HayrettinKaraman.net
Mobil - Metin Versiyonu

[Facebook] - [Twitter] - [YouTube] - [instagram]

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git

Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |


C- HAYAT HİKÂYELERİ:
1- Ebû-Hanîfe (80/699-150/767):
en-Nu'man b. Sâbit b. Zûtâ, dedesi Zûtâ İran'dan köle olarak Irak'a getirilmiştir, sahibi onu âzâd etmiştir. Babası Sâbit ise hür ve müslüman olarak doğmuş, küçüklüğünde Hz. Alî'yi görmüş ve onun, gerek kendisi ve gerekse nesli için hayırlı duâlarına mazhar olmuştur. Ebû-Hanîfe, büyük tâbiûn ulemâsı ile görüşmüş ve onlardan ilim ve feyiz almıştır; bu bakımdan kendisi üçüncü nesle (tebe'u't-tâbi'în nesline) mensuptur. Sahâbeden bazıları ile görüşüp görüşmediği ve bu sebeple tâbi'ûndan sayılıp sayılmayacağı konusu tartışılmıştır. Tercih edilen görüşe göre ashâbdan bazılarını, kendisi küçük yaşta iken görmüştür; ancak onlardan doğrudan hadîs rivayet etmemiştir. Tâbi'undan olan üstadları arasında kendisinden en çok istifade ettiği şahıs Hammâd b. Ebî-Süleymân'dır (v. 120/737); bu zâtın derslerine tam on sekiz yıl devam etmiştir. Rivâyete göre Hammâd Basra'ya bir yolculuk yapmış ve giderken yerine Ebû-Hanîfe'yi bırakmıştı. Döndüğü zaman neler olduğunu sordu ve Ebû-Hanîfe'nin, kendisine sorulan altmış süali cevaplandırdığını öğrendi, bu sorulara verilen cevaplardan yirmisini hatalı buldu. Bunun üzerine Ebû-Hanîfe yalnızca onun derslerine devam etmeye ve o yaşadığı müddetçe ders okutmamaya karar verdi ve bunu uyguladı. Ebû-Hanîfe önceleri ticaret ile meşgul olurdu, sonra kendini tamamen ilme vererek ticareti ortaklık yoluyla sürdürdü. Son Emevî halîfeleri ile Abbâsîlerden Mansûr ona baş kadılığı teklif ettiler, o ısrarla bunu kabul etmedi, sonuncusu bu yüzden Ebû-Hanîfe'yi hapsetti (150/767) yılında Bağdat'ta, hapishanede Hakk'ın rahmetine kavuştu. Kadılık vazifesini kabul etmemesinin sebebi onun takvâsı değildir. Onun takvâ sahibi bir kişi olduğunda şüphe yoktur; ancak kadı olmak da günah değildir; ehli olan, adâletten ayrılmayan için bir ibâdettir. Ebû-Hanîfe'nin bu vazifeyi kabul etmemesinin sebebi, devlet yönetimini gasbeden ve hilâfeti saltanata çeviren yöneticilere karşı bir pasif direnişte bulunmak ve böylece halka mesaj vermektir.
Emsâli onu şöyle değerlendirmişlerdir:
İmam Mâlik: "Ebû-Hanîfe öyle bir kişidir ki, sana şu direğin altın olduğunu iddiâ etse isbat edebilir."
İmam Şâfiî: "Bütün insanlar fıkıhta, Ebû-Hanîfe'nin aile fertleri sayılır."
İbnu'l-Mubârek: Fıkıh'ta Ebû-Hanîfe gibisini görmedim, ondan daha dindar birini de görmedim."
Onun, sayısız fıkhî ictihadları ve çözümleri vardır, bunlar onun zekâsına ve sür'ât-i intikaline delâlet etmektedir; birkaç örnek:
Ebû-Hanîfe'ye birisi geldi, Kûfe kadısı İbn Leylâ'nın akıl hastası bir kadını, mescitte, ayakta, arka arkaya iki suçtan cezalandırdığını, kadının suçunun ise birisine "ey zinâkâr çiftin çocuğu" demekten ibâret olduğunu söyledi. Ebû-Hanîfe hemen şu cevabı verdi: "İbn Ebî-Leylâ bu hükmünde ve uygulamasında altı hatâya düşmüştür." Fakih İbnu'l-Arabî, Ebû-Hanîfe'nin bir anda bulduğu bu altı hatayı, ancak âlim kişilerin, o da uzun boylu düşünerek bulabileceklerini kaydettikten sonra hatâları şöyle açıklamıştır: 1. Akıl hastasının cezâî ehliyeti yoktur. 2. Bu suç, namusa iftira suçudur, cezâsı Allah hakkı olarak verilen cezalardandır ve bu nevi suçlar kaç kere işlenmiş olursa olsun tek ceza ile cezalandırılır. (Mâlik ve Şâfiî kul hakkını baskın görerek her suça bir ceza verilir demişlerdir.) 3. Mağdûr şikâyet edip ceza talep etmediği halde cezalandırmış; halbuki bu suçta dâva ve talep şarttır. 4. İki cezayı arka arkaya vermiş; bu caiz değildir; birinci cezadan sonra ara verilmesi gerekir. 5. Ayakta cezalandırmış; kadın ayakta değil, oturtularak ve örtülerek cezalandırılır. 6. Mescitte cezalandırmış; bu suçun cezası mescitte infâz edilmez.
Ebû-Hanîfe'ye bir kadının vefat ettiğini, karnındaki çocuğun ise hareket etmekte olduğunu haber verdiler ve ne yapacaklarını sordular; "Kadının karnını yarıp çocuğu çıkarın, sonra kadını defnedin" dedi, böyle yaptılar, bir oğlan çocuğu imiş, adını Ebû-Hanîfe oğlu koydular ve büyüyünce onun talebelerinden oldu.
Ebû-Hanîfe'nin, imlâ yoluyla da olsa bir kitap yazıp yazmadığı konusu tartışılmıştır. En azından el-Fıkhu'l-Ekber ve Müsned'in ona ait olduğuna dair deliller vadır. Daha başka risâleleri olduğu da rivayet edilmektedir.(9)


9. Şîrâzî, Tabakât, s. 86; Hacevî, el-Fikru's-sâmî, C. I, s. 339-366; Prof. Dr. Fuat Sezgin, GAS, Hicâzî tercümesi, C. I/3, s. 31-50; bu son kaynakta yeterli bibliyografya verilmiştir.


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

 
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |

Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git



   


BULUNDUĞUNUZ SAYFAYI AŞAĞIDAKİ ARAÇLARLA KULLANABİLİRSİNİZ: