HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |


Çelişen İftiralar
Bir dost radyonun dinleme fırsatı bulamadığım bir programında, bizim nesilden bir hoca aleyhimde konuşmuş, artık revaçtan düştüğünü sandığım bazı yakıştırma ve karalamaları sıralamış, bu arada gıybet hududunu da aşarak iftirada bulunmuş. Kendine göre dine zararlı bulduğu, din anlayış ve uygulamalarını beğenmediği bazı kimseleri değerlendirdikten ve çöpe attıktan sonra benim, onların akıl hocaları olduğumu söylemiş. Bunu dayanaksız bir yakıştırma olduğu için cevap vermeye değer bulmuyorum. Sonra İhlas Holding'ten söz açmış, sorumlularını tenkit etmiş ve "onların da müşaviri ve akıl hocası olduğumu" söylemiş. Ben kendimi fıkıh hocası zannediyordum, meğer talebesi çok olan bir akıl hocası imişim de haberim yokmuş!
Burada asıl üzerinde durmak ve başkalarını da yanıltmasın, suizanna sebep olmasın diye düzeltmek istediğim konu bu "İhlas Holding ile hiçbir ilişkimin bulunmadığını, Sayın Ali Coşkun, İhlas Finans Kurumu'nun (faizsiz çalışan İslâm bankasının) genel müdürü iken birkaç hoca ile birlikte beni de birkaç kere davet ederek dinî sorular sorduğunu, buna cevap verdiğimizi" ifade etmiştim. Ali Bey'in ayrılmasından sonra böyle bir danışma da vuku bulmamıştır. Talep olduğunda bütün finans kurumlarına böyle bir yardıma hazır olduğumu, esasen bunun, bütün din alimlerinin de vazifeleri bulunduğunu tekrarlamak isterim.
Beni yıpratmak için uydurulan bu yalan mumları bazen yatsıdan önce sönüyor, sönmesi için de benim üfleme zahmetine katlanmam gerekmiyor; evet bu iftira, bir başka iftira ve karalama ile çelişmiştir. Şöyle ki, radyo konuşmasının yapıldığı günlerde İhlas Holding camiasına ait bulunan Türkiye Gazetesi'nde, "Bir Bilene Soralım" köşesinde bir yazı çıktı. Bu yazıda "telfik macunu" diye bir ikinci başlık var, bu başlık altında ilim ve insaf ile bağdaşması mümkün olmayan bir alayname yer almakta. Tasavvur ettikleri telfik macununu oluşturan unsurlar içinde İbn Teymiyye'den Mevdudî'ye, Hamidullah'a kadar birçok zevatın bir şeyleri yanında "Karaman'ın da tersi" bulunmaktadır. Bu köşede sıkça aleyhimde -bazen açıkça, bazen ima yoluyla- söz edilmektedir. Bu son yazıdaki tenkit konusu ile sözü geçen radyodaki karalamalar arasında önemli ölçüde benzerlik vardır. Her ikisi de belli şahısları tutmakta, belli şahıslara laf atmakta, benzeri kanaatleri paylaşmaktadırlar. Şu halde İhlas Holding'e müşavir veya akıl hocası olmak benden fazla aleyhimde konuşana yakışmaktadır. Ama ben, bu paralellikten yola çıkarak "filan kişi, filan kurumun veya şahsın akıl hocasıdır" diyemem, bu gerçeğe aykırı olabilir ve müslüman böyle yakıştırmalar, zanlar, tahminler üzerinden yürüyerek insanları karalayamaz.
Özetlemek gerekirse aleyhimde bulunan iki kişiden biri gazetede bana iftira ediyor, karalıyor, diğeri "H. Karaman onun holdinginin akıl hocasıdır" diyor; işte bu çelişkiye dikkat çekmek, günahlarını arttırmamak için bazı müslümanları ikaz etmek istedim.
Telfik ve mezhebden mezhebe geçme konuları ilmî konulardır. Gazete köşelerinde halledilemez. Kendilerine güvenenler gelsinler, bu konuları ait oldukları ilim meclislerinde müzakere edelim.
Okuyucularıma ve tesadüfen mezkûr konuşmayı dinleyen, yazıyı okuyan ve üzülen dostlarıma şunu söylemek isterim: Kişinin aynası işidir. Benim işimi okuyup yazmak, öğrenip öğretmek ve doğru bildiğimi yaşamaktır. İşte bunlara dayanarak (benim hayatımda, yazdıklarımda ve söylediklerimde) bir aksaklık olduğunu iddia eden olursa bunu kale alır, yanlış ise düzeltmeye, doğru ise karşı tarafı ikna'a gayret ederim. Dedikodu yapmam, yapanları sevmem ve onların yaptıkları ile meşgul olarak vaktimi zayi etmem.
Bizim davamız İslâmdır; tuttuklarımızı İslâma hadim olduklarını bildiğimiz veya böyle sandığımız için tutarız, karşı olduklarımıza da İslâma karşı tavırları sebebiyle bunun ölçüsüne göre karşı oluruz. İnsanları değerlendirmede ve onlarla kuracağımız ilişkinin keyfiyet ve sınırlarını belirlemede kullandığımız ölçü şudur: Müslümanım diyen kimse -en geniş ve hoşgörülü islâmî ölçülere göre dinin içinde kaldığı müddetçe- müslüman kabul edilir. İctihada, yoruma, tevile açık konularda farklı inanç, benimseme ve eğilimlere hoşgörü ile bakılır, gerektiğinde usulüne uygun olarak konular tartışılır, karşı tarafı ikna etmeye çalışılabilir. Her şahıs ve gurup kendi ictihadını veya taklidini yaşar, bu farklılıklar din kardeşliğine ve dinin ortak alanında dayanışma ve yardımlaşmaya engel teşkil edemez. İslâmın dışında kalan insanlarla nasıl bir ilişki içinde olunacağı da kaidelere bağlanmıştır. Genel tavır, usulüne göre tebliğ ve davet tavrıdır. En sakıncalı olan inanç ve davranış ise belli bir şahsın veya gurubun kendi mezhebini, meşrebini, tarikatını... din ile aynılaştırması ve bunun dışında bir İslâmı (İslâm anlayış ve uygulamasını) reddetmesidir. Böyle bir tavrın doğuracağı sonuç tefrikadır, parçalanmadır, ümmeti zayıflatmak ve düşmanın ekmeğine yağ sürmektir. Rabbim cümlemize basiret versin!


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Makale | Sonraki Makale | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: