HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


Hayreddin Karaman'la İlâhiyât Fakülteleri Üzerine
1. İlâhiyât Fakültelerinin İslâm Medeniyeti geleneğinde size göre yeri nedir? Bir geleneğin devamından söz edilebilir mi?
(Zaman darlığı sebebiyle bu büyük sorulara küçük cevaplar vermek durumundayım)
İslâm medeniyetinde kurucu unsurlardan biri olarak âlimlerin (ulemânın) önemli bir yeri vardır. Batı'ya bağlı olarak dünya, Hristiyan takviminin üçüncü bin yılına girerken on beşinci asrını yaşayan İslâm medeniyeti, önemli meydan okumalarla karşı karşıyadır. Bu meydan okumalar karşısında tekrarların ve savunmacı yaklaşımların faydası ve değeri yoktur. Medeniyetimizin açıklanması ve ihyâsı, çağın Gazzâlîlerini beklemektedir. İlâhiyât fakültelerinin Gazzâlîler yetiştirebilmesi için ise zihniyet, kurumlar ve ilkeler yönünden bambaşka bir Türkiye'ye ihtiyaç vardır. Türkiye'nin böyle bir dönüşümü yaşayabilmesi için de kendi bilgimizi üretmemiz gerekir, kendi bilgimizi, kendi ilim ve bilim adamlarımız üretecek. Şimdi, "Tavuk mu, yumurta mı, hangisi önce, önceyi bulmak için sonraya ihtiyaç göstermiş olmuyor musunuz?" kabilinden çelişkiye mi düşmüş olduk? Hayır, çelişki yok, her biri diğerini doğurarak, mevcûttan mükemmele doğru yürüyerek bu iş kotarılacaktır.

2. Batı toplumlarının modernizm adı altında müslüman toplumlara empoze ettiği kültürel ikilemi müslüman toplumlar ne ölçüde yaşıyor?
Müslüman toplumların kültür alanında bir ikilem yaşadıkları doğrudur. Bunun sebebi, müslüman ulusların ve İslâm milletinin, uygun kurumlar ve mekânizmalarla kendi kültürünü çağdaşlaştırarak hem toplumuna hem de -bir farklı renkte kültür- olarak dünyaya sunma konusundaki başarısızlıklarıdır. Batlılı guruplar bunu yapabildikleri için başka kültürlere hayranlık duymuyor, onların karşısında komplekse kapılmıyor -doğrusu onları da bir değer, bir zenginlik saymak ve saygı göstermek, yaşamasına imkân tanımak iken- bunu da yapmıyor, bütün dünyaya kendi kültürünü yaymak için çaba sarfediyor, ötekileri yok veya ilkel sayıyorlar. Toplumlarımızın (müslüman ulusların) bir millî kültür fikri, programı ve politikasına ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyacın karşılanabilmesi için halkların/insanımızın, kendi geleceğine sahip çıkması, sürü olmaktan kurtulması, işbölümünde vazife alan ve veren toplum bireyleri haline gelmesi gerekmektedir. Akif merhum "Her eski eski diye atılmaz, kötü ise atılır, her yeni yeni diye alınmaz, iyi ise alınır" demişti. "Modern" yeni, modernist ise yenilikçi demektir. Yenilikçi olmak, yeniye tapmaktır, yeniye, sırf yeni olduğu için bir değer izâfe etmektir. Üstelik bizim modernistlerimizin yenisi, kendilerinin değil, Batı'nın eskisi ve yenisidir. Bize gerekli olan ise bizim "iyi olan" eskimiz ve yenimizdir. Onu daima, kendi malzememizden kendi insanlarımız ve yöntemlerimizle yeniden üretmek durumundayız.

3. İlâhiyât fakültelerinde bugün yaşanan problemler İlâhiyâtların ve İlâhiyâtçıların kimlik problemlerinden doğmakta değil midir? İlâhiyâtçının bir özeleştiriye ihtiyacı var mıdır?
Her kesin ve kesimin özeleştiriye ihtiyacı vardır. Özeleştiri (nefis muhasebesi) İslâmî bir gerekliliktir.
Kimlik problemi yalnızca İlâhiyâtlara ve İlâhiyâtçılara ait değildir; hattâ onlarda bu problemin daha az olduğunu söylemek bile mümkündür. Müslümanlar çeşitli etnik guruplardan gelen, farklı alt kültürlerden oluşan bir ümmettir. Bugün bunlar, siyasî zorunluluklar yüzünden ulus devletler olarak teşkilâtlanmışlardır. Ulus devletlerin halkları da etnisite ve alt (kısmen İslâm öncesinden de gelen) kültürler bakımından homojen değildir, farklı kesimlerden oluşmaktadırlar. Bunları birbirine bağlayacak, birliği sağlayacak bir bağa, bir bağlantıya ihtiyaç vardır; bize göre bu bağ "İslâm"dır. İslâm bağının üstün ve hâkim birlik unsuru olması, diğer din ve inanç sahiplerinin ayrılmasını, mağdur ve mazlum olmasını gerektirmez; çünkü geçmiş tecrübemiz vardır, müslümanlar, farklı inanç ve kültürlere sahip gurupları biraraya getirip insanca yaşamalarını sağlamıştır. İslâm'dan başka, her ferde ve guruba hakkını verecek, insanca yaşamasını sağlayacak bir "genel ve üst vicdan" mevcût değildir. Bugünkü dünyanın patronları, yaldızlı sözler ve çekici sloganlara sığınarak dünyayı, kendi ulusları adına sömürmeyi hedeflemektedirler. Kitabın kavlince yaşayan müslüman bunu yapamaz.
Ötekilerin de insana yakışır bir dünya hayatı için müslümanların rehberliğine/işbirliğine ihtiyaçları vardır.
İlâhiyâtlar ne kadar özerk ve özgür olursa o kadar kimlik problemlerini çözebilir ve diğer kardeşlerininin de bu problemi çözmelerine yardımcı olabilirler.

4. Yıllarca bir İlâhiyât Fakültesi'nde ders verdiniz. İlâhiyât denince akla gelen ilk isimsiniz. Şimdi ise dışardan baktığınızda İlâhiyât fakültesini ve İlâhiytatçıları -başörtüsü problemini de göz önüne alarak- nasıl bir gelecek beklemektedir?
İlâhiyât Fakültelerinin geleceği, mensuplarının inanç, amaç, ahlâk ve gayretlerine bağlıdır. Halkın da -diğer millî kurumlar yanında- bu kurumlara sahip çıkmaları gerekir.
Başörtüsü problemi millî çözümlere karşı olanların bizi oyalamak ve mümkün ise eritmek amacıyla önümüze koydukları bir tuzaktır. Bu oyuna gelmemek için uyanık, dikkâtli, soğukkanlı, azimli, kendinden emin ve gayretli olmamız gerekiyor. Kızlarımızın okuması ve toplum içinde, hem ortak hem farklı yetenek ve özellikleriyle çeşitli misyonlar üstlenmesi, vazifeler görmesi çok önemlidir. Belli şekil ve derecelerde dindar olan erkeklerimizin ve kızlarımızın, bu yüzden öğrenim haklarını kaybetmeleri, başka bir deyişle bu hakkın onlardan alınması kabûl edilemez; buna karşı meşrû yollardan mücadele bütün hak yocularının ödevidir. Kızlarımız geçici bir süre için okuma haklarını kaybetseler bile bu kayıp devamlı olmayacaktır. Problem yalnızca onlara ait değildir, çözümü de yalnızca onlara düşmez; aklı, inancı, vicdanı olan herkes bu haksızlığa karşı duracak, erinde gecinde olumlu/olması gereken sonuca ulaşılacaktır.

5. Son olarak ilâhiyatçı gençliğe neler tavsiye edersiniz?
Yukarıda söylediklerim de ilâhiyatçı gençlik için idi. Bunlara bir şey eklemek isterim:
İlâhiyât öğrencisi, ahlâkını korumak için iyi arkadaşlar (bu mânâda bir gurup) edinebilir, ama hiçbir gurup onun düşünme, öğrenme, yeni ufuklara yönelme imkân ve kâbiliyetini sınırlamamalıdır. Müslümanları "bir"leştiren İslâm belirleyici, son sözü söyleyici olmalı, onun şemsiyesi altında oluşmuş farklılıklar birliğe ve dayanışmaya zarar vermemelidir. Buna zarar veren farklılılların meşrû olmadığına hükmedilmelidir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: