HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |


İthamlar ve gerçekler (4)

Saptırma:

« Yalancı, “Ben yalan söylemedim, iftira etmedim, niçin helallik dileyeyim” diyor, ama benim kendisini “yalancılıkla suçladığım” konuya hiç temas etmiyor. »

Ben ne demiştim:

“..Buna rağmen o kitabı benim, piyasadan toplattığımı iddia eden yalancı, daha başka yalan ve iftiralarıyla da günah işlemiş ve fasık olmuştur. Onu tevbeye ve benden helallik dilemeye davet ediyorum.”
Konu neymiş? Benim piyasadan “Polemik Değil...” isimli kitabı toplattığım yalanı imiş. Hani bunun cevabı?
Ben yanlışları düzelten bir kitap yazmışım (Diyalog ve Kurtuluş Tartışmaları, İst. 2011) bu kitap üç yıldır piyasada, yakında yeni baskısı da yapılacak, olan ve kalemimden çıkmış bulunan kitabı bırakıp da sahiplenmediğim, içeriği de tamamen bana ait olmayan bir kitabı dedikodu ve iftiralara vesile kılmanın iyi niyetle bağdaşır tarafı olamaz.
Muaviye meselesine yazıların sonunda tekrar döneceğim.

İtham:

Kendisinin reformcu olduğunu her ifadesinden anlamak mümkündür. Mesela, sünnete ‘modası geçti’ deme gafletinden: “Sakal ve misvak adet sünnetidir, bir kültürdür... Modası geçti. Öbürü de daha güzel temizlik yapan fırçalar çıktığından önemsizdir. İsteyen yine de kullanır.” (Yeni Şafak Gazetesi, 23.04. 2000)

Cevap:

( www.HayrettinKaraman.net ) adresli siteme girip arama kutusuna “misvak” yazın karşınıza birçok yazım çıkacaktır. Bunlardan birinden bir kısmını burada cevap olarak naklediyorum; göreceksiniz ki, ithamda yine sözüm çarpıtılmış, işlerine gelen kısmı almışlar, gelmeyeni görmezden gelmişlerdir:

Bütün insanlık âleminde hayatı ve hayat yolu bilinen, örnek alınması mümkün bulunan, örnek alındığı takdirde (izinden gidenlere) “seven ve sevilen, hoşnut olan ve ilâhî hoşnutluk devletine eren” birisi olarak yaşayıp ebedî âleme geçme şansı veren tek insan Muhammed Mustafâ’dır (s.a.). O’nun kemâlinin ve yolunun test edilmeye ihtiyacı yoktur, ondan başka kim varsa hepsinin yol ve yönteminin test edilmeye ihtiyacı vardır; test aracı, mihenk taşı, iyiyi kötüden, sahteyi sahihten, işe yarayanı yaramayandan ayıracak ölçüt O’nun aklı, yaptıkları ve öğrettikleridir. O bir peygamberdir, güzel kişilik, ahlâk ve hayat örneğidir, ama aynı zamanda bir beşerdir, bütün insanların yaratıldığı asıldan, özden yaratılmıştır, bütün insanlar için ortak olan nitelikleri vardır; acıkır, susar, bazı yiyecek ve içecekleri sever, bazılarını sevmez, hastalanır, tedâvi görür, acı çeker, korkar, sevinir, eşi, çoluk çocuğu olur, vahyin gelmediği konularda ve zamanlarda kendi re’yi (düşünce ve ictihadı) ile hareket eder... O’nun örnekliği beşerî hayatı ve tercihleri ile değil, Allah rızâsına götüren yolu, davranış ve sözleri ile ilgilidir. Bir mümin, Hz. Peygamber’in (s.a.) beşerî olarak sevmediği bir yemeği, rengi, kokuyu, tipi sevse O’nun örnekliğinden ayrılmış olmaz, ama Allah rızâsı ile ilgili bir konuda O’nun yapmadığını yapsa, yaptığını yapmasa örnekliğini terketmiş, yolundan ayrılmış olur. Şu hâlde O’nun örnekliğinden istifâde ederek hedefe ulaşabilmek için müminlerin önünde iki mesele vardır:

1. O’nun örnekliğinin bilgi kaynağı Kur’an ve hadisler (yaptıkları ve söyledikleri) olduğuna göre bu kaynakları defalarca okuyarak bilgi edinmek.

2. Örnek olan davranışlarını böyle olmayanlardan ayırmak ve örnek olanlarını kendine rehber, hayat yolu ve tarzı edinmek.

Diyelim ki, seçmede hatâ ettik, bazen örnek olanı olmayanla karıştırdık, niyetimiz iyi, anlamak ve bilmek için tuttuğumuz yol da sağlam oldukça bu yanılgı (ictihad hatâsı) bizi yolumuzdan alıkoymayacak, O’nun örnekliğinden mahrûm kılmayacaktır. Diyelim ki, bir mümin “O’nun şu şekilde sakalı vardı ve dişlerini misvak denilen bir ağacın çubuğu ile temizlerdi, bu iki davranışı da bağlayıcı ve örnek idi, ben de bunları aynen uygulayacağım” dedi, böyle bildi, bu şekilde değerlendirdi ve yaptı; bu davranışı dînin özüne, maksatlarına zarar vermedikçe varsın olsun, o bundan umduğu sonucu alabilir. Bir başka mümin de “Sakal bir kültür, bir beşerî âdet idi, misvak da o gün diş temizliği için bulunan ve bilinen en uygun araç idi, bunlar “dini, hayata uygulamada örneklik” alanına giren davranışlar değildi, bugün hem sakal âdeti hem de diş temizleme araçları değişti, ben günümüzde maksada en uygun olanı kullanırım” dedi ve böyle de yaptı, bu mümin de manevî amacına ulaşabilir, O’nun örnekliğini terketmiş olmaz. Geçmişte, büyük âlimlerin ve ahlâk önderlerinin yapıp ettiklerini, sözlerini ve yorumlarını gözden geçirenler, yukarıda yazılanları tasdik husûsunda tereddüde düşmezler.

Özellikle sakal meselesine gelince, geçmişten günümüze alimlerin bu konuda söylediklerinin özeti şudur:

Rasûlullah (s.a.), “Müşriklere muhâlefet edin (benzemeyin); sakalları bırakın, bıyıkları kırpın” buyurmuştur. (Buhârî, K. el-Libâs, 63-34.) Bu ve benzeri hadisler ile tatbikata bakan cumhûr sakalı tıraş etmenin haram olduğu neticesine varmışlardır. Kadı İyâd bunun mekrûh olduğunu söylemiştir. Aynı mahiyette olan boyama emrini yerine getirmenin farz ve terkinin haram sayılmaması bu görüşü destekler (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî). Bazı muâsır âlimler bunun bir âdet meselesi olduğunu düşünerek mübah olduğunu söylemişlerdir. Kardavî de ikinci görüşü tercih eden muâsır bir âlimdir (el-Helâl ve’l-Haram, s. 81-82; Şerbâsî, Yes’elûnek, c. II, s. 23-25).

(Devamı var)

08.01.2015



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Önceki Makale | Sonraki Makale | Makale Listesi |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: