HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


Dedikoducu
M. Ş. E. bir köşe yazısında hakkımda dedikodu yapmış; kimi zaman ima yoluyla kimi zaman açıkça ismimi vererek, bazan sözlü, bazan yazılı olarak bunu hep yapıyor. Onun yaptıkları bu son yazısında olduğu gibi bazan dedikoduyu da aşarak aslı faslı olmayan isnatlara, iftiralara ve abartmalara kadar varıyor. Aslında cevap vermesem de olur, ama yazılanlar tarihe vesika olarak kalıyor, "cevap vermedi, tekzip etmedi" denilerek gerçek kabûl ediliyor.
Hazret şöyle buyurmuş:
"Karaman, kurban hakkındaki yazısında, isteyen müslümanların kurban kesmek yerine, onun parasını sadaka olarak verebileceğine dair fetvâ ve ruhsat vermiş. Tabîî ki, yanlış bir fetvâ ve ruhsattır bu"
"Hayrettin Bey Cemaleddin Efganî hayranıdır. Onu müslümanlara büyük bir önder olarak gösterir...Efganî İranlıdır, şîîdir, kendini sünnî olarak tanıtmış ve yalan söylemiştir, farmasondur... Hem farmason, hem İslâm önderi...Olacak şey mi bu?"
"Hayrettin Karaman'ın çok sevdiği Muhamed Abduh ve Reşid Rıza şaibeli adamlardır"
"Karaman ömrünü, telfîk-i mezahib, mezhebleri birleştirme gayretine adamıştır".
Cevap:
1. Kurban ile ilgili olarak bu köşede iki yazımız çıktı. Birincisinde şöyle dedik: "Kurban kesmenin vacip (farz ile sünnet arasında bir yükümlülük derecesi) olduğu hükmü ittifaklı değildir. Meselâ hanefî mezhebinden Ebû Yûsuf'a (kendisinden rivâyet edilen iki farklı ictihaddan birine) ve İmam Şâfi'î'ye göre kurban kesmek sünnettir. Bazı güçlükler ortaya çıktığında veya yoksulların etten daha fazla paraya, başka bir şeye ihtiyaçları bulunduğunda "sünnettir diyen" ictihad tercih edilmeli ve kurbanın bedeli, daha azı, daha çoğu uygun yerlere verilmelidir. Böylece deri kavgasından da kurtulma yolu bulunmuş olacaktır." Maksadımızı doğru anlamayanlar bulunduğu için ikinci yazıda daha açık yazdık: "Birçok müctehide göre kurban bayramında kurban kesmek vacib değil, sünnet olduğu için müslümanlar bu ictihadı da uygulayabilirler" demiştik. Bu takdirde, bazı yıllarda, gerektiren sebepler bulunduğunda "sünnet olan kurban ibâdetini" terkedip, başka sünnet ibâdetler yapmak mümkündür; meselâ kurban parası, bundan azı veya daha çoğu kadar bir meblağ veya mal yoksullara, muhtaçlara verilebilir; böylece "tasadduk" ibâdeti yapılmış olur. Ancak bu, "sadakanın kurban yerine geçeceğ" demek değildir; kurban ibâdeti ancak belli hayvanları keserek yerine getirilebilir. "Bu sünnettir, bazan meselâ başka bir mâlî ibâdetin daha önemli ve öncelikli olması hâlinde terkedilebilir, terkedildiğinde günah olmaz" demek başkadır, sadaka, kurban bedelini para olarak dağıtmak kurban yerine geçer demek başkadır; birincisi doğrudur, ikincisi (sadaka, bedelini vermek kurban yerine geçer demek) yanlıştır."
Bu yazıları okuduktan sonra birisi çıkar da "benim yanlış fetvâ ve ruhsat verdiğimden" söz ederse onun, cehaletten başka ârızaları var demektir. Çünkü bu yazdıklarım, sünnî fıkıh kitaplarında yazılanlardır, onların güncelleştirilmesinden ibarettir.
2. Ben Cemaleddin Efganî hayranı olmadığım gibi düşmanı da değilim. Hem onun şîî ve İranlı olduğu iddialarını, hem de karşı iddiaları ben de naklettim. Bütün müslümanların önderi olduğunu söylemedim, bir gurup İslâmcının önderi olduğunu ise bilmeyen yoktur. Masonluğa, onu bir savunma ve korunma aracı olarak kullanmak maksadıyla girdiği, locadan kovulduğu, bunun üzerine kendisinin loca da kurduğu sabittir, bunları da yazdım. Bugün Efganî'yi masonlar değil, sömürü ve sömürgeye karşı savaşanlar, bağımsız ve birleşmiş bir İslâm topluluğu kurmak isteyenler önder olarak sahipleniyorlar. Bu vakıa da onun çizgisinin nasıl geliştiği, hangi yönünün geçici, hangisinin kalıcı olduğu hakkında bir fikir vermelidir.
3. Muhammed Abduh ve Reşid Rıza'yı çok sevdiğim iddiası uydurmadır. İslâm'a hizmet ettiklerine inandığım müminleri eşit olarak severim. Onlar hakkında insaflı değerlendirmeler yapmışımdır, yaparım. Bütün ârızalı yanlarına rağmen Ş. Eygi'yi de severim. "Ârızam nedir?" diye soracak olursa, "Bir örneği hakkımda yazdıklarındır" cevabını veririm.
4. "Bütün ömrünü mezhepleri birleştirme gayretine adamıştır" cümlesi iftiradır. Ben İslâm'ı öğrenmeye başlayalı elli yıl geçti. Bu elli yıl içinde yaklaşık on bin sayfa tutan yazılarım, kitaplarım basıldı. Bu yekün içinde "telfîk-ı mezâhib" ile ilgili tercüme ve telif yazılar yüz sayfa tutmaz. Bu da yüzde bir eder. Demek ki, bu konu yazı ömrümün yüzde birine tekabül etmektedir. Ş. Eygi, geri kalan (9900) sayfada neler yazdığımı okursa ömrümü neye adadığımı anlar. Okumadan, anlamadan yazarsa, dedikodu yaparsa, kendisini okuyan ve ona inananlara yanlış bilgiler verirse bunların âhirette hesabının sorulacağını bilmeli ve bunu göze almalıdır.
Telfîk konusunda yazdıklarımın özü ve özeti de şudur: Müslümanlar, ihtiyaç duyduklarında, başka sünnî mezheplerin ictihad ve fetvâları ile de amel edebilirler.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: