Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git
Bu Kitapta: Önceki Başlık | Sonraki Başlık | İçindekiler |
|
MİRAS
İslâm Hukuku'nda yeni bir miras usûlü meydana getirilmiştir. Bu usûl tamamen İslâm'a aittir ve başka bir din ve hukukta yoktur. Ölenin akrabası üç sınıfa ayırlmıştır: ashâb-ı ferâiz, asabeler ve zevi'l-erham.
a) Ashâb-ı Ferâiz terikeden muayyen bir sehim alan bazı usûl, fürû ve yan akraba ile koca ve karıdır. İşte bunların içinde eskiden Araplarca mirastan mahrum bırakılmış kadınlara da birer pay verilmiştir. Zevce, ölen kocasının çocukları olup olmamasına göre terikeden sekizde veya dörtte birini alır. Ana olan kadınlar terikenin altında ya da üçte birini, nine altıda birini; kızlar, oğlun kızları ve kızkardeşler de çeşitli derecelerde paylar alırlar. Buna karşılık koca da karısının terikesinden dörtte veya ikide bir derecesinde pay alır. Baba ve dede için de böyle paylar vardır. Usûl (baba, dede...), fürû (oğul, torun...) ve yan akrabalar da çeşitli derecelerde birbirinin vâris olmasına mâni veya paylarının azalmasına sebep olma durumu vardır (hacb-i hirmân ve hacib-i noksan). Meselâ aynı akrabalık çizgisi üzerinde bulunanlardan yakın olan uzak olanın vâris olmasını önler. Kezâ yandakiler (kardeş, amca;) baba ve oğul bulununca vâris olamazlar. Eğer payların toplamı meselenin paydasını aşarsa herkesin payından, hissesine uygun tenzilât yapılır ve böyle bir miras meselesine "avliyye" denir. Payların toplamı paydadan az olursa karı, koca dışındaki vârislerin payları -hisselerine uygun olarak- arttırılır.; bu meseleye de "reddiyye" denir.
b) Asabeler (agnat), muayyen bir payı olmayıp, ashâb-ı ferâizden kalanı ve yalnız bulunduğu takdirde bütün terikeyi alan vârislerdir. Bunlar da ya nesebî (soydan) olurlar ki önce fürû, sonra usûl üçüncü olarak da usûlün fürûudur. Veya sebebî asabedir ki bir köleyi âzad eden kimsedir. Kölenin soydan asabesi yoksa bu kişi vâris olur.
c) Zevi'l-erhâm: Ölünün bundan önceki iki dereceye giremeyen akrabasıdır. Bunlar da fürû, usûl ve yanlardan ibarettir. Bunlar akrabalık durumu, yakınlık derecesi ve kuvvetine göre vâris olurlar.
İslâm Hukuku'nda halefiyet usûlü yoktur.18*
Yukarıda yazılı akrabadan kimse bulunamazsa muvâlâttaki mevlây-ı a'lâya, o da bulunmazsa "mukarrun leh bi'n-neseb ale'l-gayr"19 denilen kimseye verilir. O da bulunmazsa üçte birden fazla olan vasiyyeti yerine getirilir. O da bulunmazsa yahut fazla mal kalırsa zâyi edilmiş mal gibi beytü'l-mâl'e (devlet hazinesine) konur.
İmam Şafiî'ye göre hazine muntazam ise zevi'l-erhâm ve hatta red* üzerine tercih olunur. Eğer düzenli değilse artan mal ashâb-ı ferâize red veya zevi'l erhâma sarfedilir. Muvâlât mevlâsı ve başkası üzerine nesebi ikrar edilen şahıs için miras olmadığı gibi malın üçte birinden fazlasını vasıyyet de caiz değildir. Artan mal veraset yoluyla hazineye konur; yani milletin diğer ferdleri ölünün akrabası olarak kabul edilir.
Bazı İslâm ülkelerinde fi'len kadınlara veraset haklarının verilmemesi cidden şaşılacak bir durumdur. Bu cümleden olarak son asırda Cezayir kabileleri bu hakkı tamamen kaldırarak, eski teâmülleri icabı nafakadan başka bir şey vermemektedirler.
Bir kimse vefat edince terikesinden, önce techîz ve tekfîni yapılır. Bundan sonra borçları ödenir. Vefat tecil edilmiş borçları hemen ödenecek hale getirmesi bakımından iflâsa benzer bir tesir meydana getirir. Eğer kefen ve cenaze masrafından başka mal bırakmamış olursa borcu düşer. Keza borcu terikeden fazla olursa fazlasından (ultra vires) vârisler sorumlu olmaz.20
Üçüncü derecede ölenin vasıyyeti varsa yerine getirilir. Fakat vârisi varsa bunun rızası olmadıkça ancak malının üçte birine kadar vasıyyeti muteberdir. Vârislerden birine yapılan vasıyyet de diğer vârisler izin vermedikçe muteber değildir. Vasıyyet için muayyen bir şekil yoktur. Yazılı veya sözlü olabilir. Vârisler inkâr ederse şahidler ile de isbat olunur.
Görülüyor ki bir kimse vasıyyet yoluyla tasarruf hürriyetine tam olarak sahip değildir. Ancak bunu vakıf yoluyla telâfi edebilir. Mülkünün istifadesini, devamlı olarak birbirini takip edecek şahıslara sırayla intikal etmek üzere tahsis ederek vakfedebilir. Bu yol ile dilediğini mirastan mahrum etme imkânı vardır.
Ana Sayfa | Hakkında | Makaleler | Kitaplar | Soru Konuları | Soru Listesi | Konuşmalar | Şiirler | Besteler | İndeks | Rastgele Oku | Yeniler | Geri Git | İleri Git
|