HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Önceki Soru | Sonraki Soru | Bütün Sorular | Bütün Konular |

Soru-(135) Borç ilişkileri, vade farkı, enflasyon, faiz.

Soru:
27 Yaşındayım, demir ticareti ile uğraşıyorum. Bizim gibi İslami hassasiyeti olan bir kısım tüccarın karşılaştıkları bir sorun hakkında, dinimizin koyduğu hükmü öğrenmek için, size başvurma ihtiyacı hissettik. Parasının değeri sürekli düşen bir ülkede yaşadığımız için vadesi geçen alacaklarımızı, kimi zaman sattığımız mal yerine koyamayacak kadar zarar etmemize sebep oluyor. Borçlunun zor durumda olduğunu bildiğimiz zaman müsamaha gösteriyoruz ve hatta kimi zaman borçlarını sildiğimiz müşterilerimiz oluyor. Fakat bazları, ahlaki zaafiyetinden ve kasıtlı olarak borcunu gününde ödemiyor. Bunun sebebi kimi zaman parasını başka yatırımlarında değerlendirmek veya başka sebepler olabiliyor.
Böyle bir durumda İslam'ın tüccarı (mağduru) koruyan bir hükmünün mutlaka olacağını düşünüyoruz. Bu konuda yakın zamana kadar fiyat değiştirme gibi bir uygulamaya gidemiyorduk. Ancak çevremizde sorduğumuz bazı hocalardan, borcun vadesi geçtiğinde, ödeme günündeki fiyatından; mala, dövize v.s. çevirilebileceği cevazını aldık. Ancak bunun da bizim açımızdan zararları var. Şöyle ki; borçlu nasıl olsa borcum döviz v.s. diyerek borcunu çok geciktiriyor. Bu gecikme bazen birkaç seneyi bile bulabiliyor. Biz ticaret yapan ve paraya para kazandırmaya çalışan insanlarız. Malumunuz, döviz de olsa paranın ticaret erbabı için bir getirisi vardır. Kendimiz için de çoğu zaman 3 günlüğüne bile çevremizden borç döviz bulamadığımız zamanlar oluyor. Bu şekilde kendi çapımıza göre, büyük olan alacaklarımızdan zararlar ediyoruz ve bunlar da bizim ticaretimizi etkiliyor. Dini hassasiyetimizden dolayı herhangi bir farklı uygulama da (vade farkı, faiz v.b.) yapamadığımızdan, ticari ahlak ve İslami kaygısı olmayan kişiler bizi zor durumlarda bırakıyor. İşte bu tür olaylar karşısında Müslüman işadamı nasıl bir uygulamaya başvurmalıdır. Bu sorumuza cevap verebilirseniz çok seviniriz. İşlerinizde başarılar diler, saygılar sunarız...

Cevap:
Vâde farkı faiz değildir. Peşin yüze satılan bir malı mesela altı ay vade ile yüz elliye sattığınız zaman bu "elli" fazlalık faiz değil, vade farkıdır. Vadeli alım-satımda mal satılıp para alındığı için bu meşru olan bir beyi akdi olur. Yüze aldığınız malı peşin mesela yüz elliye sattığınızda buradaki fazlalık nasıl faiz değil, kâr ise, aynı malı vadeli yüz seksene sattığınızda da bu seksen faiz değil, vâde sebebiyle yapılmış daha fazla kârdır. Burada kullandığım "daha fazla" sözü de çoğu kez reel değil, rakkam itibariyledir, genel sonuçta peşin ile vâdelinin kârları eşit gibi olur. Kredide ise para ile para satılmakta ve alınmaktadır, mesela yüz lira alınıp bir süre sonra bankaya yüz elli lira ödenmektedir, işte bu örnekteki "para alım satımı"ndaki fazlalık faizdir.
Bir malı vâdeli sattığınızda enflasyonu da hesap ederek vade farkını ona göre koymanız gerekir. Vadesi geldiğinde ödenen borca, bu arada enflasyon daha fazla oldu diye bir ek yapmak caiz olmaz. Alacaklı veya borçlunun aşırı şekilde zarar etmesine sebep olan dalgalanmalar, siyasi veya tabîî olaylar, âfetler olursa, zararı hafifletecek bazı farklı uygulamalara da izin verilmiştir.
Enflasyonun öngörülemediği durumlarda ödemenin, sağlam bir para veya altın ile yapılması şart koşulabilir.
Vâdesiz alacaklar veya vâdeli olup gününde ödenmeyen alacaklar tahsil edilirken borçlu tarafından enflasyon farkı da ödenmelidir; aksi halde borç eksik ödenmiş, alacaklının hakkı yenmiş olur. Peşin fiyat ile yüz liraya bir kilo pirinç aldığınızı düşünelim, siz hemen ödemeniz gerekirken borcunuzu üç ay sonra öderseniz ve bu arada pirinçin alış fiyatı yüz yirmi liraya çıkmış olursa ve siz yine borcunuzu yüz lira olarak öderseniz, satın alma gücü bakımından borcunuzu tam ödememiş olursunuz, bu sebeple fiyat (enflasyon) farkını da ödemeniz gerekir.
Satılan malı deftere kaydederken ödünç niyetiyle kaydetmek ve malı alan ödemeye geldiğinde satım işlemi yapmak ve ödeme günündeki fiyatı uygulamak da caizdir.
Kötü niyetli kişilerin, İslam'daki faiz yasağını kötüye kullanarak -mesela borcunu vâdesinde ödemeyip uzun süre geciktirmek suretiyle- alacaklıyı (özellikle ticaret erbabını) zarara uğratmalarının yaygınlaştığı zamanlarda şöyle bir işlem daha yapmak mümkündür: Malı, uzun ve kısa vâdelere uygulanacak vâde farkları listesi üzerinden satmak ve fiilen ödeme zamanında, gerçekleşen vâdeye göre fark uygulamak. Bu işlemde faiz değil, başta satım yaparken bedelin belirlenmemiş (mechul) olması kusuru vardır. Fıkıhçılar, zamanı geldiğinde icrayı imkansız kılan ve anlaşmazlıklara yol açan "belirsizlikler" yüzünden akdin fasid olacağını ifade etmişlerdir. Ancak bizim "olabilir" dediğimiz işlemde böyle bir belirsizlik yoktur; fiilen ödeme zamanında ne ödeneceği listede yazlıdır ve bunu taraflar kabul etmişlerdir. Başta fasid (sakat) olan akitler de, fiilen teslim-tesellüm gerçekleştiğinde yeniden sıhhat kazanır ve geçerli olurlar.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Önceki Soru | Sonraki Soru | Bütün Sorular | Bütün Konular |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: