HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


Kusur Hangisinde
Büyük İslâm düşünürü İkbal, Doğu ve Batı düşüncesini, dinleri, ve İslâm'ı, o derin tefekkür kâbiliyeti ve büyük birikimi ile inceledikten sonra şu sonuca varıyor: "İslâm'ın hiçbir kusuru yoktur, bütün kusur bizim müslümanlığımızdadır!".
Her şeyi bildiğini zanneden bazı bilgisiz asker ve sivil şahıslar ile köşe yazarları ise söz birliği edercesine, konferanslarında ve yazılarında şunu söylüyorlar: "Moda tâbir; aslında İslâm'ın özünün iyi olduğu fakat müslümanlar tarafından yanlış anlaşıldığıdır. Bu dogru degildir. Şiddet, terör, akla karşı çıkma İslâm'ın bizzat ana kaynakları olan Kur'an ve hadîslerdedir. Bunu bize en açık sekilde bizzat bu kaynaklardan örnekler vererek isbat etmek mümkündür. İlk örnek bir hadîs; bu hadîs, Türklerin ne kadar kötü bir millet olduğundan bahsederek onlarla savaşana sevap vaat etmektedir. Bu nasıl bir peygamberdir? Zaten İslâm'ın özünde bir Türk düşmanlığı vardır; diğer örnek bir âyet "O kavmin insanları çekik gözlüdür, elmacık kemikleri çıkıktır, yeryüzünde bozgunculuk yaparlar". İşte Türkler hakkında Kur'an'ın söyledikleri budur. İste bundan dolayı Araplar onbinlerce Türk'ü katletmiş, kellelerinden tepe yapmışlardır. Türklerin İslâm'ı kabûlu zorbalık ve şiddetle olmuştur. Oysa Türkler temiz Şaman dînine mensup barışçı insanlardı. Bir de İslâm hoşgörü dîni diyorlar. Düpedüz yalan. İşte size bir âyet. Ne diyor? "Öldüreceksin" diyor. Böyle hoşgörü mü olur?...". "Bazı İslâm ülkelerinde zinâ eden kadınlara dayak atılıyor; bu bir vahşettir..."
Bu satırları okuyanlar, bu sözlerin nerede, hangi konferansta ve hangi köşe yazılarında aynen söylendiğini ve yazıldığını hatırlayacaklardır. Bizim maksadımız yanlış düzeltmek olduğu için isimleri açıklamıyoruz.
Yanlışları düzeltemeye başlamadan önce bu kadar eksik bilgi ile yazma ve konuşma cesaretinin ancak cehaletten kaynaklanabileceğine işaret etmek gerekiyor.
İslâm'ın ana kaynaklarında şiddet ve terör yoktur. Yüzlerce âyet aklı kullanmakla, tefekkür etmekle, düşünmekle ilgilidir. Kur'an kadar akla vurgu yapan bir kutsal kitap bulunamaz.
Türkler'in aleyhindeki hadîsler sahih (Hz. Peygamber'e (s.a.v.) ait) değildir. Olsaydı bile İslâm'dan öncesine ait olacak ve ancak kötülük yapanları kapsayacaktı. İslâm'ın özünde de sözünde de Türk düşmanlığı yoktur, daha doğrusu bir etnik gurubun diğerinden üstün veya aşağı tutulması sözkonusu değildir. Kur'an'a göre bütün insanlar bir kökten gelirler, bu mânâda kardeştirler, üstünlük güzel ahlâka, erdemli davranışlara ve hayırlı hizmetlere bağlıdır.
"O kavmin insanları..." şeklinde bir âyet yoktur.
Araplar eğer onbinlerce masum Türk'ü katlettilerse bu, Kur'an'a ve Sünnet'e göre büyük bir cinayettir. İslâm'a göre haksız yere (meşrû savaş veya idamlık suç sözkonusu olmadıkça) bir kişiyi öldüren bütün insanları öldürmüş gibi olur, bu kadar büyük bir insanlık suçu işlemiş sayılır.
Tarih kitapları Türklerin İslâm ile müşerref olmalarını şiddete ve zorbalığa değil, sevmeye, beğenmeye ve hür irâde ile benimsemeye dayandırıyorlar.
Kur'an ancak, din yüzünden insanlara savaş açan, inanç ve ibâdet özgürlüğünü ortadan kaldıran, insanları yurt ve yuvalarından söküp atmaya kalkışan, devlete isyan ederek eşkiyalık yapan insanlara karşı savaşa (yani onları öldürmeye) izin verir. Bunu dışında kimse için "Öldürün!" demez.
Zinâ eden erkeğe ve kadına, vücûtlarında iz ve sakatlık bırakmayacak hafiflikte yüzer sopa vurulacağı Kur'an'da vardır. Bu cezânın hedefi İslâm'a göre ağır bir suç olan ve aile hayatını tehdit eden zinâ suçunu engellemektir. Kur'an'ın nazil olduğu çağda böyle bir cezâ asla ilkellik ve vahşet değildir. İslâm ülkelerindeki yanlış uygulamaların da çoğu, İslâm'ın değil, müslümanların kusurudur.
Konferanslarında veya köşelerinde bu kadar yanlışı söyleyenler ve yazanlar; tafargir, garazkâr, kötü niyetli, bilerek çarpıtan ve saptıran bazı kalemlerin ve kaynakların etkisinde kalıyorlar, doğru bilgiye ulaşmak için de hiçbir gayret göstermiyorlar; bunun bir manevî sorumluluğu yok mu? İnsanları yanlış bilgilendirmek ve yönlendirmek, samîmî dindarları üzmek onların vicdanlarını sızlatmıyor mu?
Yazık, çok yazık!


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: