, eğitim ve çalışma imkanlarını kısıtlayan, engelleyen ya da engelleme ve kısıtlama ihtimali taşıyan anlayış ve uygulamaların yeniden gözden geçirilmesini ve gerekli düzenlemelerin yapılmasını" istemektedir. Bu isteğin içinde "başörtüsü yasağı yüzünden öğrenimi ve çalışması engellenen kadınlarımızın ve kızlarımızın problemlerine çare bulunması" da vardır. Problem yalnızca başörtüsü yasağı değildir, bu sebeple bildirgede talep de geniş tutulmuştur.
15. maddede imam nikahı meşru sayılmış, ancak kadınların haklarının zayi olmaması için resmi nikahtan sonra yapılması tavsiye edilmiştir .
16. madde kadının da evlilik birliğini sona erdirme hakkının bulunduğunu ifade etmektedir. Bilindiği gibi hakemlerin tefrikı (ayırması), kocaya mehrini iade ederek ayrılma talebi (muhâla'a), ayrılma sebepleri oluştuğunda hakime başvurarak ayrılma talebi kadının iradesiyel (koca istemese bile) evlilik birliğini sona erdirme yollarıdır.
19. madde miras paylarını değiştirmemekte, ancak dinin gözettiği dengenin bozulduğu durumlarda, karşılıklı rıza iledengenin kurulmasını, bunun için kızlara bazan eşit, bazan daha fazla pay verme yolunu göstermektedir. Bu da dini metinlerin hem lafzına hem de ruhuna uygun bir yönlendirmedir.
20. maddede polemik konusu yapılan bir konuyu icmâ'a uygun bir şekilde çözüme kavuşturulmuştur. Buna göre kadınlar, özel hallerinde namazdan muaftırlar, orucu da -sonradan kaza etmek üzere- tutmazlar. Namaz ve oruç dışında kalan birçok ibadeti yapabilirler. Bunlar arasından "Kur'an okuma, mescide girme, hac için zorunlu olan tavafı yapma" da vardır. Bu konular asırlarca önce de ele alınmış, çoğunluğa rağmen birçok müctehid bunların caiz olduğunu söylemişlerdir (Bak. İbn Kayyim, İ'lâm, Mısır, 1955, III, 25, 34 vd; İbn Hazm, el-Muhallâ, I, 77, II, 184; İbn Rüşd, Bidayetü'l-müctehid, Taharet -abdest ve gusül- bahisleri).
21. madde, bazılarının iddia ettikleri gibi "kadınlara Cuma namazı farzdır" dememiştir; ancak haklı ve yerinde olarak kadınların da Cuma ve cemaate teşvik edilmelerini tavsıye etmiştir.
23-24. madde hac ibadetinin zamanı ve sayısı ile ilgilidir. Bilindiği gibi bazı ilahiyatçılar hac ibadetinin en azından üç ay içinde (Şevval, Zilkade ve Zilhicce aylarında, yılda birkaç kere) yapılabileceğini, böylece izdihamın da ortadan kalkacağını iddia ediyorlardı. Delilleri de yalnızca "Hac belli/bilinen aylardadır..." (Bakara:2/197) mealindeki âyet idi. Bu âyet onların iddia ettiklerini söylemiyordu, ancak yalnızca âyete bakılırsa böyle bir anlam da çıkarılabilirdi. İstişare heyeti haklı olarak Kur'an'ı (ilgili âyetleri), sünneti ve icmâ'ı göz önüne alarak öteden beri bilinen hükmü tekrarladı, delili yetersiz olan iddiayı reddetmiş oldu. "Hac bilinen aylarda... vakfesi Zilhiccenin 9. gününde olmak üzere yılda bir defa yapılan bir ibadettir" dedi.
Hacla ilgili diğer maddeler de yeni ictihadların ürünü olmayıp, eskiden beri bilinen ve uygulanan ictihadların halka kolay gelenlerini, bazı güçlük ve problemlerin aşılması bakımından uygun olanlarını tercih suretiyle kaleme alınmıştır.
35. ve 36. maddeler namazda Kur'an okumanın ve ezanın dili ile ilgilidir. Son zamanlarda bazan milliyetçilik, bazan inkılaplar, bazan da halkın ihtiyacı istismar edilerek yeniden gündeme getirilen/hortlatılan ana dilde ibadet ve ezan konuları istişare heyeti tarafından ikna edici delillere dayalı olarak tartışma konusu olmaktan çıkarılmıştır. Namazda Kur'an, Allah'ın vahyettiği lafızlarla okunacaktır, ezan da Resulullah'ın okuttuğu şekilde okunacak, dünyanın neresinde olursa olsunokunduğunda bunun, müslümanların ezanı olduğu anlaşılacaktır.
37. madde açıkça Kur'an'a, Sünnet'e ve müslümanların ittifakına (icmâ'a) dayanmakta ve namazın beş vakit olduğunu kesin bir dille ortaya koymaktadır. Evet namaz üç vakit değil, beş vakittir. Yolculuktaöğle ile ikindinin ikisinden birinin vaktinde, akşam ile yatsının da ikisinden birinin vaktinde birleştirilerek kılınması Hz. Peygamber'in uygulamasına dayanmaktadır. Yolculuk dışında olağan dışı hallerde de birleştirdiği olmuştur; ama olağan durumlarda namaz beş vakittir ve her biri kendi vaktinde kılınır; karar da böyle çıkmıştır.
38. madde, kurbanla ilgili tartışmalara nokta koymaktadır. Buna göre Kurban bazı müctehidlere göre vacip çoğunluğa göre ise sünnettir. Kurban ibadeti ancak belli hayvanları keserek yapılabilir; bedelini sadaka olarak dağıtmak kurban yerine geçmez.
Hayvanlara eziyet vermeyi dinimiz hoş görmemiştir. Bu sebeple kesilecek hayvan -öldürmeyecek bir teknikle- bayıltılarak kesilebilir. Heyetin kararı da böyledir.
39. madde fıtır sadakası (fitre) konusunda anlaşılır ve uygulanabilir bir ölçü getirmektedir: "Bir kişinin bir günlük normal gıda ihtiyacını karşılayacak miktar". Diyanet İşleri Başkanlığı hem fitre hem de zekat nisabını TL. olarak haftada bir yayınlarsa müslümanlar için kolaylık olacaktır.
Beş yazıda özetleyip değerlendirdiğimiz "İstişare Toplantısı Kararları" görüldüğü üzere aşırılılardan uzak, uygulanabilir, dinin bağlayıcı metinlerine ve ruhuna uygun maddelerden oluşmaktadır. İnsaf ve iyi niyet sahibi kimseler alınan kararlardan memnundurlar; uçan kaçan iddia sahipleri ile peşin hükümlü olanlar, öküzün altında buzağı arayanlar sonuçtan memnun olmamışlar, konumlarını pekiştirmek için maddeleri tahrif etmişler, olmayan şeyleri var saymışlar, kararda olmayan sözleri kendileri uydurmuş sonra da üzerine hüküm bina etmişlerdir.
Ne diyelim, "Her kes kendi şâkilesine (Allah'ın verdiği kabiliyetlerden oluşturduğu/oluşan kişiliğine) göre hareket eder, ediyor, edecek.
Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git
|