HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


BAŞÖRTÜSÜ VE HUKUK
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde kanunlar evrensel hukuk ilkelerine ve yasama meclisinin temsil ettiği millet iradesine dayanır. Hiçbir şahıs, kurum ve kuruluşun kararı, yorumu, iradesi hukukun ve hukuka uygun bulunan kanunların üstüne çıkamaz, üstünde olamaz.
Başörtüsü meselesinde bu genel kural ve ilkelerin çiğnendiğine şahit oluyoruz. Meclis, insan hakları, din ve vicdan hürriyeti, okuma hakkı gibi genel ve evrensel hukuk ilkeleri ile millet iradesine (aynı zamanda miletin fiilî talebine) dayanarak "kılık ve kıyafetle ilgili" bir kanun çıkardığında ve usulüne uygun olarak kanun yürürlüğe konduğunda işlemeye başlar. Bütün ilgililer bu kanuna uymak, onu uygulamak zorunda olurlar. Daha önce çıkarılmış olup son kanuna aykırı bulunan mevzuat da yürürlükten kalkmış olur. Yeni kanunun anayasaya aykırı olduğu iddia edilir ve mahkemesine başvurulursa mahkeme, kanunu şekil ve esas yönlerinden inceler, aykırılık konusunda karar verir. Mahkemenin iptal etmediği kanunun yürürlüğü devam eder.
Üniversitelerde kılık ve kıyafetin serbest olduğu hükmünü getiren kanun usulüne uygun olarak meclis tarafından çıkarılmış ve yürürlüğe konmuştur. Anayasa Mahkemesi, başvuru üzerine bu kanunun anayasaya aykırı olup olmadığını incelemiş, olmadığı hükmünü benimsemiştir. Ancak Mahkeme bununla yetinmemiş, "yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak üzere... serbesttir" cümlesini yorumlamış ve başörtüsünün "yürürlükteki kanunlara aykırı olduğu" hükmüne varmıştır. Ülkemizde hukuk okumuş, hukuk ilmi yapmış ve hukuk okutan birçok hukukçu "üniversitelerde kılık ve kıyafet serbestliğine aykırı bir kanunun bulunmadığında" ittifak etmektedirler. Anayasa Mahkemesinin (bir kısım üyelerinin) başörtüsünü "laikliğe veya Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı" görmeleri, böyle bir yoruma gitmeleri yadırganmakta, "yürürlükteki kanunlara aykırı olmama" şartının neredeyse keyfîye varacak bir biçimde genişletilmiş ve yorumlanmış olduğuna hükmedilmektedir. Mevzuatta "başörtüsünün yasak olduğunu ifade eden veya içeren" bir laiklik tanımı yoktur. Atatürk ilke ve inkılapları içinde de "başörtüsü yasaktır" şeklinde bir ilke ve inkılap mevcut değildir. Bu durum ve gerçekler karşısında Anayasa Mahkemesinin yorumu, kanunun yürürlüğünü engellemeyen, engellememesi gereken "mücerret bir yorumdan ibaret" kalmaktadır. Esasen Anayasanın 153. madde, ikinci fıkrasında Anayasa Mahkemesi için "...kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yolaçacak biçimde hüküm tesis edemez" denildiğine göre, yorum bir yana iptal kararında bile "bu karardan bir uygulama kuralı çıkarmak" mümkün değildir. Yani Mahkeme kıyafet serbestliği getiren kanunu iptal bile etseydi bundan "artık başörtüsü yasaktır" şeklinde bir hüküm çıkarılamaz ve uygulamaya konulamazdı. Yapılacak şey, boşluğu doldurmak üzere yeni bir kanun çıkarmaktan ibaret olurdu. Şu halde bugün ülkemizde, üniversitelerde başörtüsünü yasaklayan hiçbir kanun yoktur. Yürürlükteki kanun serbestlik getirmektedir. Bu kanuna aykırı yönetmelik ve talimatın da bir hükmü ve geçerliği olamaz.
Öte yandan bir demokratik hukuk devletinde Anayasa Mahkemesi de olsa hiçbir mahkeme, Meclis'in ve millet iradesinin yerini alamaz. Eğer millet istiyor ve Meclis -evrensel hukuk kurallarına aykırı olmayan- bir kanun çıkarıyorsa demokrasi bu kanunun yürümesini gerektirir. Mevcut anayasada böyle bir kanunun çıkması ve yürümesine engel bir madde bulunursa yapılacak şey, anayasanın eskimiş ve millet iradesine ters düşer hale gelmiş maddesinde ısrar etmek değil, onu usulüne göre değiştirmektir.
İnancı sebebiyle belli şekilde örtünen ve giyinen bir kimseyi öğrenim veya kamu hizmetlerinde görev yapma hakkından mahrum etmek evrensel insan haklarına, demokrasiye ve hukuk devleti ilkelerine aykırıdır. İnsan hakları mahkemesinin de böyle bir mevzuat ve uygulamayı tasdik etmesi mümkün değildir. (Üniversitelerde başörtüsü ile ilgili olarak insan hakları mahkemesinin kararı yanlış yönlendirme ile alınmış belli bir alana ve konuya yönelik "hileli" bir karardır.) Bugün hemen bütün Batı ülkelerinde devlet dairelerinde, orta ve yüksek öğrenim kurumlarında okuyan veya görev yapan bayanlar, inançları gereği başlarını örtebilmekte ve beden eğitimi dersinde erkek öğrencilerle birlikte yüzmeye katılmama hakkına sahip bulunmaktadırlar. Bunun için ilgili dinî kurumun "Bu davranış kişinin inancına uygundur" diye bir yazı vermesi yeterli olmaktadır. Bu ülkeler, kişinin inancına ve dini kurumun raporuna dayanan bir yürütme ve uygulama yaparken bunu "laikliğe aykırı" görmemektedirler. İnsan Hakları Mahkemesinin de buna aykırı bir karar vermesi mümkün değildir.
Kurdun, arkadaşlık ettiği kuzuyu yemeye karar verip "suyu bulandırmasını" bahane etmesi kabilinden anlamsız bahaneleri bir tarafa bırakmanın, insan haklarına, din ve vicdan hürriyetine riayet etmenin, millete rağmen devlet yönetmekten vazgeçmenin zamanı çoktan gelmiş olmalıdır. Zamanın geldiğini bildirmek ise halka, sivil topluma düşmektedir, onlar da -çok şükür- bu vazifenin şuurunda olduklarını gösteren davranışlar içine girmişlerdir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: