HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


İslâm'da Savaş ve Barış
İslâm dînini peşin hükümle veya maksatlı olarak -olduğundan farklı- anlatan ve yorumlayanların bir kısmına göre o bir savaş ve kılıç dînidir, kendisini insanlara zorla kabûl ettirmiştir, müslümanlar imkân bulur, bir ülkede veya dünyada hâkimiyeti ele geçirirlerse başka dinden olanlara hayat hakkı tanımazlar. İktidara gelememeleri ve güç yetirememeleri halinde ise teröre başvurur, masûm insanları öldürürler...
İslâm'ın temel kaynağı Kur'ân-ı Kerim ile Hz. Peygamber'in (s.a.v.) açıklama ve uygulamaları yukarıdaki iddiayı/iftirayı kesin bir dille reddetmektedir. Eğer müslümanlar şu veya bu yerde ve zamanda İslâm'ın buyruklarına, örnek Peygamber'in (s.a.v.) uygulamalarına aykırı davranmışlarsa bu İslâm'ın değil, onların (bunu yapan şahıs veya gurupların) suçu, günahı, ayıbı olur; hem hükümde hem de cezâda genelleme yapmak zulümdür, terörün bir başka çeşididir.
Savaş ve barış konusunda birçok âyet içinde birkaç örneğe baktığımızda şu tablo ile karşılaşırız:

"Eğer barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a güven; O her şeyi işitendir ve bilendir. 62- Seni oyuna getirmeye kalkışırlarsa kuşkusuz Allah sana yeter; yardımıyla ve müminlerle seni destekleyen O'dur. 63- Müminlerin gönüllerini birleştiren de O'dur. Dünyanın bütün servetini harcasaydın onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını düzeltti, O izzet ve hikmet sahibidir." (Enfal: 8/61-62)
"Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz, bizi halkı zâlim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? 76-İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise bâtıl dâvâ uğrunda savaşırlar. Şu halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki, şeytanın tuzağı daima zayıftır." (Nisâ: 4/75- 76)
"Kendilerine haksız yere saldırılan kimselere savaşma izni verilmiştir. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye kadirdir./ Onlar ki, sadece "bizim Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Çünkü Allah insanların bir kısmı ile diğer kısmını savunmamış (onlara yönelen haksız saldırıyı püskürtmemiş) olsaydı şüphesiz içlerinde Allah'ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılıp giderdi."(Hacc:22/39-40)

Ebû Bekir İbn el-Arabî'nin de isabetle kaydettiği gibi (Ahkâm, II, 854) bazı âyetlerde geçen "fitne ortadan kalkıncaya ve dînin tamamı Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın..." meâlindeki cümleyi (meselâ Enfal: 8/39) iki şekilde anlamak mümkündür. 1. "Dünyada veya bölgede hiçbir müşrik kalmayıncaya ve herkes müslüman oluncaya kadar". 2. "Din ve vicdan hürriyeti yerleşinceye, herkesin serbestçe dînini yaşaması imkânı doğuncaya ve böylece hak olsun bâtıl olsun din seçimi ve dinî hayat baskıya değil, samîmî inanca dayanıncaya kadar. İkinci anlayışın doğru olduğu, Hz. Peygamber'den (s.a.v.) beri örnek devirlerde görülen uygulama ile ortaya çıkmıştır; çünkü hiçbir devirde savaş, müslüman olmayanları zorla İslâm'a sokmak veya öldürmek için yapılmamıştır.
İslâm'ın savaştan amacının ne olduğu, meâli yukarıda verilmiş olan âyetle (Enfal:8/61) açıklanmış olmaktadır: Zulmü ve saldırı ihtimâlini ortadan kaldırmak, meşrû savunmada bulunmak. Bu zarûretler yüzünden başvurulan savaş, karşı tarafın zulümden ve saldırıdan vazgeçerek barışa yönelmesi ile gereksiz hale geleceği için buna müsbet cevap verilmesi, barışmak isteyenle barışılması emrolunmuştur.
Savaş ve barışla ilgili âyetleri bir bütün halinde değerlendirerek genel bir sonuç çıkarma konusunda tefsirciler görüş ve söz birliğine ulaşamamışlardır. Savaşın amacını dünyada müşrik kalmaması veya müminlerin dünyaya hâkim olmaları olarak anlayanlara göre barışı emreden âyetlerin hükmü, sonradan gelen şu âyetlerle kaldırılmış, neshedilmiştir: Müşriklerin yakalandıkları yerde öldürülmelerini emreden âyet (Tevbe: 9/5) veya Ehl-i kitab'a karşı, İslâm'ı kabûl edinceye yahut da İslâm devletine boyun eğerek cizye ve haraç vermeye râzı oluncaya kadar savaşılmasını emreden âyet (Tevbe: 9/29), kezâ "Siz üstün durumda iken düşmanı barışa çağırarak gevşeklik göstermeyin (Muhammed :47/35) meâlindeki âyet.
Bu anlayışa karşı Ebû Bekir İbn el-Arabî'nin (II, 875 vd.) ve Cessâs'ın (III, 68) dile getirdikleri ikinci görüş şöyledir: Nerede bulunurlarsa öldürülecek olan müşrikler Arabistan kıtasında o zaman yaşayan ve müslümanların kökünü kazımaya azmetmiş bulunan müşriklerdir. Âyetlerin devamlı olan hükümlerinin bunlarla alâkası yoktur. Savaş ve barış müslümanların güçlerine, menfaatlerine ve dînin amaçlarına bağlıdır; buna göre savaşmak, teklif ederek veya karşı tarafın teklifini kabûl ederek barış yapmak, barış karşılığında bir şey almak veya vermek câizdir. Âyetler birbirini neshetmemiş, duruma göre nasıl hareket edileceğini göstermiştir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) de buna göre davranarak Medine'ye geldiğinde bazı Yahudi ve müşrik guruplarla barış antlaşması yapmıştır, kezâ Mekke müşrikleri ile Hudeybiye sulhunu yapmış, karşı tarafın anlaşmayı bozarak -müslümanlarla ortak savunma antlaşması yapmış bulunan- Huzâ'a kabilesine savaş açmalarına kadar barışa sadık kalınmıştır. Necran hristiyanları ile barış antlaşması imzalamıştır. Müslümanlar güçlenince Ehl-i kitab'a ya İslâm, ya cizye, yarımada müşriklerine ise " ya İslâm, ya bölgeyi terk veya ölüm" teklifi gelmiştir. "Savaş ve barışın güç, fayda ve amaç esaslarına göre yürütülmesi, bu konuda Ehl-i kitap müşrik farkının gözetilmemesi" hükmünün uygulamasına ilk halifeler döneminde de devam edilmiştir
Savaş nerede ise insanlıkla yaşıttır. İdam cezâsını kaldırarak suçsuz, günahsız insanların hayat hakkını korumak nasıl mümkün olmazsa savaşı kaldırarak, yok ederek, hesap dışı tutarak barışı ve uluslararası ilişkilerde adâleti sağlamak da öyle mümkün değildir. Yapılması gereken savaşın, hukukî ve ahlâkî amaçlarını belirlemek ve onu bu amaçtan saptırmamaktır. Savaşla ilgili âyetlere bakıldığında İslâm'ın, ancak zulmü, din yüzünden baskıyı ve haksız saldırıyı ortadan kaldırmak için buna izin verdiği görülmektedir. Girişte meâlleri verilen iki âyet (Nisâ:4/75-76) savaşın iki önemli amacını ortaya koymaktadır: a) Allah rızâsı, b) Zulmü engelleyip adâleti sağlamak. "Allah rızâsı" da fayda bakımından kullara râci olmaktadır; Allah Teâlâ'nın hiçbir şeye ihtiyacı bulunmadığından, O'nun rızâsı için savaşmak, kullarının yararı, din ve vicdan hürriyetinin temini için savaşmaktır; Allah mutlak âdil olduğu ve zerre kadar zulme râzı olmadığı için "Allah rızâsı için savaşmak", adâlet, hukuk ve hakkâniyet uğrunda savaşmaktır. Allah'a ve hak dîne inanmayanların da bir tanrıları, baş eğdikleri, itâat ettikleri -nefis dahil maddî, manevî- bir önderleri olacaktır; bu önderler Kur'ân'a göre tâğutlardır, şeytanlardır; bunlara tâbî olanların savaş amaçları ise hukuk ve adâletin gerçekleşmesi değil, egoizmin tatminidir, zulüm, baskı ve sömürüdür.
Hacc sûresinin meâlleri verilen 39-40. âyetleri, İslâm'ın farklı dinler ve inançlar konusundaki tavrını, hiçbir şüpheyi barındırmayacak ölçüde açık olarak ortaya koymaktadır. Allah Teâlâ'nın, kendisine itâat eden mücahid kulları ile koruduğu mâbetler yalnızca mescitler değil, aynı zamanda diğer dinlere ait ibâdet yerleridir. İslâm'a göre ve gerçekte Allah bir olduğu için, O'nun adını anıp başka bir varlığı kastedenler veya adını -O'na yakışmayan- niteliklerle birlikte ananlar da, bilerek bilmeyerek, doğru veya yanlış Allah'ı zikretmektedirler. Dünyada insanları, farklı inanıyorlar, inançları belli bir dîne aykırı düşüyor diye cezâlandırmak veya baskı altına almak İslâm'ın -câiz görmesi bir yana- savaş sebebi saydığı bir davranıştır.
Silâhlı mücadele ve şiddet, amacı veya şekli bakımından -din, hukuk ve ahlâkça meşrû sayılan- sınırları aşınca zulüm olur, terör olur; İslâm'ın bunu da tasvip ve tecviz etmesi düşünülemez.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: