HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler | Kelime İndeksi |


İhkak-ı hak ve laik mahkemeler

Hocam, sizden bu aralar magazin haberlerinde sık konuşulan, İslam'a zarar veren, İslam'la ve insan onuruyla bağdaşmayan kadının dövülmesi mevzuunu gündemden silmenizi (gündem oluşturarak) istirham edeceğim. Hocam, erkekler müslümanlar dahil, bir serkeşlik söz konusu olmadığı halde kadına despot bir tavır sergilemekteler. Kadın onlar için deşarj oldukları bir nesne sanki. Gazetelerde okuyoruz, hele bazı namus abideleri sahip çıkmak ve terbiye etmek yerine İslam ceza hukukuna göre de cezayı gerektiren bir durumda, cezası oymuş gibi silaha sarılıp kurşun yağmuruyla feci durumlara yol açıp, çocukları öksüz kalıp, yuvaları yıkılıyor ve sizler bunlara cevap vermiyorsunuz. Şahitlere gerek duyulmadan, onun bunun söylentileriyle kabul edilmeyen bir suçun, cezası olmayan bir cezayı, namus adına, şeref adına uygulamaya kalkarak İslam'a ve insana karşı suç işlemekteler. Belki bu insanlar günahsız, belki tevbe edeceklerdir. Dayak mevzuunun ise gündemde tutulmasının çirkinliğiyle birlikte ...gibi dövülebilirliği değil de, saadetimiz açısından insanca ilişkilerin yaşanması gerektiği konu edilse daha yararlı olur. Zira İslam'la ilişkisi olmayanlara bolca malzeme verilmiş oluyor. Dahası ilerde 2 yaşındaki oğlumun nasıl bir davranış içerisinde olacağını bilmemekle beraber terbiyenin önemine inanıyor ve bu şikayetçi olunan erkeklerden ziyade bunları ellerinde yetiştiren kadınların öncelikle sorumlu olduklarını düşünüyorum. Hocam kurban bayramında size bir kaç soru göndermiştim. Gerçek Hayat'ta da cevaplandırdınız; Allah razı olsun, fakat eşime söylediğimde sizi sevmek ve düşüncelerinize de değer vermekle birlikte "onun düşüncesi zaten belli hep aynı şeyler söyleniyor, delil getirmiyorlar, yalnızca şöyle olmalı böyle olmalı diyorlar" dedi, fakat ben Resulullah'ın Mut'im isimli bir müşrikin himayesine girmesinden varmaya çalıştığınızı anlıyorum. Eşime ise çocuğun (Allah korusun) kaybolsa, kaçırılsa, evinde yangın çıksa bir müşrikten yardım almaz mısın? Polise, itfaiyeye haber vermez misin? Devletin de -dediğiniz gibi- icra gücünün kullanılması da aynı diyorum. Yalnız hocam "Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmekle emrolunmuşken tâğuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor" (Nisa: 60) "Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir" (Maide: 44), "Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Heva ve heveslerine göre değil. Onların, sana indirilenlerin bir kısmından seni ayırmalarından sakın" (Maide: 49) Bu ayetleri nasıl açıklarsınız? Alanı daraltmış olmuyor muyuz. Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah'ındır sözünü daha detaylı izah edebilir misiniz? Hocam siz ve M. İslamoğlu hocamız, gönlümde sıcaklığını duyduğum, çok sevdiğim değer verdiğim şahsiyetlersiniz. Rabb'im sizleri selamette kılsın, inşaallah...


Cevap:

Müslümanım diyen kişilerin İslam'a uymayan davranışları, meşruiyet ve meşrulaştırma bakımından birkaç çeşittir: a) İslam'a aykırı olduğunu bilir, inanır, fakat irade zaafı, alışkanlık, şiddetli iticiler gibi sebeplerle yaparlar. b) Usulüne uygun olmayan tevillerle meşru olmayanı meşru sayarak yaparlar. c) Bilgisizlik ve eğitim eksikliği sebebiyle nefsin veya mahalli örf ve âdetin istediğini yapar bunun aynı zamanda dine uygun olduğunu "düşünürler". Sizin verdiğiniz örnekler de işte bu şekilde ya meşrulaştırarak ya meşru olduğunu sanarak yahut da meşru olmadığını bilerek müslümanların, İslam'a aykırı fiil ve davranışlarından bazı örneklerdir.
Bizim bunlara cevap vermediğimiz, itiraz etmediğimiz, uyarmadığımız tespitiniz doğru değil, kullandığımız bütün araçlarla biz açıklama ve uyarma vazifemizi yapıyoruz.
Kazif (kadını zina yapmakla suçlamak, iffetine dil uzatmak) suçu ile ilgili âyetler (Nur: 24/4) gelince birçok kimsenin zihninde sorular oluşmuş, bunu gelip Hz. Peygamber'e (s.a.) açmışlardır. Bu cümleden olarak Sa'd b. Ubâde "Yâ Resûlullah, karımla bir erkeği yakaladığım zaman dört şahit bulacağım diye onları bırakır mıyım? Vallahi sorgusuz süalsiz kafasını uçururum!" demiş ve şu cevabı almıştır: "Sa'd'in kıskançlığı ve namusuna düşkünlüğü sizi şaşırtmasın, ben ondan daha kıskancım, Allah da benden daha kıskançtır." (Buhârî, Nikah, 107; Hudûd, 40). Hilal b. Ümeyye Peygamberimiz'e gelerek Şerîk isimli birisi ile karısının zina ettiğini iddia etmiş, o da dört şahit getirmezse kendisine iftira cezası vereceğini bildirmişti. Hilal, "Ey Allah'ın elçisi, bir kimse karısının üzerinde bir erkek görürse şahit arar mı?" diye savunma yapmış ise de Peygamberimiz "Ya dört şahit veya sırtına sopa" diyerek ısrar etmişti. Hilal doğru söylediğini ifade ederek işi Allah'a bıraktı, O'nun vahiy ile durumu aydınlatacağı ümidini dile getirdi, arkasından da "mülâ'ane: lanetleşme" ismi verilen âyetler geldi (Ebû Dâvûd, Talâk/li'ân, 27) Bu hadislerin açık ifade ve hükmü şudur: Hiçbir kimse kendini hakim yerine koyarak bir başkasını muhakeme edemez, hakkında hüküm veremez ve hükmü infaz edemez. Karısını zina halinde yakalayan bir koca bile bunu ya dört uygun şahitle ispat edecek veya iddiasının iftira olduğuna hükmedilerek bunun cezasını çekecektir Ayrıca mülâane (hakim huzurunda karşılıklı olarak, yalan söyleyenin lanetlenmesini dilemek ve sonunda ayrılmak) talebinde bulunabilir. Bunları yapmaz da kadını öldürür veya yaralarsa bu suçların cezasını çeker.
Kur'an ve Sünnet birlikte, hem lafız hem de maksad ile değerlendirildiği zaman şu husus açıkça anlaşılacaktır ki, sopanın hem ceza hem de eğitim aracı olarak kullanıldığı bir ortamda İslam onu önce azaltmış, sonra da tamamen ortadan kaldırmak için etkili telkinlerde bulunuştur. Sünnet diye Hz. Peygamber'in (s.a.) beşeri âdetlerini bile taklit etmek isteyenler şunu bilmelidirler ki, o bütün ömrü boyunca bir eşini veya çocuğunu dövmek şöyle dursun azarlamamıştır bile. "Karılarını dövenler iyileriniz değildir" buyuran da odur.
Soruda geçen âyetlerde Allah, vahiy yoluyla gönderdiği hükümleri (emirleri, yasakları, kuralları...) müminlerin bütün hayatlarında uygulamalarını, onlara aykırı olan hükümleri uygulamamalarını emrediyor. Bu hükümlerin siyasi, hukuki, iktisadi, ictimâi ve ahlaki olanlarının bir kısmını uygulayabilmek için vahyi kaynak olarak kabul eden bir devletin bulunması gerekir. Böyle bir devlet bulunmadığında fertler kendi başlarına bunları uygulayamazlar; çünkü bu hükümlerle ilgili olay ve ilişkiler tek taraflı değil, çok taraflıdır ve tarafları bu hükümlere razı etmeye ferdin gücü yetmez. Laik devletlerde müslümanlar, Allah'ın buyrukları içinden uygulamaya güçlerinin yettiği kısmını uygularlar, güçlerini aşan kısmına gelince Allah onları bunlarla yükümlü kılmaz. Güvenlik, korunma vb. kamu hizmetlerinden yararlanma hususunda ise zaruret vardır; bunlarsız yaşamak ve normal olarak varlığını sürdürmek mümkün olmadığı için zaruret icabı yararlanmak da İslam'a aykırı değildir.
"Hep olmalı, bulmalı" diyorlar, "delil göstermiyorlar" sözlerine gelince, gösterilen delilleri görmek için gören göze, işiten kulağa ve şartlanmamış olarak düşünen kafalara da ihtiyaç vardır.



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler | Kelime İndeksi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: